Duran Çetin
Dört Kuş
İnsan merak eder. Öyle yaratılmıştır çünkü.
Merak eder ve öğrenir.
Öğrenmek insanın vazgeçilmez özelliğidir...
O da merak etti. Merakını gidermek için sorular sordu.
“Ölen bir canlı nasıl dirilir?” sorusunun cevabını aradı.
Yaratan Rabbine yakardı ve şöyle dedi:
“Ey Rabbim, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster!”
Bu inanmadığı için değildi elbette.
Şüphe ettiği için hiç değildi.
Allah:
“Yoksa buna inanmıyor musun ey İbrahim?” deyince,
“Yok, elbette inanıyorum fakat kalbimin iyice yatışması için.” dedi.
Bu istek, Allah'ın gücünü test etme amaçlı değildi.
Kalbinin yatışması içindi…
İnsan bazı konuları anlamada zorlanır: Yaratılışını ve ölümü, sonrasında yeniden dirilmeyi…
Allah'ın sözü/emri olduğu için kabul eder.
Çünkü bu bilgilerin hepsi insanın anlama kapasitesinin dışındadır…
Bir mucizenin gerçekleşmesine hazırlık yapılıyor sanki.
Bir mucize, seçilmiş insanın destekçisi olacak. Onun tebliğ görevini yerine getirmesine eşlik edecek…
“Öyleyse dört tane kuş yakala ve onları iyice kendine alıştır. Sonra onları kesip parçalara böl ve her bir parçasını birer tepeye bırak. Ardından da onları çağır, Allah’ın izniyle hepsi dirilecek ve uçarak sana gelecekler. Şunu iyi bil ki, Allah sonsuz kudret ve hikmet sahibidir.” dedi. (Bakara, 2/260)
İbrahim Peygamber kendinden istenenleri yaptı.
İlk önce dört kuşu kesti, parçaladı ve onların etlerini ve kemiklerini birbirine karıştırdı. Bu haldeki parçaları ayrı tepelere/dağlara koydu. Sonra da emredildiği gibi kendisine gelmeleri için çağırdı.
Mucize gerçekleşti.
Parçalanmış kuşlar uçarak ona geldi.
Onun gözü önünde canlı kanlı yer aldı.
Mucizevi bir yol ile ölümden sonra dirilmenin mümkün olduğunu gözleriyle gördü. Kendisini mucize ile destekleyen rabbine hemdetti.
İnsan işte, görmeyi ister.
Görüp anlamayı. Mutmain olmayı. Kalbinin yatışmasını…
Her şeyi bir ölçü ile yaratan Allah elbette öldükten sonra insanları yeniden diriltecek.
İyilerle kötüleri ayıracak.
İyiler ve kötüler ayrılacak.
Emrini yerine getirenlerle isyan içinde ömrünü tamamlayanlar kendilerine verilecek olana kavuşacak.
Cennet ya da cehennem.
Nur ya da nar.
Huzur ya da ceza.
Yaşayacaklar.
Görecekler.
Yaratılış amacının kulluk olduğunu yaşayarak öğrenecekler.
Zalimlerin, haksızlık yapanların karşılığını mutlaka görecekler…
Havalanma, yüksekten uçmaya kalkma! Sonun ölüm olacak. Ne kadar havalanırsan havalan sonun değişmeyecek…
Uzun emel sahibi olma! Sadece sana verilen ömür kadardır saltanatın. Sonrası yine ölümdür unutma! Kuruntularla kendi hayatını zehir etme. Sanki hiç ölmeyecekmiş duygusuna teslim olma…
Öfkelenip dünyanı zindan etme! Öfke şeytandandır. Sana zarar ettirir. Sertlik de hiçbir işe yaramaz. Gönül insanı ol. Gönül kazan. Gönle gir. Unutma ki bir sınavdasın, sınava odaklan.
Güzellik ve kendini beğendirme çabasına girme. Kendini kaybedersin. Yaratılış amacını unutur kendini beğendirme çabasıyla ölüm yolculuğunu heba eder ve kaybedersin. Sakın bunu da yapma.
Senin güzelliğinin ya da başka üstün meziyetlerinin sana bir faydası olmayacak. Kaldı ki o güzelliğin ve sana ait özelliklerin sahibi sen değilsin. Senin hiçbir dahlin olmadan Allah'ın bir lütfuydu. Sadece teşekkür etmen gerek…
Dirileceğin bir hayatın ön safhasında Allah'a kul olmaktan başka bir yol yok.
Allah'a iman ve ona kayıtsız şartsız boyun eğme, onun isteklerine göre bir hayat kurgusuyla dirilişe doğru yol almak gerek.
Tıpkı İbrahim’in yaptığı gibi. İbrahim gibi…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.