Gevher Hatun
Nakışı Mı Beğenmedin, Nakkaşı Mı?
Fazla anlam yüklemeyin dünyaya yarısı; şükür, yarısı sabır, yarısı teselli, yarısı kahır... Kimseyi bilmeden yargılamayın, herkesin derdi kendine ağır. Anlatmak ve anlaşılmak için de fazla yormayın kendinizi, insanların yarısı samimiyetsiz; diğer yarısı size sağır... (Abdülmetin BALKANLIOĞLU)
İnsan çok değerli bir varlıktır, fakat yine insan tarafından değersizleştirilir. Bazen sureti, bazen rengi, bazen eğitimi, bazen mesleği, bazen’ de kültürel farklılıkları sebeptir. Zavallı insan acizliğini unutur’ da kendini yaratıcı konumunda görecek kadar hadsizleşir.
Birde ne yazık ki eşler arasında değersizleştirme yarışı vardır. Toplumun temel taşı olan aile kurumunu yerle yeksan etmektedir. Evlenirken eşler namusludur, güzeldir, yakışıklıdır, iyidir, ahlaklıdır vs vs evliliğin ilerleyen evrelerinde ise bu durum ne yazık ki tam tersi istikamette ilerletilir. Nedeni eşlerin birbirlerine özensiz oluşu ve ihmal edişidir…
Evlilikte erkeğin kadını küçümsemesi, onurunu zedeleyici cümlelerden sakınmayışı kadını kendini sorgulamak zorunda bırakmaktadır. Kadın yaradılışının gereği iltifata, sevgiye fazlasıyla muhtaçtır. Erkek evlilik kararı aldığında bunu muhakkak dikkate almalıdır…Bir ömür sevgisini muhafaza etmesi gerektiğini unutmamalıdır. Kadın erkeğinden saygı bekler, iltifat ve ilgi bekler, değer görmek değerli olmak ister, şefkat bekler, kadın kendini erkeğinin yanında güvende hissetmek ister. Kadın erkeği tarafından arzulanmak ister.
Evlilikte kadının erkeğin üstünlüğünü kabul etmesi Allah’ın rızasının kocasının rızasından geçtiği gerçeğinin idrakinde olması gerekmektedir. Kadın eşini toplum içinde ve baş başa olduklarında mutlaka yüceltmeli övgü ve sevgi dolu cümleler kurmakta cimri olmamalıdır. Erkek kadınından şefkat bekler, özen bekler, ilgi alaka bekler, saygı bekler, değer görmek, değerli olmak ister. Eşinin kendisine karşı bakımlı ve kadınsı özelliklerini cömertçe sunmasını bekler.
Eşler birbirlerinin istek ve arzularını kayıtsız şartsız yerine getirmekle mükelleftir. (Allah’ ın kullarına çizdiği kurallar çerçevesinde)
Evlenirken eş adayları birbirlerine dürüst davranmalı istek, arzularını ve beklentilerini net bir şekilde ortaya koymalıdır. Evlilik öncesi imkansız vaatlerden sakınmalı olan iyi huylarını belirttiği gibi olumsuz huylarından da bahsetmeli kendisi hakkında şeffaf ve doğru bilgiler vermelidir. Doğru adımlar ile ilerlendiğinde doğru evlilik yapmak mümkündür, tabiki burada bitmez devamlılık gerektirir. Devamında saygı mutlaka kırmızı çizgi olmalı tartışırken saygısızlık yapılmamalıdır. Konuya odaklanmalı üstün çıkma ihtirasına kapılıp kişiliğe saldırıya dönüşmemelidir.
Birbirlerine karşı zorbalıktan sakınmalı, gereksiz ihtiraslar uğruna evliliklerini çıkmaza sokmaktan imtina etmelidirler.
