Saklı Sandık

Kral Tâlût ordusunun başına geçince, melekler Ahit Sandığı’nı kendi tarafına havada uçarak taşıdıklarını görmüşler. Bu durum askerler üzerinde ciddi moral ve motivasyon kaynağı oluşturmuştu. Daha savaş başlamadan zafer çığlıkları Hz. Tâlût’un cephesinden duyulmaya başlamıştı. Câlûtoğulları ve İsrailoğulları arasındaki bu savaş, tarihteki kırılma noktalarından biriydi. Düşman ordu komutan Câlût’un (Golyat) Ahitname imzalamıştı. “Benim karşıma savaştan önce çıkacak yiğit beni yenerse ordumla teslim olacağım.” Şeklinde söz verdi. Câlût’a göre daha zayıf ve çelimsiz görünen Hz. Dâvûd orak ve sapanı ile Câlût’un karşısına çıktı. Önce sapanla attığı taşlarla rakibini yıprattı. Beklenenin aksine en sonunda Hz. Dâvûd 14 yaşında, Câlût’un kafasını bedeninden ayırmıştı.

Kral Tâlût, savaş alanına gelinirken bir nehir kenarında mola veren ordusuna, ‘Suyu bir avuç için!’ emrini veren komutan, o sıcaklıkta emrini umursamadan suyu davul gibi şişene dek içen askerler nehri geçip savaşa katılamadılar. Geriye üç yüz on üç asker kaldı, aynı Bedir Savaşındaki gibi!

Tevrat, İncil ve Kuran-ı Kerim’de de yer verilen Ahit Sandığı, 2500 yıldır kayıptı. M.Ö. 587 yılında Babil tarafından Kudüs işgal edildi. Süleyman Tapınağı’nda duran sandık, işgalden sonra sırra kalem bastı. Nerede olduğuna dair birçok söylenti üremiş olsa da sandık bulunamadı.

Musa Peygamber’in kurallarına sadık kalan Levililer, yeryüzünde sandığı taşıyabilen tek kabileydi. Altından yapılmış olan sandık, akasya ağacından saplar ile taşınırdı. Tanrı Levililere 2500 yıl önce güneş enerjisini elektrik enerjisine çevirebilme yeteneğini bahşetmişti sanki. Sandığın o güneşli havada elektrikle yüklendiği ve Levililer dışında birileri dokununca dokunanların hastalanarak daha sonra ya da anında öldüğü Akaid Kaynaklar’da yer almıştı.

Bakara Suresi 248. ayetin meali: “Peygamberi onlara şunu da söylemişti. Haberiniz olsun, onun hükümdarlığının alameti, size o tabutun gelmesiyle olacaktır ki onda Rabbinizden bir sakine (gönül rahatlığı) Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiye (kalıntı) vardır. Onu melekler getirecekler. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için kesin bir ibret, bir alamet vardır.”

II. Nebukadnezar (M.Ö. 605-562) Yeni Babil İmparatorluğu’nu kuran lider, Mescid-i Aksa’nın altında uzun bir süre aramıştı. Tam yetmiş iki yaşında ölmüş olan komutanın bu konuda ciddi bir mesaisi olmuştu. Sonuç olarak melekler tarafından korunan sandığı tabi ki bulamamıştı!

Küçük bir çocuk iken televizyonda He-Man isimli bir çizgi film izlerdim. Kılıcını çekip havaya kaldıran filozof görünümlü kahraman “Gölgelerin gücü adına, güç bende artık.” der. Gökyüzünden bir şimşek iner, kendisini yenilmez bir askere dönüşür; ismi “Titrek” olan çekingen kaplanı, kendinden emin bir canavara dönüştürürdü. Kaslarındaki şişmeden dolayı kostümleri anında sıkmaya başlardı. Yani gökyüzünden gelen o şimşek, o kadar güçlü olmalarını sağlardı ki her bölümde düşmanları olan İskeletor ve arkadaşlarını alt ederlerdi. Ben bir kez yenildiklerini bile görmedim. O gökyüzünden gelen güç için yapması gereken bir egzersiz ya da idmanı yoktu. Kılıcını havaya kaldırması ve o sihirli sözleri söylemesi yeterliydi.

Kitabından alıntı yapılarak filmi tüm dünyada milyara ulaşan “Yüzüklerin Efendisi” serisini izlemeyen, bilmeyen yoktur sanırım. Yüzüğü parmağına takınca bir an da başka bir aleme giden Frodo Baggins gibi gerçek hayatta kimse seni göremiyor olması çarpıcıydı. Sonuçta güçlü, en güçlü sen oluyorsun. Herkes o yüzüğün peşinde perişan oluyor. Yüzük kimin eline geçse kendine aşık ediyor. Büyük savaşlar ve kıyımlar gerçekleşiyor. Finalde nihayet yüzük, yanardağın ateşinde yok ediliyor da herkes derin bir nefes alıyor. Sinemadan çıkınca parmağımdaki yüzüğüme bile şüpheyle bakmıştım.

Tamamen maddesel bir bakış açısı, mantığı pek beni sarmadı dostlar. Çıkartmamız gereken sonuç bu değil gibi sanki. Yeni yeni hurafeler akıllarda yer ediniyor. “Acaba Tarsus’taki kazıdan mı çıktı? Yoksa Ayasofya’nın altındaydı ve bulununca Ayasofya, camiye mi çevrildi?” Sonuçta, sandık bizde ise dünyada yenemeyeceğimiz düşman yok! Buna inanmak en kolayı sanırım: Çalışmadan elde etme tekniği.

Malum sandık Allah tarafından görevlendirilen meleklerce korunuyor. Yani Alem-i Cihan olsan, Ahit Sandığı’nı alamazsın! Sen gönlünü ferah tut, doğru yoldan ayrılma, ezanın bayrağın için pozitif bilime güvenerek çalış, toprağını son damla kanına dek savun, ailenle yaşa, iyi evlat yetiştir, yalan söyleme, emek hırsızlığı yapma, garibe sahip çık…

Ahit Sandığı bizim hakkımız ise yani onu hak ediyorsak, yukarıda bir satır ile sınırladığım güzel huy ve karaktere sahip olursak koruyucu melekler aldıkları emir ile uçarak getirirler zaten.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.