“Her insan kendine yakışanı yapar”

Hasbünallâhü ve ni'me'l-vekîl

İnsan kelimesi nisyan’ dan türemiş olup, nisyan demek unutan demektir. İnsan unutandır! İnsanın en kadim hakikatidir bu. İnsan olarak nereden geldiğimizi unuttuk, Allah’a verdiğimiz sözleri unuttuk, kim olduğumuzu unuttuk. Bir söyleşisinde İbrahim KALIN insanın temel taşı olan unutmayı şöyle tarif eder.

Aslında unutmak insana verilen büyük bir nimettir. İnsan yaşadığı olumsuzlukları, acıları travmaları unutarak iyileşir. Yaşadığımız acıları hiç unutmadığımızı düşünün. İnsanın o acıyı ilk yoğun yaşadığı andaki halini sürekli yaşadığını düşünün. İnsan kaldıramaz onu. İnsan psikolojisi, ruhu, bedeni kaldıramaz unutmak bu manada gerçekten büyük bir nimettir! Ama insan asli olanı asla unutmamalı! Bizi var eden değerleri unutmamalı, hakikati, dostluğu sevgiyi, sadakati unutmamalı! Onları unutursa insan olma vasfını da yitirir, beşer olur. Mertebe olarak aşağı düşer der. İnsanın her ne kadar beyni unutsa da kalbi unutmaz, vicdanı unutmaz unutamaz.

O, sizi bir tek nefisten yarattı, ondan da eşini var etti. Sizin faydalanmanız için hayvanlardan sekiz çift meydana getirdi. O sizi analarınızın karnında üç karanlık içinde, bir yaratıştan diğerine geçirerek yaratıyor. Rabbiniz olan Allah işte budur. Bütün kâinatın mutlak mülkiyet ve hâkimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilâh yoktur. Böyle iken, nasıl oluyor da O’na kulluktan yüz çeviriyor, yanlış yollara sürükleniyorsunuz? Zümer /6 Ayet

Allah’ı bilmek ve O’na kulluk etmek için yaratılan insanın, bu gayeyi yerine getirebilmesi için nefsini (kendini) tanıması ve terbiye etmesi gerekir. Çünkü “Biz insanı en güzel biçimde (ahsen-i takvim üzere) yarattık.” (Tîn 4) şeklinde anlatılan insanın, nefsin hayvanî isteklerine uydukça “Sonra da onu aşağıların en aşağısına döndürdük.” (Tîn 5) ayet-i kerimesindeki aşağı derecelere düşmesi kaçınılmazdır.

İslam, insanın temel haklarını güvence altına almış ve bunları korumaya yönelik ilkeler ortaya koymuştur. Peygamber Efendimiz de Veda Hutbesi’ nde, insanların canlarının, mallarının, haysiyet ve namuslarının dokunulmaz olduğunu ilan etmiştir. Bir defasında tavaf yaparken Beytullah’a yönelmiş ve şöyle seslenmiştir: “Ey Kâbe! Ne kadar hoşsun, kokun ne kadar güzel! Şanın, hürmetin ne kadar yüce! Ama canım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah nezdinde malıyla, canıyla mü’minin saygınlığı senin saygınlığından daha büyüktür.” (İbn Mâce, “Fiten”, 2) Mü’minlerin birbirlerinin onurunu korumaları kardeşlik hukukunun bir gereğidir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir Müslümanı saygınlığının kaybolacağı, onurunun zayıflayacağı bir yerde yardımsız bırakırsa, Allah da onu kendisine yardım edilmesini arzu ettiği bir yerde yalnız bırakır. Kim de bir Müslümana onurunun zayıflayacağı ve saygınlığının yitirileceği bir yerde yardım ederse, Allah da ona kendisine yardım edilmesini istediği bir yerde yardım eder.” (Ebu Davud, “Edeb”, 41)

İnsan olmanın belli başlı katmanları vardır. Yaradılış itibari ile yeryüzünün en şerefli varlığı olarak yaratılan insan nefsinin ve şeytanın tuzaklarına çok meyillidir. Birçok güzellikler ile çepeçevre donatılan insan bu özelliklere sırtını dönebilmekte ve nefsin hayvani isteklerine boyun eğebilmektedir. Gösteriş, riya, haset, kibir, yalan ve şirk gibi olumsuz durumlara düşebilmektedir. İnsanların düşündüğü gibi fakirlik ve hastalıklar düşkünlük diye tabir edilse’ de asıl düşkünlük bu özellikleri ruhunda barındırıp farkında olamamaktır bence. İnsan öğrenebilen, eğitilebilen ve düşünen bir varlıktır. Doğduğu coğrafya insanın kaderi olabilir fakat o kaderi değiştirmek tamamen kendi potansiyelini fark etmesi ve kendisini geliştirmesi ile mümkündür. Akışı değiştiremiyorsak bakışı değiştirmeliyiz. Böylelikle çözüm odaklı bir hayatı benimser, sabit fikirlilik bataklığına düşmekten kendimizi koruyabiliriz. İnsan kendi hayatının yontucusudur der Kemal SAYAR ve devam eder, iyi hayat aslında insanın olgunlaşma evrelerinde fazlalıklarını atarak ortaya çıkardığı bir şey. Biz hayata çok şey eklemenin hayatı zenginleştirdiğini zannediyoruz. Tam aksine hayattan fazlalıkları atabildiğimizde hayat olgunlaşıyor demiştir.

