Karnenin Sağı Solu...

Okullar kapandı, karneler alındı. Hayırlı ve geçmiş olsun. Öğrencilerinin, çocuklarının sosyal-duygusal-ahlaki, kişilik ve girişimcilik, özsaygı, merak keşif ve öğrenme heyecanının yanında akademik becerilerden de geri kalmaması için çaba gösteren eğitim camiasına, özellikle öğretmenlere teşekkür ediyor, iyi ki varsınız diyorum. Yoksa işini iyi yapmayan, hoyrat ellere düşmüş genç fidanlar, ömürlerinin taze çiçek açtığı, tomurcuklandığı sınıflarda, yetenekli ellerde özenle yetiştirilerek, yarınların çetin, mücadeleci dünyasına hazır hale nasıl getirilebilir? Artı değer oluşturacak keşif, proje, tasarımlar nasıl gerçekleştirilebilir, tabii ki böyle eğitimcilerle. Eğitimin birincil faktörü, esas itici gücü, çarkı çeviren ve işleyen, işleten öğretmendir. Net.

Karne dönemlerinde çocuklara, notlara, yazın yapılacak çalışmalar vs nasihatlere odaklanılıyor da esas öğretmene de odaklanmak gerekiyor. Araştırmalar, etkisiz, yetersiz ya da gerçek performansını ortaya koy(a)mayan eğitimcilerin de kendilerini başarılı eğitimci olarak gördükleri yönünde veriler sunuyor. Şaşırtıcı ama normal. İnsan öz algıda kendini yetersiz ya da başarısız görse mutlaka kıpırdanır bir şey yapar. Eğitim verdiği çocuğun niteliği, yeterliliği ya da yetersizliği, özel yetenekli ya da özel gereksinimli, ne olursa olsun. Ama algıda yer etmiş mükemmelik, varsa başarısız sonuçlar, düşük performanslar, kazandırılamamış becerilerin suçunu ve sorumluluğunu kendi dışındaki her şey ve herkese yansıtır, sistem, öğrenci, veli, okul, çevre, kültür, maaş, vs. Bunlar düzeldiğinde kendi performansının da düzeleceğine, artacağına, gelişeceğine inanır. Bu şartlarda elde edilecek en iyi sonucu üretmenin huzurunu sunar mükemmellik algısı… Başarı varsa kendi eseridir.

Torna tezgahındaki işleyen çelik, elmas, her ne ise en kaliteli olan uç da o mekanizmaya bakım yapan, yön, düzen veren tasarımı çizen, geliştiren, uygulayan da öğretmen olduğuna inanıyorum. Tezgâhın ayarı bozuk, bakımsız, yenilenmemiş, yazılımı, donanımı güncellenmemiş olunca toplam imalat kaybı ürün sayısı ile üretip piyasaya sürülen ürün sayısına denk. Ürün ham maddesinde mi sıkıntı var? Üretim bandında mı? Sonuçta ıskartaya çıkmış hayatlar, defolu olarak ederinin altında dahi piyasada değer bulmuyor. Patronlar mülteci işçilerin meziyetlerinden, çalışma performanslarından, şikayetsizliklerinden, iyi çalıştıklarından dem vuruyor, övüyor. Neden?

Ruhun gıdası müziğin alfabesi, notayı, ritmi, grupla çalışma becerisinin, uyumun etkin bir aracı olacak şarkıları öğretmeden, müzik kitabındaki notaları defterlerine kopyalatarak zamanını dolduran, sanatı eziyete dönüştürebilen ve okul programında görev alacak bir öğrenci istendiğinde bu okulda o yetenekte kimse yok diyerek pas geçerek yılı dolduran da kendini yeterli, iyi, başarılı görüyor. Seneyi, çocuklara nota öğretmeden geçirmiş, müzik defterine, müzik kitabındaki parçaların notalarını kopyalatarak geçirerek kapatan, çocukları sanattan, müzikten nefret ettirerek defolara yol açan, körelmiş torna uçları da, bozuk tasarıma ayarlanmış mükemmel defo üreten keskin torna uçları da, az da olsa, var. Evrensel tasarım ilkesinin mottosudur “Engelleri kötü tasarım yaratır”.

Gelelim karnenin sağına soluna. Oğlumun karnesindeki akademik becerilere ilişkin notların karşı sayfasında duran davranışlara takıldı gözüm bir an. Birinci sınıftakinin karnesindeki davranışlar da yedinci sınıftaki davranışlar da aynıydı? Özbakım, okul kültürü, çevre vs. çocuğunuzun karnesini alıp bakın. En mükemmel olanlar, sağdaki notlar Lise de mi aynı bilmiyorum. İlk kez, karnedeki bu davranışlara kim ve neye göre karar veriyor sorusu geldi aklıma...Talim Terbiye? Bilmiyorum.