“İnsan yaradılışta zorbadır ve acı çektirmeyi sever.”Der Fyodor Dostoyevski kumarbaz kitabında
Toplumumuzdaki ahlaki çöküşün hızına baktığımızda benim aklıma ilk gelen şey teknolojiye toplum olarak hazırlıksız yakalandığımız gerçeğidir, beraberinde sosyal mecraların kullanımı, televizyon ve dizi kültürümüzün adeta ahlak potansiyelimizi çökertişini teessürle takip ediyorum. Her şeye çok hızlı ulaşıyoruz ve çok çabuk tüketiyoruz. Buna maalesef manevi değerlerimiz kadar ilişkilerimizde dahil durumda. eskiden dağlar delinen, çöllere aşılan aşkların, aşıkların yerinde dakikalar içinde bir aşktan bir aşka yelken açan gençlerimiz, orta yaş evli çiftlerimiz ve ne yazık ki saçı sakalı ağarmış dedelerimiz beli bükülmüş ninelerimiz de dahil hale geldi.
Hal böyle olunca insanlar birbirlerini dün beğenip, bugün evlenip, yarın da boşanır hale geldi. Silüetlerimizi beğenmez suretlerimize bin bir atıfta bulunur haldeyiz.
Nezaketten uzak bu tavırlar evliliklerimizi çok çabuk tüketmemize neden olmakta. Elimi sallasam ellisi diye başlayan ahlak dışı söylem dilimizde adeta marş olmuş, yüreğimiz gelen geçen hanı olmuş gibi. Bu duruma dur demezsek artık evlilikler korkulası bir hal alacak ve yalnızlaşacağız.
Beni çok üzen hz Allah’ ın eşsiz özellikler ile donattığı bedenimizin başkaları tarafından eleştirilebilir görülmesi. Sanki beğenmediği veya eleştirdiği bir uzvu başka bir uzuv ile değiştirebilecekmiş gibi bu olmamış şöyle yapalım diyebilecekmiş gibi acımasızca eleştirmesi. Genelde boyu ile dalga geçtiğimiz veya hadi daha yumuşak bir ifadeyle eleştirdiğimiz insanın iki cihanda hakkını nasıl veririz bilemiyorum. Bana sorarsanız kul hakkı olarak bize yeterde artar bile.
Eskiler hep anlatır,
Hep hikmetli konuşan Lokman Hekim’in teni siyahtı.
Bir gün mescitte talebeleri ile istişare ederlerken mescidin bir köşesinde. Değerli sözlerini duyarak hayranı olan talebesi, kendisine hayran hayran bakıyordu ve içinden şöyle geçirdi “hocam çok güzel yüzlü lakin az birazda teni beyaz olsaydı” Diye. Lokman Hekim, talebesinin içinden geçenleri sezmiş olacak ki, talebesi yanına gelince şöyle çıkışır:
“Neden öyle şaşkın şaşkın baktın evladım? “Söyle nakışı mı beğenmedin yoksa nakkaşı mı?”
Sonra da ilave eder. “Söyle ki ona göre sualine mukabele edeyim” der…
Bizi rengimizle, ölçülerimizle, uzuvlarımızla yaratan Mevla bizim bunca kusur buluşlarımıza darılmaz mı? Kulum benim yarattığıma kusur bulmak senin ne haddine dediğinde yarın huzuru mahşerde ne cevap vereceğiz?
Siret, kişinin içyapısı, ruhî özellikleri, karakteri, huyu, iç âlemi, ahlâkı, iç derinliği, gönül zenginliği, kişinin iç profili gibi manalara gelir. Cenâb-ı Allah sirete nazar eder, surete değil. Bunu şu âyet ilân ediyor: “Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır.”1 Bediüzzaman bu âyeti “batın-ı kalb ayine-i Sameddir”2 sözüyle tefsir ediyor. Yani kalbin içi Allah’ın nazar kıldığı ayna gibidir. Kalbin içi temiz olursa insanın ameli de güzel olur, sureti de hoş olur.
Demek, insanın sireti suretine yansıyor. Siret gülerse, suret de gülüyor. İnsanın tebessümü, siretinin şükür, teslimiyet ve rıza halinde olduğunun göstergesidir.
Kalbin içi insanın siretidir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.