Şeyma Nur Ferah

Şeyma Nur Ferah

Dersu Uzala: Bilgelik ve İnsanlık Dersleri

Dersu Uzala, yönetmenliğini Akira Kurosawa'nın yaptığı 1975-76 yıllarında dram/macera türünde çekilmiş Rus- Japon ortak yapımı bir filmdir. Rus kaşif Vladimir Arsenyev'in otobiyografik eserinden uyarlanmıştır. 1976 yılında en iyi yabancı film dalında Oscar ödülünü kazanan film, yönetmenin kariyerinde önemli bir yere sahiptir. Kurosawa bu ödülü iki kez kazanan tek yönetmen olması sebebiyle de seyircinin gönlünde taht kurmayı başarmıştır.

Yüzbaşı Arsenyev ve bir grup askerin topografik araştırmalar yapmak için Sibirya'nın güneydoğusunda bulunan Mançurya bölgesine gitmesini ve Dersu'nun rehberliğindeki keşif serüvenlerini konu edinen filmde geriye dönüş tekniği kullanılmıştır. Filmin açılış sahnesinde 1910 yılında Arsenyev, kesilmiş ağaçlar arasında inşa edilen yeni yerleşim alanında üç yıl önce ölmüş olan Dersu'nun mezarını arar ve kendisine '' Burada henüz kimsenin ölmeye vakti olmadı'' cevabı verilir. Böyledir şehrin insanı, tabiata hükmetmenin peşine düştü mü ölmeyi bile unutur. Hemen sonrasında 1902 yılına dönüşle doğa pastoral bir şiir gibi olanca güzelliğiyle sunulur. Ardından ormanın içinde Arsenyev öncülüğünde '' adalarda avcı'' şarkısını söyleyen bir grup asker kadraja girer. Gece olunca ormanda kamp kuran ekip uyurken Arsenyev günlük yazmaktadır. Ayıya ait olduğunu düşündükleri bir ses işiten askerler tüfeklerine sarılırlar. Karanlıktan bir ses yükselir: '' Lütfen ateş etmeyin. Ben insanım.'' Kendisini avcı olarak tanıtan, yaşını dahi bilmeyen ve ailesini bir yangında kaybeden Dersu doğaya karşı değil doğayla birlikte yaşamayı öğrenmiş bir bilgedir. Tunguz ya da Rusların adlandırmasıyla Goldi olan bu avcı çıtırdayan kamp ateşiyle konuşur ve ona sessiz olmasını söyler. Dersu'ya göre; güneş, ay, ateş, su ve rüzgar birer canlıdır. O hepsinin dilini çözmüştür ve doğanın sırrına vâkıftır. Film boyunca onun doğayla iletişimini şaşkınlık ve hayranlıkla izleyen Arsenyev ve askerlerin ondan öğreneceği çok şey vardır, tabii biz izleyicilerin de...

Ekibin Dersu rehberliğindeki yolculuğu bir iç yolculuğu da beraberinde getirir. Ormanda karşılaşılan zorlu koşullarla mücadele ve insanlık dersleri Arsenyev'in tekamül sürecinin bir parçasıdır. Yolculukları esnasında kabukları soyulmuş ağaçlardan ileride bir kulübe olduğunu anlayan Dersu ve ekip kulübeye sığınırlar ve oradan ayrılırken Dersu yüzbaşından pirinç, kibrit ve tuz ister. Kendilerinden sonra oraya gelecek insanların hayatta kalabilmeleri için… Doğu irfanında bir başkasını düşünmek kadar doğal bir şey yoktur. Desu'nun iyi kalbi ve tüm önsezileri yüzbaşının ona olan saygısını ve sevgisini arttırır.

Arsenyev ve Dersu Khanka Gölü etrafındaki bölgeyi keşfetmek için yola çıkarlar ve ormandan uzaklaşırlar. Gün batımına doğru çıkan fırtına izlerini örter ve yönlerini şaşırırlar. Yüzbaşı pusulasıyla yönlerini bulmaya çalışır. Modern insan ölmemek için harekete geçmekte zorlanırken kadim bilgisiyle Dersu hemen etraftaki otları kesmeye başlar ve gecenin tüm zorluklarına rağmen sığınacak bir yer yapar. Daha önce defalarca yaptığı gibi yine hayat kurtarır. Yüzbaşı bölgedeki görevi bittiğinde Dersu'yu da şehre götürmek ister, kendisine yemek ve para bulabileceğini söyler ancak o kabul etmez. Bunlara ihtiyacının olmadığını para ve samurun aynı şey olduğunu belirtir avcı Dersu. Onun maddeyle münasebetindeki yalınlığı seyirci tekrar görür. Bilgeliğin kaynağı mülkiyet duygusuyla yaşamamaktır belki de. Dersu doğanın bir parçası olarak maddeden uzak manaya yakındır.

1907 yılında bir görevle tekrar bölgeye giden yüzbaşı Dersu'yla karşılaşmayı umut eder. Filmin bu ikinci bölümünde yüzbaşının Dersu'yu arama sebebi tekamül sürecini henüz tamamlamamış olmasındandır. Aylar sonra nihayet kavuşan Dersu'nun kapitanla sarılmaları bu dostluğu içselleştiren seyirciyi de mutlu eder. Bu kez haydutlar da vardır yaşam alanlarında ve ormanın bilge oğlu Dersu'nun huzuru kalmamıştır. Bir çift çekik gözleri de, önsezileri de zayıflamıştır. Kaplana, geyiğe sözü geçmez artık ve yüzbaşının şehre yerleşme teklifinin tekrarlanmasıyla Dersu şehre karışır ya da eğreti durduğu yaşamdan ayrışır. Bir türlü beceremez şehrin insanı olmayı, zamanın ruhunu yakalayamaz. İnsanların ev dedikleri dört duvar arasında yaşayabilmelerine şaşırır. Şömine karşısında oturmak ona göre değildir ama ateş artık ehlileşmiştir. Doğanın parçası ateşi ehlileştirmek bir yönüyle insanı zayıflatır. Dersu kirli namlusunu doğada temizlemek ve ateş etmek, dışarıda uyumak, çadır kurmak ister ama şehirde bunlara yer yoktur. Nehirler gürül gürül akarken insana hayat veren su bile paketlenip satılıyordur şehirde. Ormanlar ağaçlara doymuşken odunlar satın alınıyordur. Şehir hayatına daha fazla katlanamayan Dersu yüzbaşına '' Bırak beni, dağlara geri döneyim'' der büyük bir hüzünle. Kapitan çaresizce kabul eder ve ona son model bir av tüfeği hediye eder. Kötü gören gözleriyle bile avını ıskalamayacağını ileri sürer. Tüfeği için öldürülen Dersu'nun üzerinde yüzbaşının kartvizi bulunur ve kara haber tez duyulur. Arsenyev teşhis için bölgeye gittiğinde kadim dostu Dersu Uzala'nın cansız bedeniyle karşılaşır. Yönetmen seyircisine doğu ve batı paradigmasının yansımasını çok net bir şekilde gösterir. Doğu'da uzlaşılması gereken tabiat, Batı'da mücadele alanıdır. Yüzbaşı, bilgenin tüm yolcukları boyunca heybesine kattıklarıyla bir başına kalmışken onun fim boyunca yanından pek ayırmadığı ucu çatallı sopasını mezarının üstüne diker, seyirciye ve dostuna veda eder. Sözün özü, Dersu Uzala'yı izlenecekler listenize muhakkak not etmelisiniz. Ayıracağınız vakte değecek çok kaliteli bir film olduğunu düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.