Kapsayıcı eğitim projesi kapsamında nitelikli eğitimci nitelikli öğrenci eğitimleri veriyorduk geçen hafta. Yaş seviye sınıf vd kriterlere göre eğitimin farklılaştırılmasından, zenginleştirilmesinden, farklı zeka türlerine hitap edecek basitlik ve zorluk derecelerine göre etkinliklerin uyarlanmasından bahsederek, örnekler veriyor, sınıfı her kes için kapsayıcı hale getirmek üzerine konuşuyorduk eğitimde ve sonrasındaki çay sohbetinde. Karnedeki değerlendirilen davranışları görünce o konuşmalar zihnimde serbest çağrışımla sorular sordurdu: 8 ya da (lise karnesindeki de aynı ise 12) yılda, bütün eğitim süreci boyunca bu davranışları kazandırmayı mı amaçlıyoruz? Üç ya da yedinci sınıfa kadar kazandıramıyor muyuz bu davranışları? Çocuğun bu becerileri kazanıp kazanmadığını, öğretmen gözlemi dışında hangi araç ile ölçüyor sonra değerlendiriyoruz? Bu becerileri daha erken kazanan çocuklara ne sunuyor, öğretiyoruz? Müfredat yaş ve alan bilgisine göre değişirken beceriler aynı kalıyor! Öğretmene yol gösterici kılavuz, beceri, davranış havuzu var mı?

Sakıza dönmüşçesine 21. yüzyıl becerilerini çiğniyoruz ağzımızda, zihnimizde ama bu karne davranışları bu becerilerin hangilerini kapsıyor? 12 yıl aynı davranışı karnede değerlendiriyorsak statik, değişmez bir epistemolojik felsefeye sahip olduğumuzu söylemek gerekir. Onun için bilginin doğasına yönelik paradigmayı değiştirmeliyiz. İşin diğer kısmı ise o davranışları on iki yıllık kesintisiz eğitimde öğretmeyi beceremediğimizin itirafı olarak ele alabilir miyiz? Bilmiyorum, serbest çağrışımla aklıma gelen sorular.

OECD nin 2016 da yayınladığı, iş dünyasının gereksinim duyduğu nitelikli iş gücünde ihtiyaç duyulan beceriler ile 2020’deki araştırmada aranan nitelikler, becerilerin nasıl hızla değiştiğini görüyoruz. Karnedeki Davranış değerlendirme formunun maddeleri hangi sıklıkta değişiyor?

Bizimki de iş yani. Soldaki akademik beceri notlarına bak geç, davranış ve beceriye kim bakıyor? Ben. Eskiden, karne doldururken ben dikkatle doldururdum bu sütunları. Akademik olarak notları çok iyi olsa da problem davranışı olan çocukların durumunu davranış notlarına yansıtırdım. Notu zaten yükseltirdi, yüksekti ama davranış notunu iyileştirmek için dikkat edip düzeldiğini tecrübe ettim.

Sanırım, karnenin solundaki notlar kadar sağdaki davranış ve becerilere de daha fazla dikkat etmeliyiz. Milli Eğitimin temel amaçları ve yaşadığımız çağın nitelikli insanlarında sahip olması gereken 21. Yüzyıl becerileri diye mottolaştırdığımız becerileri harmanlayarak, yıllara göre aşamalı, daha spesifik gözlenebilir, davranışlar tanımlasak ve yıllara, okullara göre aşamalandırabilsek daha iyi olabilir. "Verimli çalışma" nedir mesela? Hangi beceri(leri) edinince verimli çalışmış oluyor çocuklar. Müfredatta neredeyse çalışma becerileri adına bir şey yok. Varsa da uygulamada yeri yok, öğretmiyoruz. Katıldığımız eğitimin sonunda meslektaşlarıma, arkadaşlara, şunu söylemiştim. Boks maçında antrenör, rakibin zayıf, güçlü yanlarını analiz eder, aralarda gidişat hakkında bilgi ve strateji verir. Sağından çalış, solundan çalış, uzaktan mücadele et, zamanı doldur, yor, vs vs. ben de bu arada arkadaşlar, kendi okuduğum uyguladığımdan öğrendiğim bir stratejiyi paylaşıyorum, çocukların kalbine ve zihnine çalışın, mideyi ihmal etmeyin. Öğrettiğiniz alan bilgisi, branş, zihnin düşünme becerisine seviye atlatıyor mu? Üst sürüme güncelliyor mu? Farklı, yaratıcı, tasarım odaklı düşünmeye yönünde ne katkı sağlıyor? Bilgiyi görselleştirme ve farklı yöntemlerle ifade etme becerisine ne katkıda bulunuyor? Dersiniz bunun için bir araç, müfredatın kendisi amaç değil. Zihin neye odaklanırsa diğerlerini devre dışı bırakır. Aman dikkat. Karnenin solundaki akademik beceriler, notlar kadar ve hatta daha fazlası sağdaki davranış, yorum ve notlar da önemli.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.