Abdulbaki Çiftçi
Kültür dedikleri
Toplumların kültürel hayatlarına baktığımızda bir kalıba sığdırılmış geleneklere sahip ve yine bir kaba sığmayacak kadar da incelik sahibi olabildiklerini görebiliyorduk. Düne kadar…
Kültür dediğimizde toplumun inanç, fikir, sanat, maddi ve manevi değerlerin bütününü kastettiğimizi hatırlatmak isterim. (Kubbealtı Lugatı) Ancak iletişimin hız kazanmasıyla insanların değişime açık hale gelmesi gelenek kabından taşan bir toplum olgusunu ortaya çıkarmıştır. Bazısı aşağılık kompleksinden kaynaklı olurken bazısı da bohça daha da renklensin diye kültürel geçişleri hoş görebilmektedir.
Gelenek içindeki her olgunun ve objenin bir anlamı ve hikâyesi olduğunu düşündüğümüzde hikâyenin yaşandığı o toplumun bu kültürel objenin gerçek sahibi olduğuna dair kanaat getirebiliriz. Dolayısıyla hikâyesi olmayan veya hikâyesine yabancı kaldığımız bir olgunun bize ait olması düşünülemez. İşte burada aidiyet sorununu kültürümüzün geri kalan unsurlarına vâkıf olursak idrak edebiliriz. İncelikten yoksun ve kültürün diğer olgularına yabancı kabulleri fark etmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde bize yabancı birçok olguyu bizimmiş gibi sahiplenmek zorunda kalacağız ve bu durum doğru olmayacaktır.
Kelimelerimiz, kıyafetimiz, inancımız, renklerimiz, müziğimiz hatta toplumun kendi içindeki münasebetlerini bile kültürün birer harmanı olarak görmek mümkün. Bütün bunların birer hikâyesi olduğundan bizler bu hikâyelerden birine yabancı kalmamız yahut toplumun hikayeyi ihmal etmesi gibi olumsuz bir durum olması halinde boşluk kaçınılmaz olacaktır. Ancak o boşluğu iletişimin hızlılığından yama misali bizden olmayan şeylerle boşluğu doldurup fark etmeyeceğiz bile. Oysa bizden olmayan bir olgunun bizdenmiş gibi kabullenilmesi ne kadar da acı değil mi?
Yamalı bir kültürün inceliğinden, zarafetinden ve bütünlüğünden bahsetmemiz mümkün değildir. Ancak bizler bütünlükten yana olmamıza rağmen yeni evrensel düzende kültürel birliğin aşılandığı bir zamanda yaşadığımızın farkında olmamız gerekiyor. Buradaki amaç evrensel bir kültürün hedeflendiğini gözden kaçırmamamız gerekiyor. Amaçlanmıyorsa da böyle bir tehlike yadsınamaz.
Tarih boyunca kültürel değişimlerin varlığını inkâr edemeyiz farkındayım! Fakat sindirilmiş ve kültürün ilgili olgularında yoğrulmuş bir geçişle kültürün bütünlüğüne aykırı ve sindirilmeden kabul edilmiş bir geçişin bir olmayacağını sizler de takdir edersiniz.
Kavga kültürünün bile var olduğu bu topraklara sindirilmeyecek kültürel olguları iliştirmek aşağılık kompleksinden öteye gidemeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.