Yılanları yuttu

Putperestlerdi.

Aslında putperest olmaktan menfaatleri vardı, yoksa bir çırpıda ellerinin tersiyle yıkıp atacaklardı. İlişkileri çıkarlar üzerine bina edilmiş, pespaye duygularla hareket eder olmuşlardı.

Bir de devlet başkanının baskısı, ısrarcı tavrı ve putperest olma noktasında teşviki söz konusuydu. Teşvik kredilerini onlara kullandırıyordu. Bütün bu baskıların altında şahsiyetleri silikleştirilmiş, benlikleri korkaklık olmuştu.

Kendilerine gösterilen birçok mucize de onların akıllarını başlarına almalarını sağlayamamıştı.

Buna rağmen bir gün memleketin dört bir yanına haber saldı Firavun: Halkın toplanmasını istedi.

Onlara, Musa’nın anlattıklarının, çağrılarının, sözlerinin, inançlarının doğru olmadığını, kafasındaki sinsi planla ispat edecekti.

Ve şöyle haykıracaktı: “En büyük benim!”

Bundan oldukça emindi. Dönemin en büyük sihircileri yanındaydı. Onları devletin imkânlarıyla koruyup gözetirdi. Bunun için güvendiği sihirbazlara haberler uçurdu. Gelmeleri noktasında ısrarcı oldu. Gelmeyenlerin başına beklenmedik belaların gelebileceği imasından da geri durmadı.

Kesenin ağzının sonuna kadar açılacağını, kendisine en yakın danışmanlar olacağını, imkânlardan en güzel şekilde onların istifade edeceğini, fırsatlardan yararlanma konusunda önceliğin kendilerine ait olacağını yaptığı toplantıda söyledi.

Firavunun çağırısına kulak verip gelen sihirbazlar, bu konuşmanın arkasından içlerinden sevinç çığlıkları attılar. Artık dünyalarının kurtulduğunu, ferah ve mutlu bir hayatlarının olacağını, istedikleri gibi yiyip içip, eğleneceklerinin hesaplarını yaptılar.

İlan edilen vakit geldi.

Halk meydanda toplandı. Herkeste bir beklenti vardı. Telaş, korku, ümit ve ümitsizlik harmanlanmıştı sanki. Ne olacağı merakı, zamanın geçmesini zorlaştırmış, sanki vakit ilerlemiyordu.

Firavun ve adamları, anlı şanlı, büyük sihirbazlarıyla Musa’nın yarışmaya başlamasını beklediler.

Sihirbazlar meydana çıkacak, marifetlerini sergileyecekler, Firavunun istediği gibi davranacaklar, Musa’nın rezil rüsva olmasını sağlayacaklar, alkışlar arasında kendilerine verilen ödülleri gururla alacaklar, başları göğe erecek, devlete yakın oldukları için de halk arasındaki statüleri erişilmez olacak, gururlanacaklar, gururla yürüyecekler, tepeden bakmaya devam edecekler, parmakla gösterilecekler…

Beklentiler vardı…

Beklentiler ve bu beklentilere verilecek cevaplar kimin tarafına hizmet edecek, kimler sevinecek, kimler üzülecek, bilinmiyordu.

Dönem sihir dönemiydi: Sihir yenir, sihir içilir, sihir konuşulur, sihir yapılırdı.

İşte böyle bir ortamda, böyle bir alanda, böyle bir gösteri ve böyle bir yarışma ile Firavun, gücünü gösterecek, haklılığını ispat edecek, Musa’yı rezil edecek ve iktidarını sağlamlaştıracaktı.

Bunca etkili sihir yapan sihircilerle sırtının yere gelmeyeceğini düşünüyordu.

Derken mücadele başladı…

Sihirbazlar etkileyiciydi. Her yaptıkları büyük bir şaşkınlık ve hayretle izleniyor, insanların teveccühünü kazanıyordu.

Yapılanlarla meydan küçülmüş, insanların şaşkınlık ve tedirginlikleriyle iyice daralmıştı.

Gösteriler bitmiş, bütün işler tamamlanmış, Firavun yapılanlardan memnun, keyiften dört köşe, az sonra Musa’nın rezil oluşunu, yapılan sihirlerin arasında yok olup gidişini göreceği ve kahkahalarla süsleyeceği zamanı hasretle beklerken, sihirbazlar kendilerine düşen görevi en güzel şekliyle yerine getirmiş olmanın rahatlığı ve kendilerine takdim edilecek olan ödüllerin hayaliyle beklemeye başladılar.

Bütün gözler bir noktaya kaydı. Her şey bitmiş Hazreti Musa bekleniyordu.

Musa Peygamber insanların gözünü boyayan bu sihirlerin/yapılanların yok olup gideceğinden emindi.

Bütün gözlerin kendinde olduğu bir anda, nefesler tutulmuş ne olacağı merakı ile bekleşirken elindeki asasını ilahi bir emirle bırakıverdi.

Olanlar oldu.

Beklenenler ve beklenmeyenler aynıyla ortaya çıktı.

Elindeki asa büyük bir yılana dönüştü. Kendinden önceki yapılan bütün sihirleri boşa çıkararak yuttu.

Bitti…

Firavun ve taraftarları gözlerine inanamadı. Bütün memleketin en yetenekli sihirbazlarının yaptığı olağanüstü sihirlerin hepsi yok oluverdi.

Olmazdı, olamazdı, olmamalıydı böyle bir şey.

Firavun, Musa’nın sonunu görmek için hazırladığı sinsi planın kendi sonunu hazırlayacağını bilemedi:

“Bu bir sihir, inanmayın!” diye bağırdı.

Mucizeydi yaşanan. Seçtiği elçisini desteklemek, onun doğruyu söylediğini göstermek içindi bütün bu olanlar.

Hazreti Musa’nın yaptığı karşısında, yapılanın sihir olmadığını bildikleri için sihirbazlar da ısrarla “Bu sihir olamaz, iman ettik. Musa’ya ve onun Rabbine inandık. Musa, Allah’ın peygamberidir.” dediler.

Bunun üzerine Firavun kızıp küplere bindi. Hayatı boyunca onun payına düşen buydu. Meydanda halkın önünde rezil oluşunu tehditlerle gidermeye çalıştı:

“Kendisinden başka rableri olmadığını” söyledi. Musa’ya iman edenleri ellerini ayaklarını çaprazlama olarak kesmekle ve hurma kütüklerinde sallandırmakla tehdit etti.

Fakat iman edenler bu tehditlere meydan okudu.

Bu bir mucizeydi.

Bir insanın bunu yapması mümkün olamazdı.

Firavun’un tehditlerine rağmen sihirbazlar geri adım atmadılar. İmanları onlara çok büyük bir güven verdi. Ayaklarını sabit kıldı ve yaşadıklarının ilahi yönünü gördüler.

Olanlar karşısında Firavun’un şaşkınlığı sihirbazların son sözüyle yutkunmaya dönüştü:

“Gerekirse bu yolda kendimizi feda ederiz…”

İnanmışlığın söze dökülmüş haliydi yaşanan.

İnanan insan güçlü olurdu.

Güçlü oldular, ölümü göze alma pahasına bir olan Allah'a iman ettiler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.