Gevher Hatun
Beni ben yapan enstrümanlar
Nerede o eski ramazanlar?
Asıl soru; Ramazan yerinde de biz neredeyiz?
Biz Batının gönüllü köleleri modern hayat romantizminde sarhoş edilmiş ayyaşlarız. İçki haram ama özenti sarhoşluğumuz helalin tam ortasında sanki.
Özenti hastasıyız bunu kabul edelim, yeni nesil buna “akım” diyor özendim demek yerine.
İtiraf edelim çok kötü bir taklitçiyiz. Teşhirciliği özgürlük, taklitçiliği modernlik algılayan küçük beyinlere sahip olduk. Batıda teknoloji insanın kölesi iken bizde tarihinde hiç olmadığı kadar köle edilmiş bir millet haline getirildik. Uyuşturuluyoruz.
Evlilikleri özentilerimiz sebebiyle borç batakhanesine dönüştürüp, bir yılı doldurmadan adliye koridorlarında alıyoruz soluğu.
Evlilik artık sadece maddi durumu iyi olanın hakkı gibi ne dersiniz?
Zira evlilik önünde geçmişte başlık parası sorundu. Hatta kıyametleri koparıyorduk kızın mal mı? Satıyorsun diyorduk. Sonra süt hakkı dendi şimdilerde ise başlık parasını aratmayan yeni yeni adetler para tuzakları türettik. Evliliği cazip olmaktan çıkarttık paran varsa tercih meselesi olarak gördük.
Aslında ramazanı da tam böyle yaptık. Ramazan geliyor dediğimizde çocuklarımız bizden ne duyuyor hiç düşündük mü? Ben yardımcı olayım; zam, ağrı ve sızılarımız, nasıl tutacağımız, günlerin uzunluğu kısalığı vs... bende olsam batının bana bıkıp usanmadan özendirdiği yılbaşını, cadılar bayramını karnavallarını tercih ederdim.
Düşünsenize bir tarafta daha gelmeden yakınılan bazen korkulan bazense bıkkınlık verecek derecede hayıflanılan bir ibadeti hangi çocuk zihninde heyecan yaratır. Diğer tarafa bakıyorum gelmeden heyecan, mutluluk, eğlence, muazzam sofralar cazibe merkezi gibi.
Nerede o eski ramazanlar demeye zerre kadar hakkımız yok. Biz hangi gayretin içerisindeyiz? Ne yapıyoruz?
Neden bizim ramazan orucumuz zul, bayramımız tatilden ibaret. Neden ramazan geliyor diye evlerimizde bir şenlik hazırlığı yapamıyoruz? Evimizi yılbaşında süslerken ramazanda süslemekten utanıyoruz. Kandillerimiz süslü mesajlardan ibaret, kandilleşelim diye arasan bütün sülalenin günahını omuzladığımız sonu gelmeyen dakikalarla biten bıktırıcı sohbetler.
Evde bitmeyen temizlik...
Oysa Batıya özendiğimiz ne varsa bizde daha fazlası var. Süsleyebildiğin kadar süsleyeceğin bayramlarımız, kandillerimiz var.
Çocuklarımız bizim yanlışlarımızla bizim olanlardan uzaklaşıyor. Kendi tarihine uzak, kendi kahramanlarına yabancı, hayali hollywood kahramanlarını benimsemiş haldeyiz. Geçmişini ve kendi kahramanlarını tanımayan nesiller olduk.
“Refleksif kültürünüz neyse siz oraya mensupsunuz” der İhsan FAZLIOĞLU. Ve devam eder “Televizyon kanallarında bir mahallede isimsiz yardım severe ne diyor adam Robin Hood. İşte bu tarihsizliktir. Rize’de kuzusuna şefkatli davranana Rizeli Haidi diye başlık atan birinin mensubiyeti Türk tarihi olamaz. Bir vatandaşa soruyorsunuz bana aşklarıyla meşhur olan bir çift söyleyin Romeo ve juliet diyorsa burada ciddi bir problem var. Bizim masallarımız yok. Bizim hikayelerimiz kalmadı. Bir millet masallarıyla millet olur, başkasının masallarıyla, kahramanlarıyla millet olmaz. İşte o zaman bölük pörçüklük ortaya çıkar. Müştereklik azalır farklı milletler çıkar ortaya. Bakın anayasal milletten bahsetmiyorum, hepimiz ortak bir bayrağın ortak bir anayasanın vatandaşıyız. Ondan bahsetmiyorum anlam değer dünyasından bahsediyorum”.
