
Duran Çetin
Bu gidiş nereye?
İslam gelmeden önceki zamanda olup bitenleri çokça duymuş, okumuş kişileriz. O dönemde olup bitenleri dönemin adı olarak tespit edilen kelimeye dikkat etmekte fayda var. Cahiliye, bilgisizlik ve gaflet içerisinde yaşayıp gidilen bir dönem. Bu insanların yaptıklarıyla ilgili olarak kullanılan cahiliye kavramı, önemli bir tarihleri olmayan, puta tapan, kötülüklerin kötülük olarak düşünülmediği, fenalık yapmanın bir kusur olarak sayılmadığı, haklı olmanın güç ile doğru orantılı olduğu, haksızlık yapmanın sıradanlaştığı bir zaman dilimi.
İnsani meziyetlerin yok sayıldığı bu dönemin yürek burkan özelliklerinden biri de kız çocuklarının diri olarak toprağa gömülmeleri. Çok trajik bir durum. Kadınların insan olarak değer görmediği bu dönemde, onların bir mal gibi alınıp satıldığından bahsetmek de gerek. Değersizleştirmenin sözüm ona meziyet sayıldığı dönemlerden birisinden bahsediyoruz. Kadının değeri yok. Kız çocuğunun doğuşu, baba için bir aşağılık belirtisi olarak görülüyor.
Bu dönemde yaşayanlar okuma yazma bilmediği için bu döneme cahiliye dendiğini düşünmek de yanlış. Zira bu toplumun önderleri var, yöneticileri var, savaşçıları var, tacirleri var. Var da var…
Mesele okuma yazma meselesinin ötesinde. Zira bunların okuma yazma bildiklerini biliyoruz. Hatta edebiyatın zirve yaptığı bir dönem olarak da ifadelendirebiliriz bu dönemi. Şiir edebiyatın zirvesi ise o dönem de şiirin zirvesi.
Okuma yazma var. Hem de en zor alan olan şiir başat bir övünç meselesi halinde hayatiyetini devam ettiriyor. Cahiliye Dönemi Arap yarımadasının farklı yerlerinde kurulan panayırlarda düzenlenen şiir yarışmaları söz konusu. Halk arasında rağbet gören bir uygulama. Seçilen şiirler yazı için kullanılan malzemelere altın suyu ile yazılıp Kâbe’nin duvarına asılıyor. Bu büyük bir prestij haline geliyor ve insanların dikkatinden kaçmıyor.
Dönem şairleri: İmruülkays b. Hucr, Tarafe b. Abd, Hâris b. Hillize, Amr b. Külsûm, Züheyr b. Ebû Sülmâ, Antere ve Lebîd b. Rebîa… Liste uzar gider. Mesele okuma yazma bilmedikleri meselesini ötesinde insani değerlerini kaybetmiş bir toplumun cahilliğini ortaya koyma meselesidir.
İlahi bir dine, bir peygambere ve semavi bir kitaba sahip olmayan insanlardı onlar. Azdıkça azdılar. Azgınlıklarını sülalesini saymaya ve çoklukla övünmeye kadar götürdüler. Hukuk tanımazlıkla statü sahibi olmayı yol bellediler. Zenginlikleri ile söz sahibi oldular. Erkek çocukları ile onurlu olduklarını varsaydılar. Kız çocuklarına yaşama hakkı tanımak istemediler. Kız çocuğu doğmuş ise onun utancı ile bazen günlerce insan yüzüne çıkmadılar.
Bu büyük bir bilgisizlikti. Gelenek olarak devam edegelen bu hayatları, onları daha da azgınlaştırdı. Daha da hak tanımaz, daha da kontrol edilmez bir hale getirdi. Bu “bilgisizlik çağı” İslâmiyet ile aydınlanma ve bilgi devrine evrildi. İslam bu cahiliye çağının insanlarını medeniyet kurucuları haline getirdi. İslam medeniyetinin ilk adımlarını bu insanlarla attı. Puta tapıcılıktan Allah'a iman ve güven içinde bir hayata başladılar. Haksızlık yerine yapılan her şeyin hesabını vereceği inancı ile adalet ile hükmedilen bir döneme kapı araladılar. O yıllardan sonra devam eden serüven İslam medeniyetinin zirve dönemlerini yaşattı bütün insanlığa. İyilik hareketleri yayıldı dünyanın dört bir yanına. Yüzyıllar içinde büyüdükçe büyüdü. Milyarlarla ifade edilecek Müslüman sayısına ulaşıldı. Cahiliye toplumu özelliklerini yaşayan toplumlara ışık oldu, yol gösterdi, kitap ve bilgi toplumu haline getirdi. Yol açtı, ufuk açtı, hedef koydu ve hedefe yürüyen bir nesil oluşturdu. Ticaret arttı, kazançlar çoğaldı, teknoloji zirve yaptı, inanılmaz gelişmeler baş döndüren bir hızla neşvünema buldu.
