Harun Peygamber ve Samiri

Musa Peygamber, kardeşi Harun’u kendisine yardımcı olarak görevlendirilmesini Rabbinden istedi. Ondaki özellikleri iyi biliyordu. Kendisine yardım noktasında en etkili isim Harun’dan başkası olamazdı.

Hazreti Harun'un etkili bir konuşma yeteneği vardı.

Yumuşak huyluydu.

Duygularına egemendi.

Ağırbaşlı ve soğukkanlı biriydi…

Buna karşın Hazreti Musa celalli, ateşli ve heyecanlı bir insandı.

Bu yüzdendi Allah'ın kendisini kardeşi ile desteklemesini istemesi. Kardeşi Harun’daki güzel özellikler ile daha etkili bir tebliğ olacaktı…

***

Yüce Allah, Tur Dağı'nda Hazreti Musa ile tekrar buluşmanın zamanını belirlemişti: Kırk gün sonra…

Hazreti Musa, Tur Dağına Rabbi ile görüşmeye çıkarken milletini bu dağın eteklerinde, başlarında da Hazreti Harun’u kendi yerine vekil olarak bırakmıştı.

Hazreti Musa, Rabbine niyazda bulunmanın ve huzurunda durmanın heyecanı arzusu ve özlemiyle Rabbinin çağrısına icabet etti.

Tur Dağı’nın sağ yanında gerçekleşen ikinci “konuşma” zamanındaydı istenmeyen durumların oluşması.

Yokluğunda neler olduğunu, geride bıraktıklarının kendisinden sonra neler yaptığını bilmiyordu.

İşte burada Rabbi, Hazreti Musa'dan sonra meydana gelen olaylardan kendisini haberdar ediyordu. Konudan haberdar olunca Musa Peygamber büyük bir öfke ile kavmine döndü. Sözleri ve hareketlerinin bu öfkenin sonucu olduğu belliydi:

“Benim arkamdan yokluğumda ne kötü işler yapmışsınız? Yoksa Rabbinizin hükmünü öne almaya mı kalkıştınız? dedi.” (A’raf,7/150)

Musa Peygamber o kadar çok öfkelenmişti ki, hiç sorup soruşturmadan Kardeşi Harun'u yakalayıp onu sertçe sarstı, “Kardeşinin başını tutup kendine doğru çekti.” ona karşı sert davrandı.

Burada Hazreti Musa kızmakta haklıydı belki de. Beklenmedik acı bir olaydı yaşanan. Kalplerinde tam yer etmeyen imanlarından vazgeçmeleriydi onun öfkesini kabartan.

“Benim arkamdan yokluğumda ne kötü işler yapmışsınız?

“Ben sizden ayrılıp gittiğimde hidayet üzereydiniz. İnanmış olarak duruyordunuz. Benden sonra sapıklığa düştünüz... Ben sizden ayrıldığım zaman Allah'a tapıyordunuz. Benden sonra, sadece böğürmesi bulunan madenî, cansız buzağı heykeline taptınız!”

Her dönemde olduğu gibi bu olayda da bir elebaşı söz konusuydu.

Samiri adında biri.

Musa Peygamberin yokluğunu değerlendirip bir fırsat bulmuştu. Böylece kendi sihir gücü olduğu düşüncesini yanındakilere göstermiş olacaktı. Etrafındakilerin de Samiri’den beklentileri vardı. Geçmişte kutsal saydıkları inekleri hatırlatmasını bekliyor olabilirlerdi.

Samiri uyanıktı kendince, hiç vakit geçirmedi işe koyuldu. İman zor işti onlar için, görmediklerine inanmak kolay gelmedi. Göze görünür, ele gelir bir şey bekliyorlardı.

Vakit geçirmeksizin yanlarında getirdikleri madeni eşyaları çıkarıp Samiri’ye verdiler. Bekledikleri, bir an önce, önceki inançlarına geri dönmekti.

Beklenmedik bir hızla bütün gücünü ortaya koyarak, kendisine verilen madeni eşyaları ve ziynetleri eritip bir buzağı heykeli haline getirdi. Rüzgârla ses çıkaran bir heykel. Beklentilerine cevap bulanlar büyücülükte mahir olan Samiri’nin yaptığı bu heykeli sahiplendiler.

İşte tanrımız budur, dediler. Böylece eski inançlarına dönüverdiler.

Döneklerle karşılaşan Musa Peygamber, onlara uyarılarda bulundu.

Siz Rabbinizin hükmünü ve cezasını acilen gerçekleştirmesini sağlayacak işler yaptınız. Bunca denenmeden sonra hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? Allah’ın emirlerinin yazılı olduğu levhalar vardı elinde. Hışımla fırlattı yere…

“Levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekti.”

Musa peygamberin öfkesi o kadar kabarmıştı ki, elindeki Allah'ın sözlerini taşıyan levhaları yere attı. Kardeşinin saçından tutup çekmesi de bu sert tepkisinin bir ifadesiydi.

Tam bu sırada, Musa peygamberin kardeşi temiz kalpli iyi bir insan olan Harun, öfkesini dindirmek amacıyla Musa'nın gönlünde kardeşliğin şefkat duygularını harekete geçirmeye ve kendi tabiatını ona göstermeye çalışıyordu.

Bu olayda kendisinin kusur etmediğini anlatmaya çalıştı.

İsrailoğulları'nın altın buzağıya coşku ve heyecanla yönelmeleri ürkütücü boyuttaydı.

Hazreti Harun, onların buzağıya dönüş ve isyankâr düşüşlerine engel olmak istediğinde, canına kıymaya kalkışmışlardı.

İnce ruhlu çağrı ile ve bu şefkate dayalı kardeşlik bağı ile ona seslendi:

“Annemin oğlu!”

“Soydaşlarım beni saymadılar, horladılar, neredeyse beni öldüreceklerdi.” (A’raf,7/150)

Musa Peygamber’in Tur Dağı’na gittikten sonraki durumu, onlarla baş başa kaldığı zamandaki konumunu, olduğu gibi anlatan açıklamayı yaptı:

“Beni düşmanları güldürecek biçimde hırpalama!” (A’raf,7/150)

Hazreti Harun, Musa'nın yaptığı bu davranışla kendisiyle dalga geçecek düşmanların yanında böyle yapmamasını hatırlattı:

“Zalimlerle bir tutma.” diyordu.

Beni, sapıklığa düşen ve Rablerini ve bizi terk eden toplulukla bir tutma!

Ben onlarla beraber sapıklığa düşmedim. İnkâra kalkışmadım. Ben onlardan uzağım!

İşte bu nezaket ve açıklama karşısında Musa peygamberin öfkesi yatıştı. Bu esnada yüce Rabbine yöneldi. Kendisini ve kardeşini bağışlaması için Rabbine yalvardı. Merhamet sahiplerinin en merhametlisinden rahmet diledi:

“Musa dedi ki; Ey Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla bizi rahmetinin kapsamına al, sen merhametlilerin en merhametlisisin.” (A’raf,7/151)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.