Alper Süzer
24 Kasım geldi yine -4
YÖK Başkanı Saraç: Öğretmenlik bölümlerine başarı sıralaması şartı getirildi.
Kırk yıl çalıştıktan sonra emekli olan matematik öğretmeni bir büyüğüm şöyle demişti;
“Yeni şartlar getirmek için toplantılar yapılabilir; hiç kimse öğretmen mesleğinin kariyeri bu denli sıkıntıda olduğu ve liyakat ilkesinin kaybolduğu günümüzde tercih etmez.”
Ortaokul mezunu olarak Almanya’ya çalışmaya giden Almancının, yıllarca çalıştıktan sonra emekli olup ülkeye dönünce; eskiden sigorta (SGK) sistemine biraz para yatırarak, Türkiye’de kendini çalışmış gibi göstererek buradan da emekli olduğu yaşanan bir gerçektir. Üzücü ve adalete aykırı olan, emekli öğretmen ile aynı emekli maaşını alıyor olmasıdır. Bunu not edin bir araya, hiçbir öğretmenden; “Limandaki teknem için vernik alacağım.” ya da “Villamın çim biçme makinası bozuldu.” Buna benzer cümleler duymazsınız. Emekli olduklarında bile çoğunun hayatında böyle bir mal varlığı yoktur. Olmadığı için hayıflanan bir durumu da yoktur. Emekli olunca istekleri ulaşılabilir ve mütevazi hayatlarının aynasıdır. Hayatımıza dokunduğu için zihnimizden çıkaramayacağımız bu koca yürekli insanların hakkını vermek gerekir.
Vali ya da Bakan yetiştiren öğretmenlerin, yetiştirdikleri tarafından TV ekranlarında çiçek uzatıldığında önemsenmemesi ya da fırçalanması hangi vicdana sığar. Öğrenciler karşısında kifayetsiz hale getirilmek midir hakkı? Darp edildiğinde, darp edenle ilgili; “Şartlı tahliye edildi.” Açıklamaları mıdır uygun olanı?
Siz olsanız bu maddi ve manevi çerçevede başarılı evlatlarınızın öğretmen olmasını ister misiniz? “Garip itin kuyruğu bacağı arasında gerek.” mi dersiniz?
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI
II. Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi Madde 42 – Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.
Anayasa’da yazılanlar açık. Acaba bu maddenin tam anlamıyla gerçekleşmesi için öğretmenlerin dışındaki tüm unsurlar gereğini yerine tam olarak getiriyor mu? Yani tüm şartlar tamam, bir tek öğretmenlerimizin eksik ve gediklerini eğitim ve sonrası sınavlar ile tamamlanmakta mıdır? Bu sebepten ötürü özel okulda okuyan, özel ders alan ve dershaneye giden öğrencilerin kazanma oranları, diğer öğrenciler ile eşit mi? “Dağdaki çoban AYT’de birinci oldu?” pek tabi ki gurur duydum. Ancak ben şu an bir teşhis yapıyorum ve diyorum ki; istisnalar kaideyi bozmaz. Üniversite sınavındaki öğrenci başarısı harcanan parayla doğru orantılıdır. Bu durum; Anayasa’daki 42. Maddeye ne kadar uyumludur? Sanıyorum ki, bu durumun da mümessili saygı değer öğretmenler değildir.
Emniyet, Sağlık ve TSK’da kıdem (rütbe) süreleriyle perçinlenmiş maaş ödemesi yapılırken; eğitim camiasına sınav diretmesinin anlamı neyi ifade ediyor? Bahsi geçen kurumların meslek içi eğitim şeklinde personel gelişimi sağlanırken, sıra milli eğitimdeki öğretmene gelince neden ulu orta, davul zurna eşliğinde yani afişe ederek oluyor?
Bu ülkede özel kurumda; neredeyse kurucuların sekreterliğini yapan, evine iş getiren, akşam evinde veli tarafından aranan, veli toplantılarında velilerin şahsi kaprislerine katlanan ve çocuklara her zaman sevgi dolu olan, asgari ücretten biraz fazla kamudaki öğretmenden daha az maaşa alan çelik gibi sinirleri olan çok çok özel öğretmenlerimiz var. Bu durum daha ne kadar sürer ya da ne kadar verimli olur, bilemedim?
ÖĞRETMENLER HER ANLAMDA YETERLİ Mİ?
Türkiye’de öğretmenlik hem bir meslek hem de mesleğe yüklenen toplumsal rol ve sorumluluklar açısından, bilimsel çalışmalara ve araştırmalara fazla konu edilmemiştir (Tan, 1996:37). Bu eksiklik, problemin genel çerçevesini oluşturmaktadır. Bu temel sorun kapsamında öğretmenlerle ilgili bilimsel araştırma ve tartışma geleneğinin ‘öğretmen nitelikleri, davranışları, yeterlilikleri’ gibi sığ ve hayli yersiz konu başlıklarından oluştuğu görülmektedir. Lortie, öğretmenlere nasıl davranacaklarını öğreten kitap ve makalelerin bolluğuna karşılık, öğretmenin mesleği konusundaki araştırmalara ender rastlandığını belirtmektedir. (Tan, 1996:68).
Sayın okuyucu, yukarıdaki soruyu destekleyen sayfalarca çalışmayı sunabilirim. Ama biraz üstte anlattığım ve bize hayatın ilk penceresini açarak öğreten kahramanlarımızın vicdanları zedeleyen durumunu düzeltmeden öğretmenleri eleştirmek ya da irdelemek, havanda su dövmeye benzemez mi?
Yaklaşık bir milyon öğretmenin derse girdiği, en doğusundan en batısına bu ülkenin bayrağının dalgalanmasında azımsanmayacak katkısı olan gençliğin neferleri, gerektiğinde teröre şehit vermiştir. Yanan okuldan öğrencisini çıkartmak için alevlerin içine atlamıştır. Boğulan öğrencisini kurtarmak için acımasızca akan nehre atlamıştır. Yani kendisine yakışanı canı pahasına yapmıştır. İnanıyorum ki cennetin kapısına en yakın mesleklerden olan öğretmenlik, Keppler Kanunları’nda anlatıldığı gibi dünya kendi ekseninde döndüğü sürece yerini ve değerini kaybetmeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.