Yardım çağrıları

I

“Durun, yapmayın!

Mütemadiyen bu cümleyi tekrar edip durdu.

Ne olursunuz durun, vaz geçin bundan.

Çalmak haramdır.

Büyük günah. Günaha bulaşmayın. Başımıza gelenleri düşünün. İyi düşünün biz bu enkazın altında neden kaldık. Her yer sallandı. Dünyanın çivisi çıkmıştı, güven ortamı yok olmuştu, herkes kendi menfaatinden başka bir şey düşünmez olmuştu.

Dünya da çivisi çıkmış, temelleri sarsılmış, zemini kaymış gibiydi salladı da salladı.

Ne diye düşünmezsiniz. Ne diye hâlâ hatalarınıza hatalar eklersiniz. Ne diye?”

Bu bir yalvarıştı. İnsanları kötülükten alıkoymak, yanlışa düşmekten korumak ve haksızlık yapanlardan olmalarını önlemek için bir çırpınıştı. Yaşı altmışın üzerindeki bir adam marketin önüne durmuş uyarıyordu.

Etrafta yığınla enkaz, çökmüş evler, devrilmiş yüksek katlı apartmanlar, rezidanslar, oteller, işyerleri hiçbir şey söylemeden öylece durarak birçok şey anlatıyordu. Onların son durumları çok şey söylüyordu da bazılarının kulakları tıkanmıştı da işitmiyordu. Bazılarının zihinleri durmuştu da hal dili ile ve bütün uyarıcılığıyla haykırmalarını yok sayıyorlardı.

Ama sen hırsız değilsin. Sen çalamazsın çünkü bu bir büyük haksızlık. Hırsızlık başkalarının malını izinsiz almaktır. Vicdan sızlamıyorsa vicdan katılaşmıştır. Anlık değil, sonrasını da düşünmek gerek. Bu senin için bir sınanma sebebi olabilir, düşün, aklını kullan ve kendine gel. Kendine gel ki bunca felaketi yaşayan sen geçmişte yaptığın hatalar sebebiyle imtihanının kaybetme, tekrar tekrar kaybetme, kaybetmene sebep olacak işlerden uzak dur da düşün. Düşün ve kendine gel…

II

Bir başka yerde bir başka insan bağırmaya başladı:

Koşun! Gelin ve yardım edin.

Yardım edin. Yardımlarınızı depremde zarar görmüş kardeşlerimize ulaştırmak için hiç vakit kaybetmeden getirin.

Onlar zor durumdalar.

Onlar enkazdalar.

Yemeye, içmeye ve soğuktan korunmaya ihtiyaçları var.

İhtiyaçlarını giderelim. Muhtaçlara yardım edelim. Muhtacın yanında yer alalım. Onlara yardım ederek fiili duamıza devam edelim. Çocukların gönlüne girecek hediyeler alalım. Sıcak bir esinti ile bütün muhtaçların ve mazlumların yaralarını saralım, merhemi biz olalım, ilaç olalım, aş olalım, barınak olalım, battaniye olalım, olalım da sıcacık sımsıkı saralım. Yaraları bir an önce iyileşsin…

Ülkenin en uzak noktasında bir başkası şöyle seslendi:

Ey insanlar! Bu insanlar bizim insanımız. Kardeşimiz. Müslüman, dünyanın neresinde olursa olsun bir felaket sebebiyle mazlum ve muhtaç duruma düşmüşse onun yardımına koşar. Onu düşünür, onun sıkıntılarını giderir. Çünkü Hz. Muhammed (sav) şöyle söylemiştir.

"Bir mümin, aç bir mümini doyurursa, Allah da o kimseyi cennet meyveleriyle doyuracaktır. Yine bir mümin, susuz kalan bir mümine bir şeyler içirip susuzluğunu giderirse, Allah kıyamette ona (misk ile mühürlenmiş lezzetli bir içecek olan) 'Rahîk-ı Mahtûm'dan içirecektir. Yine bir mümin, elbiseye ihtiyacı olan bir mümini giydirirse, Allah da ona cennetin yemyeşil elbiselerinden giydirecektir." (Tirmizî, Kıyâme, 18)

Haydi aç kalmış midelerini doyurmaya!

Haydi! Susuzluklarını gidermeye!

Haydi, onları giydirmeye!

Bu bizim görevimiz. Vakit geçirmeden hemen şimdi.

Aynı adam çağırısına şöyle devam etti:

“Hz. Peygamber, "Hangi sadaka en faziletlidir?" diye sorulunca şöyle demiştir: "Malı az olanın gücüne göre verdiği (sadaka!)" (Dârimî, Salât,135)

Az demeden çok demeden yardıma koşun!

