Kendimi gördüğüm halimle ben, onların beni gördüğü haliyle ben, gerçekte olan ben...

"Bir odada iki kişi buluştuğunda..." diyor William James, "... aslında altı kişi vardır. Kendimi gördüğüm halimle ben, onun beni gördüğü haliyle ben, benim onu gördüğüm haliyle o, onun kendisini gördüğü haliyle o, gerçekte olan ben ve gerçekte olan o.”

Peki, kendimi ne kadar tanıyorum veya tanıyor muyum?

Karşı komşumu, akrabamı, dostumu, arkadaşımı veya herhangi birini tanımak için sarfettiğim eforu kendime harcıyor muyum? Tabi ki hayır.

Bunun cevabını kendime verdiğim günü hatırlıyorum da, ne büyük bir hezimetti benim için.

O gün hayatımda bir şeylerin S.O.S verdiğini anladım, işte değişime karar verdiğim gün o gündü. Kendim başta olmak üzere aslında kimseyi tanımıyordum; kendime yabancı biriydim. Öyleyse kendine yabancı olan birinin kime ne faydası olabilirdi?

Tam bir yokluk...

Öyle başıma sihirli bir değnek değmedi, sindirella değildim, ama bir yerden başlamam gerektiğini biliyordum. Karakterimin dahi şekillenmediğini fark ettim, çünkü okumuyor, öğrenmiyor, sorgulamıyordum.

Hayatın akışına bırakılan bir ömrün başkalarının iki dudağı arasında şekillenmesine izin veriyordum.

"Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan önce kendinden başlamalıdır." der Sokrates...

Bernard Shaw ise "Dünyada değişiklik yapmakta başarılı olan insanlar, değişikliğe kendilerinden başlayanlardır" der.

Kendindeki kusurlara yönelmeli, başkaları veya en yakınlarını değiştirmeye çalışmamalı, bir başka deyişle boşa kürek çekmemeli. "Kendini değiştirmenin ne kadar güç olduğunu düşünürsen, başkalarını değiştirmede şansının ne kadar az olduğunu anlarsın." der Voltaire...

Değişimin en başlıca kuralı bunu gerçekten istemek, sebat etmek ve çok çalışmakta gizlidir. En başta bir hedef belirlemeli sonra çok büyük hayallerin ufkuna yolculuk edebilmeli. Edebilmeli ki tek gayesi o hedefe yaklaşabilmek olsun, yılmadan yıkılmadan. Bir de bu hedefleri gizli tutmalı, en yakınlarımız koyuveriyor büyük taşları...

"Sevgi şifadır. Sevgi güçtür. Sevgi değişimin sihridir." der Mevlana.

Yanınızda bu değişime destek veren bir yaver bulabilmeniz tam anlamıyla Allah’ın büyük bir lütfudur, çok az insan bu evrede size destek olur, çoğunlukla hiçkimse olmaz. Değişim sancılıdır; alışılmışın ve konforun dışına çıkmak cesaret ister. Bir yanı ile de çok zevkli ve büyüleyicidir, kendini keşfetmenin olağanüstü katmanları vardır. Her olayda, her zorlukta veya her güzellikte kendinle yüzleşir bakış açını sorgularsın, objektif değerlendirebilir hale gelirsin. En sonunda hep bana değil, Hak'tan yana tavır sergilersin. Günümüzün "hep bana; din bana, güç bana, haksızlık bana, haklılık bana" gibi akıl tutulmalarından kendini muhafaza etmene en büyük yardımcın kendini tanımak olacaktır. Böylelikle kimseyi yargılama hakkına sahip olmadığın bilincine erişeceksin. Kendini tanımak Hak'ı tanımaktır, haddini bilmek ve hududunu çizmektir. Beş çayı mezelerine değil kendini geliştirmenin yollarını aramaktır. Bize beyhude çabaların arkasında heba edelim diye verilmedi bu ömür. Tıpkı kimseleri memnun etmek için gelmediğimiz gibi...

Bakış açımızı değiştirdiğimizde dünyamız değişir, dünyamız değiştiğinde kaderimizde değişir , tıpkı çevremizin değişeceği gibi.

Bugün bizi eleştiren insanlar yarın bizdeki değişimi örnek alır hale gelir.

Değişmekten, gelişmekten ve en önemlisi öğrenmekten asla korkma…

Sana verilen bu hayatı iyi değerlendir, hayatın anlamı sadece yatak odan, mutfak ve banyo üçgeninden ibaret olmadığını idrak et.

Güzeller güzeli sevgili peygamberimizin bizleri uyardığı şu hadisi şerifi ile kendimizi bir kez daha çek etmemiz gerekmez mi?

" İki günü eşit olan ziyandadır"

Öyleyse bizleri okumaktan, öğrenmekten, gelişmekten ve üretmekten alı koyan nedir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.