Hilalalem
Tek başınalık korkunçluk gibi gelse de…
Kendi dünyamın yükü bazen o kadar ağırlaşıyor ki sadece kendi başıma kalmak istiyorum, size de oluyordur. Yeni mahallede bir çingene düğününde yere
Düşmüşümde başımda "kocam da kocam paşam da
Paşam..." çalıyor gibi oradan kurtulmak isteği gibi yani.
Başkalarının arkadaşlığından hoşlanmadığım için değil de
Sadece biraz durma ihtiyacı işte. Koşu bandındayım da nereye gittiğimi unutmuşum gibi bir duygu durumu yaşıyorum
Bazen. Hareket eden hiçbir şeye tahammülüm kalmıyor o anlarda gibi. Kedi yürüse öylece gitse yanımdan, rahatsız ediyor deli oluyorum.
Bu sorunlardan kaçma meselesi, değil de daha çok sessizce var olabileceğim bir yer arayışı sanırım. Tek başınalık gibi korkunç bir durumdan ziyade yalnızlığın getirdiği sükûnet gibi yani.
Kaybolmak; sürekli dikkat çekmek zorunda kaldığımız ve gürültüye boğulduğumuz bir dünyada, iç huzurumu yeniden
Bulmamı sağlıyor. Dışarıdaki sesleri biraz susturup, içimdeki sesin desibelini yükseltince yönümü daha rahat tayin edebiliyorum. Dışarısı çok kalabalık ve çok sesli. Hayatımda
Yeni rotalar belirleyebilmem için iğimdeki sesin kılavuzluğuna ihtiyacım oluyor, kayboluyorum.
Kaybolmak; yeniden şarj olmamı, düşünmemi ve eskisinden daha güçlü geri dönmemi sağlıyor. İnsan; ancak kaybolduğunda, alışılmış olanın dışına çıktığında ve bilinmeyenin içine adim attığında kendini gerçekten tanıyabilir. Çünkü kaybolmak; bilinenin sınırlarını aşmak ve
Kendine yeni bir yol açmaktır ayni zamanda.
Ama bulunacağından eminsen...
Kimsenin seni aramadığı, merak etmediği bir kayboluş ile insan nasıl baş edebilir acaba?
Kaybolduğumda bulunacağımdan emin olmasaydım, bu kadar
Rahat kaybolur muydum acaba?
Acaba, kaybolma isteğimin arkasında özlenme ihtiyacım olabilir mi? Aranmış olmanın getirdiği değerli hissetmek de bu isin krem karameli mi acaba?
Acaba, ben bu kadar güzel kaybolmayı kimden öğrendim…(:
Düşünüyorum her kayboluşta…
Kapıcı Süleyman mi daha rahat bir hayat sürdü
Yoksa Sultan Süleyman mi?
Düşünsenize İkinci el lenfası olsaydı Sultan Süleyman’ın, o kadar yorulur muydu acaba devlet islerini yönetirken?
Garibim Büyük İskender’in jeti metti geçtim de altında elektrikli bisikleti bari olsaydı, dünyanın öbür ucunda olan topraklarına aylarca at sırtında gitmek zorunda kalır miydi?
Düşünsene dünyanın yarısı senin ama çocukları alıp bil mangal yapamıyorsun Porto Riko sahilinde, rezalet…(:
Bilmiyoruz...
Bildiğimiz tek şey var, biz onlardan daha konforlu daha lüks hayatlar yaşıyoruz bu kesin. Bundan 200 yıl sonra gelecek torunlarımız da bizden daha da rahat bir hayata doğacaklar muhtemelen.
Ama o insanlara baktığın zaman onca yokluğa rağmen sanat, mimari, müzik, bilim, edebiyat alanlarında bile ne kadar başarılarmış. Bir çeşme bile ellerinde sanat eserine dönüşmüş.
Mesela hala Topkapı Sarayı’na gidip hayran hayran tavan izliyoruz da TOKİ konutlarına gidip hayran hayran kartonpiyer izleyenini göremiyoruz.
İroni tabii...
Kısacası en iyi boya kalemine sahip olmakta bir Da Vinci olamıyoruz…
Gösterişten kalabalıktan uzaklaşıp kendimizle kalmanın zenginliğine erişmemiz gerekiyor zannımca.
Vesselam…(:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.