İbrahim Peygamber ateşe atılınca gücü nispetinde ateşi söndürmeye koşan karınca misali yardıma koşun. Gönül yangınını söndürmek kolay değil. Üzüntüler paylaşıldıkça azalır. Yanlarında olduğumuzu gösterme zamanıdır. Az çok demeden yardıma koşun!

III

Ülkenin bir başka yerinde bir başkası çağrısına usanmadan bıkmadan devam etti:

Dikkat edin, elimizdekiler bizim değil. Canımızı elinde tutan Allah'a yakın olma zamanıdır. Enkaz altında kalmış bölgemizdeki insanların iniltilerine kulak verin! Bu bizim başımıza da gelebilirdi. Unutmayın, kimin ne zaman neler yaşayacağını kimse bilemez. Evinizin barkınızın yıkıldığını, çoluk çocuğunuzun enkaz altında kaldığını düşünün. Allah korusun. Allah'ım bizi afetlerinden korusun. Hz. Muhammed (sav) şöyle buyurdu:

Her kim bir Müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun (bu iyiliği) sayesinde kıyamet sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir.” (Müslim, Birr, 58)

Haydi sıkıntıları gidermeye!

Ülkenin bir başka köşesindeki biri de yardım çağrısında bulundu:

“Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, “Bu, Allah’tandır” derler. Onlara bir kötülük gelirse, “Bu, senin yüzündendir” derler. (Ey Muhammed!) De ki: “Hepsi Allah’tandır.” Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar!” (Nisa 4/78.)

Haydi, ölüm ulaşmadan yardıma, sadakalarımızla ömrümüzü bereketlendirmeye!

Şimdi yardım zamanı!

Şimdi tevekkül zamanı!

Şimdi sabır zamanı!

Şimdi muhtaçların yanında yer alma zamanı!

IV

Çağrılar memleketin dört bir yanında ses verdi. İnsanlar akın akın yardım merkezlerine koştu. Nesi var nesi yok ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak için götürüp teslim etti. Elindeki oyuncağı gözleri parlayarak götüren çocuğuna eşlik eden annesi bir poşet kuru gıdayı zorlanarak taşıdı. Kimisi evindeki iki battaniyeden birini bir başkası en sevdiği kıyafetini verdi.

Bütün ülke seferber oldu. Elindeki avucundakileri depremde zarar görenler ile paylaşmak için koştu. Yardım toplama merkezlerine akın etti. Adeta ülke bir yarış içine girdi, iyilik yapma yarışının kaybedeni olmazdı. Bu yarışta herkes kazanırdı.

Kimisi kendi arabasına binip deprem bölgesinin yolunu tuttu. Zorluklardan yılmadı, korkularını bertaraf edip yıkılıp sessizleşen şehirlere ses olmak için koştu. Giderken de gönüllere dokunmak için ön hazırlıklar yapıp gitti.

İnsanlar duygularını diri tuttu. Birliğin ne demek olduğunu yaşadı ve yaşattı. Kardeşi aç iken tok yatamazdı, yatmadı. Muhtaçlar varken lüks yaşayamazdı, yaşamadı. Başkası zor durumdayken kendi çıkarlarını düşünemezdi, düşünmedi…

Toplama merkezleri doldu taştı. Yardıma koşanlar karşılığını Allah'tan umdu. Yediden yetmişe herkes karınca kaderince yardıma koştu. Para verdi, kıyafet verdi, su verdi, gıda verdi; her şeyden önemlisi gönül verdi. Gönül verildiyse yapılamayacak iş olmazdı, olmadı.

Günlük konforunu bozdu ve gidip orada çadırda kaldı, hizmet etti, yardım etti, yardım dağıttı, yardım topladı, yaşlı bir dedenin işini gördü, bir çocuğun gönlünü yaptı, bir gencin geleceğe yönelik umutlarını taze tuttu…

Yollara dökülen yardım konvoylarına halk destek verdi, çorba olup içini ısıttı. Yemek olup karnını doyurdu. Muhtaçlara hizmet etmek için yola çıkanlara hizmet edenler oldu.

V

Bütün ülke bir olmuş yardıma koşarken birkaç kendini bilmezin yaptıkları da kabul edilebilir gibi değildi. Muhtaçlar için yola çıkanların getirdiklerini çalmak için tuzak kuranlar oldu. Kurdukları tuzaklara kendileri düştü. Gazabı çekecek bu davranışları yapan vicdansızlar, bunca yaşananlardan ders almaları gerekirken almamışlar, azmışlar, azgınlıklarına devam etmişler, helal haram nedir düşünmemişler, başka insanların haklarına saldırıp haksızlık etmişlerdi. Yaptıklarının yanlış olduğunu anlamaları uzun sürmedi, gani gönüllü insanlar onların yaptıklarına engel oldu, onları durdurdu ve yaptıkları bu kötü işten men etti. Böylelerini devletin güvenlik güçleri sıkı takibe aldı. Muhtacın ihtiyacı için yardım olup yağan eşyaları sahibine ulaştırdı…

Bir adam bağırdı, haykırdı.

