Abdulbaki Çiftçi
Bugünün Dünü ve Yarını
Bakın beyler! Burası Türkiye… Bu toprakların yoğrulduğu maya ve sahip olduğu birikim istikbalin tümüne yetecek bir rezervdir. Dolayısıyla ithal anlayışlar ve ithal ahlak kurallarına muhtaç olmayacak kadar medeniyiz. Yalnız İslâm coğrafyasının değil aynı zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan insanların taşına, toprağına, insanına gıpta ettiği bir coğrafyadayız. Günün birinde bu aşağılık kompleksinden kurtulacak olursak elimizdeki hazinenin farkına belki varabiliriz. Bütün bunlar sahip olduğumuz değerlerdir. Farkında mıyız? Tabi ki de hayır. Olsaydık yazma cesaretine sahip olmazdım.
Bir de yaşadığımız hayata bakalım; üstünde yaşadığımız topraklardan habersiz, gelecekten bihaber ve günümüzü idrakten yoksun yaşama teşebbüsü. Yaşama teşebbüsü diyorum çünkü bütün yaptıklarımız anlık kalabiliyor. Geleceğin ufkuna söyleyecek sözümüz yok, toplum nezdinde geleceğe bırakmaya gayret ettiğimiz bir miras yok. Yok. Yok…
Medeniyet tarihinin sözlü kısmı sekteye uğramış durumda. Yazılı kesimi de kitaplar koruyor koruyabildiği kadar. Fakat kitaplarda yazılmayan ancak sözlü olarak istikbale taşınması gereken birçok hikayemiz bir önceki nesilde kaldı. Her neslin yaptığı taşımacılık görevini yapamıyoruz. Elbette bunun birçok sebebi var. Ancak en büyük sebeplerinden biri de medeniyet aidiyetidir. Biz kimiz? Sorusunu kendimize sormadıkça aidiyet sorununu yaşamaya devam edeceğiz. Cevabını vermesek de soruyu her defasında sormamız gerekiyor kendimize.
Her neslin nesil olması hasebiyle bir ödevi vardır. O da; geçmişi geleceğe taşımaktır. Geçmişten habersiz yaşamak “muhallebi kıvamında” (Cahit Zarifoğlu) bir hayat sürmemize neden olmaktadır. Bu nedenle kendimizi ve bu medeniyeti anlama çabalarımızı yalnızca akademiye ve televizyonlardaki aydınlara(!) bırakmamamız gerekmektedir. Medeniyeti kendimiz olarak yaşama heyecanına kapılmadıkça aşağılık kompleksinden çıkmamız mümkün olmayacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.