Bu teknolojik gelişim İslam toplumunu da buldu ve vurdu. Medeniyet kurucuları, Batı medeniyetine katkı sağlarken Batı’nın esiri haline geliverdi. Artık teknoloji o kadar üst seviyeye ulaştı ki insanların işlerini kolaylaştıran, insanları kendine bağlayan, sonunda esir hale getiriveren yeni icatlara kimse şaşırmaz oldu. Doyumsuzlaştı, şükretmekten uzak bir hayatı benimsedi, her şeyi herkesi eleştirmekten başka iş yapmaz hale geliverdi. Dünyanın teknoloji bağımlılığına hızla koştuğu bu dönemde Müslümanlar da bağımlı oldu. Elde ettiklerini kaybetme düşüncesi bile onları nefessiz bırakacak hale getirdi.
Korkulan neyse o oldu. İmanı korumak için bir çabanın içine girmeden öyle dümdüz yaşanmaya başlandı. Halbuki şimdi herkes okuma yazma biliyor, dünya ile entegre bir şekilde, olup bitenden anında haberdar oluyor. Hatta çoğunluk üniversite mezunu ama bilgisizlik çağının insanları gibi davranıyor, yaşıyor, benimsiyor ve bu yolu yürümekten asla gocunmuyor.
Hak tanımazlar çoğaldı, hak tanınmıyor. İnsanlar meşhur olmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Egosunu tatmin için değerlerini bir kenara bırakmış cahilane bir anlayış içinde yoluna devam ediyor. Helal haram, hak hukuk, sevgi saygı, ülfet muhabbet yok olmuş, kendi çıkarlarını ilahlaştırmış, sorgusuz sualsiz koşuyor. Nereye koşuyor? Bu işin sonu nereye varır, hesap kitap yapmıyor. Para olsun, rahat yaşasın, insanlar ona ilgi göstersin, yeter. Bunun için yaptıklarını günah sevap çerçevesinde ele almadığı gibi bir de bunu zül sayıyor.
Cahiliye Devri Arapları Allah’ı hakkıyla bilmedikleri, O’na şeksiz ve şirksiz iman etmedikleri gerek ferdî gerekse içtimai hayat itibariyle bilgiden, nizamdan, sulh ve sükûndan uzak oldukları, güçlü ve asil sayılanları daima haklı kabul ettikleri ve adaletten yoksun bir hayat yaşadıkları için bu döneme “Cahiliye” denilmişti.
Ya şimdiki zamanda yaşayan insan? Onun, yukarıda tarif edilen gurubun içinde yer almasına sebep olacak o kadar çok özelliği var ki saymakla bitmez. Bir de o zamanda olmayan günümüzdeki teknoloji ve fazla bilgi sahibi olma, onun isyanını artırmaya katkı sağladığı an neler yapabileceğini bir düşünün.
Artık anne karnındaki çocukla ilgili her türlü bilgiye sahip olunabiliyor. Cahiliye zindanının tutsağı bir insan neler yapmaz ki? O dönemde kız çocuğu istenmiyordu. Doğduktan sonra ona hayat hakkı tanımama faaliyeti yapanlar vardı. Şimdi aynı yolu takip edenler, anne karnındaki çocuğa hayat hakkı tanımıyorlar.
Ya bugün, bu teknolojik imkânlarla neler yapabilir? Allah korusun, Allah'a sığınırım ama iman bizden uzaklaştıkça, ahlak hayattan kalkıp gidince, toplumsal sorumluluk bilinci yok olunca insan neler yapabilir, neler yapar neler…
Bir de sorumluluk bilinci yok olduğu bu zamanda, insanın cahiliye düşüncesiyle hareket ediyor olması beni çok korkutuyor.
Sahip olunamayan çocukların ebeveynlere yaşattıkları beni korkutuyor.
"Bu gidiş nereye?"
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.