Ahkâf Diyarında - 2

Kazandıklarını üzerinde hakkı olanlarla paylaştı. İhtiyaç sahiplerine yardım etti. Cömertlik en çok ona yakıştı. Şefkati ile tüm canlılara eziyet vermekten uzak durdu.

Bu özellikleri ve yaptıkları, birlikte yaşadığı kavminin yaptıklarıyla örtüşmedi. Çünkü bu kavim refah içinde geçen hayatlarında şımardıkça şımardı.

Şımarıklıkları sınır tanımaz oldu.

Nuh Tufanından sonra ilk defa sapkınlık içine düşenlerdi. Öyle ki Hz. Nuh ve kavminin yaşadıkları hâlâ anlatılmaya devam ediliyor olmasına rağmen yaptıklarıyla Allah'ın gücünü kudretini unutmuşlar her şeyi kendilerinden menkul bilmeye başlamışlardı.

Bunca bolluk içindeyken şükretmek yerine artık kendilerine kural koymayacak, hayatlarına karışmayacak bir yol peşine düştüler.

Nuh tufanının sonrasında putperestliğe dönen ilk kavim oldular.

Korkunç bir durum.

Hz. Nuh’un tebliğine kulak tıkayanların, inanmayıp meydan okuyanların sonları bilinip dururken onların yaptıklarını yapmaya başlamaları akılsızlıktı.

Putlar yapmaya, putlara güç kuvvet izafe etmeye başladılar. Varlıklı olmaları, her şeyi yapabilecekleri her yere güç yetirecekleri kanaatine götürmüştü onları.

İşte tam da bu anda.

İnsanlık raydan çıktığında, inançlarını değiştirip sapkınlık içinde kaldıklarında, Allah'ın yolunu terk ettiklerinde olan ne ise o oldu.

Allah yoldan çıkmış bu kibirli kavme bir uyarıcı gönderdi. Onları uyarıp gerçekleri yeniden görmeleri için.

Hz. Hud (as) da sapkınlık içindeki Âd kavmine peygamber olarak gönderildi.

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur. Siz, sadece iftira ediyorsunuz.”
“Ey kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak beni yaratana aittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Hûd, 11/50-51)

Böyle sapkın bir topluma peygamber olarak gönderilmek çok zorlu bir işti. Seçilmiş insanlar bu zorluk derecesi yüksek işleri yapmak için vardı.

Dünya nimetlerine gark olmaları sebebiyle istediklerini yapabileceklerini sandılar. Kimsenin kendilerine hesap soramayacağına inandılar. Bu düşünceler ile Hz. Hud’un çağrılarına da kulak tıkama yarışı içinde oldular. Allah’tan gâfil kaldılar. Allah'ın gücünü saymayınca fitne ve fesat içinde yüzdüler de dinlerinden uzaklaştılar.

Verimli toprakların bitirdiği nimetlerin çokluğuna bakarak aldandılar. Yüksek ve çok sağlam saraylarının azametine bakıp kibre kapıldılar.

Böbürlendiler.

Kendilerinden başka kimseyi düşünmez oldular.

Düşünmekten aciz insanlar, düşüncesizce hareket ederek haddi aşmaya başladılar. Haddi aşmanın cezasız kalmayacağını hiç akıllarına getirmediler.

“Âd kavmine gelince, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve: “Bizden daha kuvvetli kim var?” dediler. Onlar, kendilerini yaratan Allah’ın, onlardan daha kuvvetli olduğunu görmediler mi? Onlar, bizim ayetlerimizi inkâr ediyorlardı.” (Fussilet, 41/15)

Âd kavmi artık şirazeden çıktı. İlahî yolun dışında yıldırım hızıyla yol aldı. Farklı isimler verdikleri putlara tapar oldular.

Adaleti unuttular.

Zulme başlayıp zalim oldular.

Merhameti kaldırıp gaddarlıkta sınır tanımadılar.

Güçsüzleri, ailesini koruyacak kimsesi olmayanları ezdiler.

Kimsesizleri eziyet ve baskı ile çalıştırdılar.

Zavallı kimseleri, yüksek binaların üstünden aşağı atıp cesetlerin parçalanışını seyredecek kadar insanlıklarını kaybettiler.

Kalpleri katılaştı.

Yürekleri sızlamayı unuttu.

Her yer zülüm ile yoğruldu.

Zayıf kabilelere baskınlar yapıp mallarını yağmaladılar.

Lüks düşkünü oldular.

Gösterişte sınır tanımadılar…

Devam edecek…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.