Bir marketin önündeydi.

Market henüz açılmamıştı.

Deprem sonrası herkesin kendine gelmesi beklenirken birkaç kişi markete geldi.

Kapıyı zorlayıp açtılar. İçeri girip ne var ne yoksa alıp kaçmaya çalıştılar.

Tam da o zamanda seslendi bu adam.

Durun yapmayın!

Hırsızlık haramdır. Yağma haramdır. Haksızlık haramdır. Eğer bunları yaparsanız Allah'ın lanetini üzerinize çekersiniz. Yaptığınız bu günah başkalarının da zarar görmesine sebep olabilir. Bir ihtiyacınız varsa yardım çadırlarına gidin. İğneden ipliğe bu millet bu devlet göndermiş. Ücretsiz. Gidin oralardan alın.

“Yağmalayan bizden değildir.” (Tirmizî, “Siyer”, 40.)
“Yağma tıpkı murdar hayvan eti yemek gibi haramdır.” (Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 128.)

Bu ses ile irkildi gençlerden bazıları. İçlerinden biri geri geri gitti. Utandı. Utancından yüzünü bile kaldırmadı. Elindekileri marketten içeriye bıraktı.

Arsızlık yoktu yüzünde.

Anladı yanlışını, adamın uyarısı yerini buldu.

Yüzsüzlük yapmadı, edebini topladı ve başını öne eğdi gitti.

Adam oradan ayrılmadı, gönüllü bekçilik yaptı. İnsanların yanlışa düşmelerinin önüne geçti. Onların işleyeceği yanlışların diğerlerinin üzerine de sıçrayacağını, lekeler bırakacağını biliyordu.

Uyarısı ile yerlerinde kalakalan insanlarda bazıları ellerindekileri oldukları yere bırakıp hızla oradan uzaklaştılar.

Adam onların hepsini topladı, markete bıraktı ve insanları kötülüğe bulaşmaktan alıkoymanın huzuru yansıdı yüzüne.

Allah'ım sana şükürler olsun, dedi.

Her şey senden geldi, biz de sana döneceğiz. Bizi dünya imtihanımızı kazananlardan eyle diye dua etti.

VI

Sonra rahmet gibi yağan yardımların düzenli dağıtılması için koşar adımla gitti.

Yapılacak çok şey vardı.

Muhtaçların yanında yer almalıydı.

Enkazdakilere yardım etmeliydi.

Hastaların ilaçları tedarik edilmeliydi.

Üşüyenleri ısıtacak yollar bulunmalıydı.

Gece kalacakları yeri hazırlamak gerekirdi…

Sokakta yakılan bir ateşin yanındaki insanların yanına yaklaştı. Yaşlılar vardı. Isınmak için toplanmışlardı içinde ateş yanan bir varilin etrafına. Bir yaşlının yanına çömeldi, öylece sessizce bekledi.

“Bir ihtiyacın var mı?” dedi. Karşısındaki sessizdi, sessizliğini korudu, cevap vermedi, var diyemedi, hem de çok ihtiyacım var, hiçbir şeyim yok diyemedi, diyemezdi, onun aklı vardı, onda ar vardı, yüzsüz değildi, yüzünü gösterip aymazlık yapmazdı, ihtiyacım var diyemezdi.

Torunlarımı kaybettim, gücümü kaybettim, takatim azaldı diyemedi.

Sükût sürdü gitti. Sükût problemi çözdü.

Adam bu defa utanarak, söylerken sesi titredi, düşüncelerine ve duygularına hâkim olamayarak söyledi: “Ne ihtiyacın varsa giderelim.” dedi.

Sükût bozuldu. Adam eliyle etraftaki yardım çadırlarını gösterdi. “Her şeyimiz var oğlum. Allah'a şükür, canımız sağ, bu bir felaket, sabır gerekir, sabırlı olmak gerekir. Devlet ve millet burada. Bütün eksiklikler giderilsin diye sayısız insan var etrafta. Daha ne olsun. Her şey var her şey. Şükür.

Biz bunu da aşacağız birlikte. Bütün Türkiye burada, yağmur gibi yağdı, sicim gibi yağdırdı.”

Gözünde inanmışlık yüzünde huzur vardı. Acılı bir huzur. Yakınlarını kaybetmiş olmanın verdiği acıyla kavrulan bir yüz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.