Dizi oyuncusu gibi

Bazen bir dizi oyuncusu gibi hissediyor insan kendini. Yaptıklarıyla ya da yapmaya niyetlendikleriyle. Dizi oyuncusu her şeyi rol gereği yapıyor; olmazsa bir daha, bir daha… Sonunda yönetmenin istediği veya ona en yakın şeklini bulunca iş tamam oluyor. Rolünün gereğini yerine getirmenin verdiği rahatlıkla kendisine vaat edilen paraya ulaşıyor. Ne kadar iyi oynarsa o kadar etkili oluyor ve neticesinde beğenilme ile orantılı para kazanabiliyor.

Bazen kedimi bir dizi oyuncusu gibi hissediyorum. Mesela sınıfa girerken, sınıfta konuşurken, müfredatı yetiştirme telaşı yaşarken, bana ayrılan kırk dakikalık süreyi tamamlarken, konuyu anlatırken, beklentilerime yönelik düşüncelerimi paylaşırken, başarılı olmanın gerekliliğini örneklendirirken. Başarabiliyor muyum, sorusunu da defalarca soruyorum. Bana verilmiş olan büyük bir nimetin gereğini layıkıyla yerine getirebiliyor muyum, diye. Etki alanım sınıflar. Etki alanımı kullanıp geleceğe hazırladığım talebelerimin daha iyi insan olma hevesini kamçılamış mıyım, öğrenme isteklerini harlamış mıyım, okuma aşkını tutuşturmuş muyum, ahlaklı yaşam biçimini benimsetmiş miyim, diye. Daha birçok soru soruyorum, cevabını aldığım, cevabını aradığım, aramaya devam ettiğim sayısız sorular zihnimde bir kuş sürüsü gibi uçuşuyor da uçuşuyor.

Rolümü iyi yapmanın ya da yapamamanın muhasebesini yapmakla geçiyor zamanımın çoğu. Yaptığımı düşündüğümde mutlu oluyorum, aksine bir durumu hiç yaşamak istemiyorum. Dizi oyuncusu gibi değilim, işimi iyi yapsam da yapmasam da maaşımı alıyorum. İyi yaptığım için fazla almıyorum, iyi yapamadığım için eksik de vermiyorlar. Ama ondan daha ezici bir durum içinde kalıyorum. Gereğini yerine getiremediğim, gönlüne giremediğim, zihninde ufuk açamadığım, medeniyet tasavvuru oluşturamadığım gençler için gerçek görevimi yapmam gerek. Yoksa çok daha etkili, çok daha baskılayıcı bir denetmenin etkisinde kalıveriyorum: Vicdan. Vicdanım sorguluyor durmadan, duraksamadan beni. Hesap vereceğim inancım devreye giriyor ne yaptın ne yapmadın sorusunu tekrar edip duruyor. Yaptığın her şeyin, hakkını aldığın ya da hakkına girdiğin herkesin senden alacaklı bir duruma geleceğini düşündürüyor.

Düşünüyorum...

Hesap günündeki hesabımın hesabını yapıyorum. En çok da bu ürkütüyor beni. Ya hesabını veremezsem? Hesabını veremeyeceğim işlerim çoğalmışsa? Gelecek tasavvuru içinde ahlaklı, dürüst, haysiyetli, şerefli ve şahsiyetli insan yetiştirme derdim azalmışsa, yok olmaya doğru adım atmışsa, bu konudaki hassasiyetim zayıflamışsa durum ne olacak? Bunun hesabını nasıl vereceğim ben? Sona doğru hızla koşarken, dünyada acelesi varmış gibi hızla zamanımı tüketirken, dizi oyuncusu hassasiyetini bile gösteremezken sonum ne olacak, şimdiki halim ne olacak?.. Sonraki hâle evrilirken, yanımda hesabını veremeyeceğim kayıtlarım çoğalmaya devam ederken kendime bir çağrıda bulunuyorum:

Unutma! Kendine gel, iyi düşün, bu dünya ahiret yolculuğuna geçiş köprüsüdür. Ne yaparsan, karşılığı ahretliktir. İyi ol, iyi düşün, iyi insan yetiştir, iyilik içinde kal, iyilikten daha güzel bir şey yok. Mutlu olmanın yolu başka insanlara faydalı olmaktır. Cennet ve Cehennem de başka insanlara yaptığımız iyilikler/kötülükler iledir yani davranışlarımızla bizi kendine alacaktır. Karşımızda kim varsa onun insan olduğunu unutmadan, insan olmasının verdiği en yüce değeri göz ardı etmeden davranmak gerekir. Çünkü yaratılmışların en üstünü, insandır.

Diziler ilelebet devem etmiyor. Bir süre sonra bitiyor. Bitmek zorunda kalıyor. Bitiriliyor. Çünkü artık karşılığı kalmıyor, ilgi çekecek bir konusu olmuyor. İzlenilirlik oranı düşünce de sonlandırılıyor. Ama ondan önce dizide sözleşmesi biten oyuncular bir şekilde dizinden ayrılıyor. Oyuncu ya mezara ya da uzun seyahate gönderiliyor. Mezara gönderilenlerin dönüş ihtimali yok, seyahate çıkartılanlara kapıyı yarı açık bırakıyor film şirketi. Eğer ihtiyaç hissedilirse izleyici onun tekrar dizide olmasını isterse bir yol bulup diziye geri dönüyorlar.

Her ne kadar kendimi bir dizi oyuncusu gibi hissetsem de rol yapan biri değilim ben. Bir defa yapıyorum, yaptığım değerlendirilmeye tabi tutuluyor ya iyi ya da kötü olarak sınıflandırılıp ahretlik karşılığı yazılıyor bana. Onun için işimi ciddiye almalıyım, defalarca çalışıp deneme imkânım yok. Hadi olmadı, bir kez daha dünyaya geleyim, deme hakkım da yok. Bir defa geliyorum, yaptıklarımın tamamının hesabını vermek üzere bir hayat yaşıyorum.

Ne demişsem kendime ne yapmışsam kendime, yapacaklarım da öyle. Tekrarı olmayan bir hayatın hesabı da çetin olacaktır. Hesabını veremeyeceğimiz bir hayat yüktür. O ağırlığı hafifletmenin yolu tabi tutulduğumuz dünya sınavının kurallarına uymak ve puan getirecek davranışlarımızla bu yolu yürümektir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.