İnsan şerefli ve izzetli bir varlıktır. Şerefini ve izzetini tüm olumsuzluklara, ağır imtihanlara rağmen muhafaza etmelidir. Unutmamalıdır ki altın yere düşmekle değerinden hiçbir şey kaybetmez. Elbet altından anlayan sarraflara denk gelinecektir. Yeter ki fırsatlar bize geldiğinde hazır olalım. Bir dostum hayat fırsatları değerlendirmekten ibaret der. Hayat insan için mücadele yeridir. Mücadeleler bizi yıldırmamalı aksine hayallerimize ve hedeflerimize giden yolda bizleri pişirmeli ve olgunlaştırmalıdır.

Müslüman İnsan şu üç şeyle sınanır.

İllet ( hastalık) kıllet ( fakirlik) zillet ( itibarının düşmesi iftiraya uğramak)

Bu üç haslete uğradığımızda sabırlı olmalı ve şu söze kulak vermeliyiz.

Hazret-i Âdem'in çamuruna 39 yıl hüzün, bir yıl da neşe yağmuru yağdığı söylenir. Onun için gamı, sevincinden çok olur insanoğlunun. Dert ve kederin insanoğlunu hiçbir zaman bırakmadığını bilen XV. asır şairlerinden Kemâl-i Ümmî der ki:

"Dertsiz kişi bu âlemde bir yularsız hayvân imiş."

Peki bu dünyaya imtihan için geldiğimize iman ettiğimize göre, psikolojik sağlığımızı koruyarak yolumuzu nasıl çizebiliriz e ise aşağıdaki tespitin bakış açımızı değiştirmeye yardımcı olacağını düşünüyorum.

Olanda hayır var. Karşıma çıkan her şey doğru zamanda doğru yerde çıkar diyebildiğinde sakinleşirsin. Bunun adına hayatın ilahi akışına güvenmek denir.

Başka bir hayata özlem duymayı bıraktığında etrafındaki her şeyin senin olgunlaşman için bir davet olduğunu görmeye başlarsın. Bunun adına da olgunlaşmak denir.

Hep haklı olmayı istemekten vazgeçtiğinde daha az yanıldığını fark edersin. Bunun adına da alçak gönüllük denir.

Geçmişte yaşamaya devam etmeyi ve geleceğin için endişelenmeyi bıraktığında ise hayata yani sahneye dönersin. Bunun adına da farkındalık denir.

Olumsuz duygu ve düşüncelerinin seni hasta ettiğini anladığında kalbinin gücüne talip olur zihninle kalbini evlendirirsin. Bunun adına da bilgelik denir.

Kendinle ve başkalarıyla olan çatışmalardan korkmayı bıraktığında cesaretinle gelen hediyeleri toplamaya başlarsın. Yıldızlar bile bazen çarpışır ve yeni hayatlar yaratılır dersin. Bunun adına da hayat denir. Der psk. Danışman sevil kantarcı…

Şimdi sıra sende kendine yakışanı yap ve hayatını şekillendir…

VURGUN

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın gönül.

Uçsuz bucaksız ummanda rotasız bıraktın gönül.

Ben seni bilmezdim bilmediğim gönüllerde lisansız bıraktın gönül.

Yar dedikleri yara imiş dermansız dertlerde tabipsiz bıraktın gönül.

Ben sandım ki çok seversem çokta sevilirim,

Ne kadar fedakar olursam o kadar kıymet bilinirim

Bir tebessümü için bırak dünyaları bu canı verirdim

Sen beni hal bilmeze kul ettin gönül.

Herkes inançlı olabilirmiş ama herkes vicdanlı olamazmış

Yüreği taş olana merhamet sümbülü ekilemezmiş

Bırak bu canı çakıl taşı bile emanet edilemezmiş

Sen beni bir zalim elinde oyuncak ettin gönül.

Sanma ki sana kırgınım bu isyanım ezik yanıma sultanım

Gülmeyen bahtımın sevgiye hasret korkak çocuk yanım

Saçına papatyalar takılası ceylan gözlü bedbahtım

Kalbi pas tutmuş Cellada vurgun ettin beni onadır isyanım gönül...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.