Öznur Ergün
Bir intihar meselesi
''Bir kez kendini bulmuş olan kişinin yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar'' sözlerinin sahibi, eserleri kadar intiharıyla da konuşulan Stefan Zweig ile gelin kısa bir tanışma yaşayalım. Stefan Zweig, 1881 yılında Viyana' da dünyaya gelmiş ve varlıklı bir ailede büyümüştür. Küçük yaşta ciddi bir eğitim ile yetiştirilmiştir ve beş dil bilmektedir. Hayatı boyunca bir çok ülke ve şehir değişikliği yapmak zorunda bırakılmış ve pek çok ülkeye ayak basmıştır.
Nazi zulmünün Avrupa'da zirve olduğu dönemde eserler yazan Zweig, hümanist ve barışa inanan kişiliği ile göze çarpmaktadır. Nazilerin aksine farklı kültürlerin, farklı dillerin, farklı toplulukların barış ve huzur içerisinde yaşayacağına inanan bir insandır. Nazilerin özellikle yahudi kitaplarını toplatarak yakmaları ve Zweig'in yahudi kökenli olması neticesinde evi basılmış ve kitapları yakılmıştır. Bireyin devlet otoritesi karşısında ruhunun, düşüncelerinin, özgürlüğünün nasıl esir alındığını gözler önüne seren ve umutsuzluğun adım adım inşa edildiği dönemde tabiki Zweig' da nasibini alarak karamsarlığa itilmiştir. Dünyaca okunan bir yazar olması evrensel olayları yaşayarak "insan" kavramının üzerinde durmasından kaynaklandığını düşünüyorum.
Stefan Zweig eserlerinde kişisel tahlilleri ile betimlemeyi oldukça iyi yaparak size sanki o öykünün, romanın içindeymişsiniz hissini uyandırıyor. Novella eserler olmasına rağmen onca duyguyu kitaba sığdırıp, akıcı ve zorlayıcı olmaması ile kalplere dokunuyor. Kurgusallığı ve dil açısından sürükleyici olması bir solukta okunulabilir olmasına sebep olurken, eserleri herkese hitap ediyor. Onun eserlerini okurken hissettiğimiz fakat adını koyamadığımız duygularımızı tanımlamaya yardımcı oluyor ve eserleriyle insana kendisinden bir parça bulduruyor.
Savaşın, zulmün ortasında ülkeden ülkeye savrulan ve iç dünyası karamsarlıkla boğuşurken aynı zamanda 18 yıllık eşinden ayrılan ve iki yıl sonra sekreteri ile evlenen Zweig için kadın karakteri eserlerinde bir başyapıttır. Nazi baskısından dolayı ülke değiştirip Brezilya'ya giden ve oraya yerleşen yazar, yaşamında ülke değişimlerine sebep olan bu hiç bitmeyecek gibi görünen savaş ve sisteme daha fazla dayanamayarak 1942'de eşiyle birlikte intihar eder. Bu durum için çeşitli sebepler söylense de intihar etmeden önce yazmış olduğu mektupta ülkesi bu durumda olduğu için üzgün olduğunu ve kızıl güneşin bir gün doğacağından fakat buna sabrının kalmadığından bahsetmiştir. Ancak intiharından iki yıl sonra Nazi baskısı sona ermiştir. Nazi zulmü son buldu ama Stefan Zweig günümüzde de varlığını sürdürerek ölümsüzlüğe imza atmıştır.
Hayatımda eserlerini en çok okuduğum yazar olarak benim için vazgeçilmez olan Stefan Zweig'i, okumanızı tavsiye ediyor ve iyi okumalar diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.