“Taktir ediliyorsan değil, taklit ediliyorsan başarmışsın demektir”. Diyen Albert Einstein bizim düşmüş olduğumuz durumu özetler aslında. Bizim olmayanı taklit ediyoruz. Anayasamız bize ait değil, hukuk sistemimiz bize ait değil, eğitim sistemimiz bize özgü değil...
Değer yargılarımız örf ve adetlerimiz erozyona uğramakta kültürümüz bize hızla yabancılaşmakta. Bizi biz yapan ne varsa bırakıp taklit ediyoruz. Başarıyorlar topla tüfekle yapamadıkları ne varsa özendirerek yapıyorlar. Sizce de artık silkelenmenin zamanı değil mi?
Okumadan anlamadan araştırmadan savaşıyoruz. Neyle ne amaçla savaştığımızı bilmeden boş bir hayalle önyargılarımızla savaşıyoruz.
Bir birimizle bitip tükenmeden sonsuz ihtiraslarla savaşıyoruz.
Her birimiz gidişatın kötülüğünden şikayet ederken nerede hata yapıyorum sorusunu kendimize yöneltmekten muazzam korkuyoruz. Farkında olmadığımız kibrimiz, vicdanımızı rahatlatan ben kötü değilim masumiyetini nakşediyoruz ruhumuza. İmtihan edilmediğimiz hallerin boş beleş kahramanı oluşumuzu bilmeden.
“Bir inanca ve ideale dayanmayan toplumlar, millet vasfı kazanamazlar. Kültür erozyonu sel olmuş üzerimize doğru akıyor, maneviyat buhranı, idrak yanılması yoluyla yayılıyor, tarih bilincimiz yıkılıyor”.Muhit - Sayı 31 (Temmuz 2022), Muhit Dergi
Artık benlikten çıkıp gerçekten bizliğe yol almalıyız.
Ben bir akım başlatıyorum, her ramazan evimi, kapımı, camlarımı süslüyorum. Her selam verdiğime hayırlı ramazanlar diliyorum. Kalbime düşen o muazzam heyecanı gençlerle paylaşıyor tebessümü bol kepçeden dağıtıyorum. Ben benim olanı bana ait olanı benimsiyor özendirmek için gayret gösteriyorum.
Artık nasihatin ötesine geçmemiz gerektiğini iyiliğin islamı gerçekten anlayarak tatbik etmekten geçtiğini bilelim.
Bizler köklü bir ırkın mensuplarıyız, biz bize empoze edilmeye çalışılan kültüre dine mensup değiliz. Olmuyor işte bizde sırıtıyor, bizim kalıplarımıza uymuyor, genimize, genetiğimize uygun değil. Kültürüyle, sanatıyla, örfüyle, diniyle bütünleşen çok ciddi bir silkinişe ve dirilişe ihtiyacımız var. Özenecek ve özendirilecek o kadar çok kültüre sahibiz ki...
“21. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin irili ufaklı bütün şehirlerinde iş yeri tabelalarındaki isimlerin çoğu Türkçe ya da Türklükle hiçbir ilgisi yoktur. Maalesef ecdadını bilmeyen, tanımayan ve tanımak bilmek lüzumunu da hissetmeyen insanlarımız yabancıların kültür ve alışkanlıklarına büyük bir hevesle hakim olmaya başlamıştır”. Türk'ün Hafıza Sorunu, Fuat Yılmazer
Farklı kültürlerden, bilimden, ilimden faydalanmak pek tabii haktır.
Beni ben yapan enstrümanlarım’ dan vazgeçmem beni ben olmaktan uzaklaştırır.
Biz bizi özel kılan enstrümanlar ile bir bütünüz, özeliz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.