Saime Nazlı Kuru

Saime Nazlı Kuru

Kırıntı Kadar Nafaka, Sosyal Medya Kadar İlgi

Bazı çocuklar uçakla babasına gider, ama babası 24 saat dolmadan annesine geri götürmek için arabayı hazırlar.

Hayatta bazı unvanlar vardır; kimisi soyadından güç alır, kimisi vicdanından.
“Baba” da o unvanlardan biridir. Ama bazı ailelerde hâlâ sadece kimlikte duran bir kelime… Kağıtta o kadar havalı görünür ki, vicdanı unutursunuz.

Büyüyen bir çocuğa gönderilen çerez almaya bile yetmeyecek kadar küçük kırıntılar, bazı aileler için “görev tamam” demektir. Geliri yüksek, görünüşte güçlü aile büyükleri bile vicdanı ihmal edebilir. Çocuğun ilgilenilmesi gereken baba ise, çoğu zaman yeterince devrede değildir.

Çocuğu görmek ümidiyle yola çıkarıyorsunuz… Önce annesinin arkadaşının yanına bırakılıyor, sabah olunca yanındaki karşı cins bir yetişkin ile anneye geri götürülüyor.
Çocuk, çevrede sorular sorulduğunda hazır cevap: “Babamlayım.” Kısa, net ve ironik; çünkü bazen gerçekleri söylemek yerine mevcut durumun pratik ve güvenli özetini vermek en iyisi.
Ve tabii ki çocuk, zorla söyletilen yalanın yükünü taşımaya hazır. Çünkü bazı yetişkinlerin dünyasında yalan, eğlenceli bir ritüel gibi görülür.

Bazı ebeveynler, çocuklarını yıllarca ihmal eder, ama aradıklarında bu timsah gözyaşları döken akrabaların yönlendirmesiyle olur. Yani arayan baba, aslında sevgiden çok, çevresindeki manipülasyona hizmet eder.

Öğretmenler ve arkadaşları tarafından sevilen, takdir edilen bir çocuk… ama bazı aile çevreleri, çocuğun başarılarını küçümsemekte usta; oysa hayattaki tek “başarı”sı, bazılarının desteğiyle bir işe yerleşmiş olması. Saygısızlık, yalan, terbiyesizlik gibi suçlamalarıyla başarıları çiğnerler. Başarılar küçümsenmez mi?

Bazı ebeveynler, farklı çocuklar için ironik planlar yapabiliyor:
“İleride başarılı olursan diğer çocuğa da yardım edersin, değil mi?”
Oysa kendi sorumluluklarını yerine getiremeyen birinin böyle hesaplar yapması ayrı bir trajikomedi. Ve çocuğun seçtiği ilgi alanları, eğitimi ya da bölümü de küçümseniyor; her şey bir gösteri, çocuğu aşağılamak ve dalga geçmek için sahneleniyor.

Başarılar sosyal medyada paylaşılır; altına bolca “canım cicim” yorumları gelir. Etraftakiler görsün, ne kadar ilgiliyiz! Ama evde neler oluyor? Kitaplar, eşyalar ortalığa saçılmış, sinir krizleri yaşanıyor. Tabii ki dışarıya belli olmaz. Maksat dışarıya “mükemmel aile” oynamak!

Çocuğun arkadaşlarının yanında durduk yere hakaretler edilir, sözlerle rencide edilir, hatta çocuğu işaret ederek ağız-burun hareketleriyle alay edilir. Tüm bunlar, yetişkinlerin kendi basitliklerini ve sahte üstünlüklerini sergilediği komik bir gösteriye dönüşür. Hatta çocuk, bu kişilerle yüz yüze karşılaşacağını tahmin ettiği yerlere, arkadaşları bile yanına ebeveynini alarak gider. Çünkü ne kadar “iyi görünmeye” çalışırsan çalış, zaten gerçek yüzünü göstermişsin.

Aile büyüklerinden bazıları, özel ilgi, teşekkür ve özür beklentisi taşır. Üstelik çoğu zaman bu özürler, kendi yarattıkları problemlerin bir sonucu. Şu anda “aile büyükleri” olarak bahsediyoruz, ama bakalım, bu çocuklar ileride sizi gerçekten aile olarak görebilecek mi?

Anne çocuklarına şöyle öğretiyor:
“Ben bile senin kişiliğine saygı göstermezsem, seni yok sayarsam, sana saygısızlık yaparsam beni bile hayatında tutma.”
Bu yöntemle çocuklar büyüyor, özgüven kazanıyor ve kendi kişiliğine saygı duymayı öğreniyor.

Öyle saygı ve özgüvenle yetiştirilen çocuklardan siz suçluyken, siz yalancıyken gerçekten hatalıysa özür gelir; hakkınız varsa teşekkür. Ama yarattığınız her problem için “biz büyüğüz” diyerek otomatik özür beklemek, sadece sizin eğlenceniz olur.

Ve tabii çocuğun özel alanına saygısızlık: Kitaplar, eşyalar… Bütün bunlar bir çocuğun dünyası. Ama bazı yetişkinler, bu dünyayı dağıtarak “otorite kurduklarını” zanneder. Deneyin bakalım, güven nasıl paramparça olur, görün.

Bütün bu tablo içinde, çocuğun maddi sorumluluklarından ziyade manevi yaraları ve başkalarının açtığı derin boşluklar, tamamen anneye kalıyor. Okul masrafları, kıyafetleri, ilaçları hâlâ sorun değil; esas mesele, kim o yaraları onaracak, kim o boşlukları dolduracak? Tabii ki anne! Çünkü bazı boşluklar, güçlü bir yüreğe dönüşür ama gösteriş merakınız, onları daha da derinleştirir.

Gerçek babalık gösterişte değil, devamlılıktadır. Hele ki yılda birkaç kez bile uğramayan bir baba için, sadece görünmek ya da poz vermek hiçbir anlam taşımaz.

Şimdi geriye sadece bir soru kalıyor:
Soyadı aynı olan mı baba olur, yoksa kalbi aynı atan mı?
Aaa, bir soru daha kalmış: Şaka mısınız siz yııaaaa…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.