Seçimi tasarruf kazandı

Vur patlasın çal oynasın diyen ağustos böceği ile yaz boyu yorulmak bilmeden çalışan karıncanın öyküsünü bilirsiniz. Yaz bitip kış gelince de ağustos böceği karıncanın kapısında yatmaya başlar. Karnı açtır ve yaz mevsimini boşa geçirmiştir. Hububat deposu dolu olan karınca kapıyı hiç açmak istemez. Malum karıncanın önü kış ve soğuk, dolayısıyla hububat kıymetli; “Bak dostum böyle olmaz, sözden anlamazsan çeştiman çağırmak zorunda kalabilirim?” der karınca. Köy bekçisi olarak geçen, köylük yerde hububatın çalınmasını önlemek için mesai yapan kollu kuvvetler çatısı altında olan görevlilerdi. Tasarrufu bilen eskiler, kıtlık ve yolluğu yaşayanlardı. Teke’den süt alacak insanlardan bahsediyorum. Bu insanlara; koca koca harflerle bilbortlarda “TASARRUF” yazdıranları anlatamayız. Anlamazlar, çünkü bu ekibin resmi araç konvoylarının sonu görünmemektedir.

Birinde hiç unutmuyorum; ayrandan, çikolataya kadar geniş bir ürün yelpazesi olan bir firmanın temsilcisiyle görüşmeye gitmiştim. Yurt içinden yurt dışına kadar ürün gönderen bu firmadan, İtalya merkezli Uluslararası FAST Bilim Yarışması'nda ülkemizi temsilen gidecek olan kızımın masrafları için destek istemeye gittim. Önce video ile proje ve öğrenci tanıtımı sağlandı. Avrupa’da son 8 ülke içine girmiştik. Deve kuşu yumurtası katılarak oluşturulan, günümüzdeki çimento yerine kullanılan doğal malzemelerle yapılan bir çalışmaydı.

Oldukça şık bir büroda ağırladılar beni, tam oturduğum esnada temsilcinin telefonu çaldı. Ben yokmuşum gibi görüşmeye başladı. Aynı esnada çay geldi, “Neyse dedim, kendi kendime çayını iç.” Malum temsilci telefonda; Belediye idarecilerine verilecek 400 kişilik yemeği organize ediyordu. Nihayet telefon kapandı. Tam konuya gireceğim, bu kez ikinci telefon çalmaya başladı. Bu kez de sanayici ekibine bir çıt daha lüks 600 kişilik yemeğin rakamları konuydu. Yaklaşık yarım saattir bekliyordum. Çorba tam olursa şu fiyat, salata yarım olursa bu fiyat…

Hipodromda, başlangıç kapısında bekleyen atlar gibiydim. Sıra bana gelmişti artık; oldukça ümitliydim. Üç gün içinde bin kişilik yemek organize eden bu devasa firma için uçak biletlerinin esamesi okunur muydu? Devede kulak, ayrıca niyetimiz salih, bilim adına adım atacak Türk Bayrağını İtalya’da göndere çekecektik. Elim çok kuvvetliydi, derin bir nefes alıp ballandıra ballandıra anlattım. Anlatmaz olaydım, o dünyanın malını tır tır satan firmanın temsilcisi, bin kişinin yemeğini hurmasına kadar organize eden şahsı muhterem, malesef sazı eline aldı. Tasarrufla ilgili hadis ve ayetler eşliğinde bir vaaz verdi bana, kendimden utandım! Utancımdan yerin dibine girdim, nutkum tutuldu. Bırakın temsilcinin yüzüne bakmayı, başımı yerden bile kaldıramaz olmuştum. O, şık ve lüks olan bürodan yere baka baka ayrıldım. Otoparka indiğimde halen firma temsilcisinin içinde olduğu menfate dayalı kişilik bozukluğunun etkisindeydim. İşin korkunç kısmı, bu sığ zihniyet gayet kendinden emindi. Akabinde telefonum çaldı, kimya öğretmeni olan bir dostum du arayan. Sponsor aradığımı biliyordu ve başka bir firma bulmuştu. Ben yaşadığım hayal kırıklığından bahsettim. Yine de, sayın hocam kendinden emindi. Velisinin ileri gelen yağ üreticilerinden olduğunu ve bizi kırmayacağını söylenince, fabrikaya gittik. Her yer bal dök yala, pırıl pırıldı. Bizi bekleme salonuna aldılar, koridorda yürürken NASA uzay üssünde havası oluşuyordu. Bekleme salonuna önce genç bir bayan geldi, ne ikram edelim sorusunun ardından çaylar geldi. Burada da yarım saat bekledik, kendimi ahmak gibi hissetmemi sağlayan an geldi. Aynı taraftan bu kez gençtten bir delikanlı geldi. Patronun fabrikadan ayrıldığını acilen bir işi çıktığını söyledi. Kendimden ziyade, kimya öğretmeni olan dostum için çok üzülmüştüm. Bana mahçup olmuştu ve sanırım yine tasarruf kazanmıştı. Dostum, dönmek için arabaya bindiğimizde bana üzgün gözlerle bakarak: “Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmezmiş.” Dedi. Ben de: “Muhtemelen şu organize edilen yemeğe katılmak için gitmiştir.” Dedim. Çaresiz gülüştük…

Gelir dağılımının eşit yapılması silsile için çok önemlidir. Eyt emekli maaşlarıyla birlikte (8,5bin + 7,5bin = 16bin) asgari ücretle çalışanlar, çoğu yüksek lisans mezunu olan öğretmenlerle aynı gelir seviyesine ulaşmış oldu hamdolsun. Siyasetin giremediği sınıflarda, öğrencilerle göz göze ders anlatan öğretmenler için yazıyorum. Seçimlerden sonra tasarruf etmeyi öğreten öğretmenlerin gelirlerden, tasarruf edilmekten umarım vazgeçilir? Tasarruf talimatını verenlerin en çok tüketenlerden oluşması sizce de garip değil mi?

Gandhi ekibiyle birlikte ülke gezisi esnasında, trene tam binmek üzereyken ayağından fırlayan ayakkabısının biri trenin altına düşer. Tren düdüğünü çalmaya başlayınca, Gandhi diğer ayağındaki ayakkabıyı da çıkarıp diğerinin yanına trenin altına atar. Akabinde tren hareket etmeye başlar. Çıplak ayaklarıyla trene binen Gandhi ve ekibi merak eder. Trende hemen liderin ayakları için bir çift ayakkabı bulunur. Sonra da, sorulmadan Gandhi neden böyle yaptığını açıklar: “Düşen ayakkabıyı bir gariban bulucaktı. Siz hiç tren yolunda yürüyen zengin biri gördünüz mü? Tek ayakkabı kimsenin işine yaramaz değil mi? Bari bulan kullansın dedim.”

Seçimi tasarrufun kazanmasını temenni ederek; vatana, millete hayırlı olmasını dilerim dostlar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.