99 Koyun

Hz. Davud (as), gençliğinde bir sapan taşı ile yüreklere korku salan komutan Calut’u yenmişti.

Allah ona büyük nimetler sundu.

Heybetliydi.

Çok sayıda muhafızları vardı.

Kumanda ettiği büyük bir ordusu oldu.

İsabetli karar verme yeteneği üst düzeydeydi.

Güzel konuşma özelliğiyle dikkat çekti.

Peygamberlik verildi, bir şeriat sahibiydi, Zebur sahibi oldu.

Oldu da oldu…

Allah onun üzerine nimetlerini yağdırdı:

İlmi güzeldi ameli güzel oldu.

Hikmet sahibi bir insandı…

Bir gün, mescitte ibadet ediyor, Rabbine yakarış içinde kulluğunun tadına varıyordu. Bu esnada iki kişi çıkageldi. Davud (as) ile görüşeceklerini söylediler. Muhafızları buna izin vermedi. Çünkü niyetlerinin ne olduğu belli değildi.

Beklenmedik bir anda yüksek bahçe duvarından atladılar.

Gerçek niyetlerini saklı tuttular. Sanki bir meseleye çözüm arayan iki kardeşmiş gibi Davud’un (as) huzuruna çıktılar.

Hz. Davud (as), onların ansızın içeri dalıvermeleri veya onların haksızlık yapmalarını normal gibi göstermelerinden korktu. Ne ile karşılaştığını anlamaya çalıştı.

“Korkma! Biz iki davacıyız. Yapılan haksızlığın giderilmesi için senden adil bir hüküm vermeni istiyoruz.” dediler.

İçlerinden biri şöyle dedi: “Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken ‘Onu da bana ver’ dedi ve tartışmada beni bastırdı.” (Sâd, 38/23)

Benden güçlü bir konumda olduğu için kendini haklı çıkaracak her yolu denedi.

Benim bir koyunla bir şey yapamayacağımdan hareketle birleşmenin doğru olacağını söyleyerek bana söyleyecek laf bırakmadı.

Bir tek koyunumu da elimden almak istiyor, bunun faydalarını anlata anlata bitiremiyor.

Şimdi söyle söz sende.

Davut (as) hükümrandı. Söz söylemeli ama adaletle söz söylemeliydi. Davacıların konumuna göre davranarak bir adaletsizlik yapamazdı…

Dikkatlice dinledi.

Sonra da Davud dedi ki:

“Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah’a yöneldi.” (Sâd, 38/24)

Hz. Davud (as), hayatın her anının, her olayın, yaşananların bir imtihan sebebi olduğunu fark etti. Zaten hayatı hep bu minval üzereydi.

Yaratıcının sınaması her daim devam ederdi.

Hayatın her bölümünde Allah’ın huzurunda imtihanda olduğunun bilincindeydi.

Yapılan haksızlığı tespit etti. Yapılan/yapılacak tüm haksızlıklara ‘dur’ dedi.

İşi hikmetle çözdü. Bu hikmet kabiliyetini veren Allah'a şükretti.

İçinde yüzdüğü nimete karşılık secdeye kapandı. Gönlünü Allah'a yöneltti. Kalplerin sahibi Allah'tı. Sahibine bağlılıkla huzur bulurdu...

Hz. Davud (as), bu davayı halledince kendi konumunu yeniden düşündü. Allah’ın izni, lütuf ve fazlı ile hükümdar olarak böyle bir görevdeydi. Aslında bu, onun bir kulluk göreviydi.

“Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.” (Sâd, 38/25)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.