İsmail Detseli
Teletura. (Tiyatro)
Karşıda otur yârim
Şapkası motur yârim
Teleturaya giderken
Beni de götür yârim.
Amanın yalel yalel
Ben sana yandım yalel.
Diye türküyü dinlerken Teletura nedir sinema nedir diye merak ederdik ancak köyümüzden gurbete gidip gelenler bunların ne demek olduğunu anlatırlardı köydekilere.
Bu 5 yaşlarımda iken müziğe karşı aşırı düşkünlüğümün eseri olan türküleri bellememin ilk özentisidir.
Sene 1950 lerdi sanırım öyle her evde bir Radyonun (iradyo) olmadığı 500 hanelik bir köyde ancak belki 5-6 kadar evde radyonun bulunduğu onunda sanki bir çeyiz sandığı gibi büyük yer kaplaması hatta yerinden kalkması bile zor olduğu sadece arkasındaki bataryaların pillerin bile kilolarla ifade edilecek büyük bir nesne idi. Radyolarda güzel ve yeni türküler çıkınca onu evlerinde radyosun olup da dinleyen genç kızlar ve genç erkekler tarafından bir iki hafta içersinde ancak yayılırdı bazı aksan yanlışları ile.
Değil Konya mızın köyleri bu şehrin kenar varoşlarına sonradan göçüp gelen insanlar bile teleturayı sinemayı bilmezlerdi. İnsanlar o yıllarda iletişimden haberleşmeden yoksun ancak ayda alemde şehre gidip gelenlerden çarşıya inenlerden alırlardı önemli haberleri gecikmeli olarak 1950 lerin sonlarında Konya’nın varoşlarında misafir olduğum yakın akrabamız olan birinin evinde.
Bir gün köyden birkaç kişi ile Konya ya merkeplerle bir şeyler getirdik satıp ısmarış (sipariş ihtiyaç) görüp geri gideceğiz. Şimdiki et kombinasının arkalarında yeni yeni iskân olunmaya başlamış üç beş evden birinde yorgunluktan bitap düşmüşüz gece yatısına kalacağız. İkindiden geldiğimiz hısımımızın evinde bizim iki ihtiyar devlet mayışlı şehit eşi kadın ile benim satmak için yük getirdiğimiz merkepleri koyacak büyüklükte ahırı olmayınca yakınındaki komşulardan yardım istedi iki komşusundan olumlu yanıt aldı ahırları müsait idi. O yıllarda taşıma işleri genelde at araba ve merkep gibi hayvanlarla yapıldığından köyden gelip Konya ya iskân olanların hatta birçok yerli Konyalının evinde bile mutlaka bir inek ve bir at bağlayacak kadar ahır olurdu. Akrabamız evin havlusunda duran merkepleri komşuların evlerine götürmek için bana Ismayıl guzum gel şu merkepleri senin yol arkadaşın hanımlar duymadan komşular Hediye apla ile Şaziye gilin ahırına yemleyip gelelim dedi. Zaten benim ihtiyar yol arkadaşım köylüm yengeler yaşlılık ve yolun verdiği yorgunlukla hemen birer şiltenin üzerinde ev sahibinin hoş geldiniz size bir pilav salayım da yiyelim turşuyla sözüne bile itibar etmeyip dinlenmeyi yeğlemişlerdi. Merkepleri komşuların ahırlarına götürüp yerleştirdik eşeklerden birkaçını ahırına bağladığımız Hediye ablanın ısrarı ile teyzem ve ben biraz laflayıp eğlenme fırsatı bulduk.
Ben şöyle bir kenara çekildim utangaç edepli bir köylü çocuğu edası ile büzülürken bir diğer ahır sahibi olan Şaziye abla da gelmiş hemen anında koyu bir sohbete dalıvırmıştı üç tane komşu kadınlar.
Hani yukarda yazdım ya Teletura diye biz köylüler tiyatro sinema nedir bilmezdik şehrin varoşlarına yeni yeni ısınmaya çalışan kırsal insanları da bilmezdi.
Hediye abla sonradan gelen ve onlara göre daha genç ve güzel olan komşusu Şaziye isimli gadına şöyle diyordu. Ne o gıy Teleturaya gidecek gibi ne gözel geyinip süslenmişsin deyince. Öbürü gaç Hediye aba gıy Allah aşkına ne süslenmesi her zaman’kı halim valla gıy sende abartma her şeyi. Yooo böğün (bugün) pek süslüsün herif ağşam gezmeye götürmek için söz mü virdi yoğsam seni. Gıy baksana şu haline iki dirhem bir çekirdek olu vırmışsın, hani başındaki çalık çember üslük gamber al basma yeşil pazenler diye üsteleyince orada bulunan köyden şehre yeni göçmüş kadınların gülüşleri bile kısık sesli ve utangaç bir hal alıyordu.
O çok iltifat edilen dilli zağar Şaziye (komşu kadınların tabiri güzel ve tatlı konuşanmış) gaç hediye apla biz çok varlıklı biri değiliz ki bir at arabadan gelen üç beş guruşula idare ediyoruz sizin gibi bakkal dükkanımı çalıştırırız da etme böyle beni eğlenme utandırma gıy deyip başladı. Daha at arabanın parasını bile ödeyemedik cambazlara, gerçi sağ olsun herif her gün der ağşamdan soğna ya bir dede bağçasına yada tren istasyonuna gidelim bir eğlenelim deyi emme abam yazık herif ağşama gadar sanayıda (sanayi) ağaçlarla odunlarla boğuşur bir de biz gezme istersek günah olur soğna yol bel yok ışık yok, her taraf garanlık gece vaktı bir dereye ırmağa filan uçarız da başımıza bir hal gelir boş ver gezip tozmayı filan deyip yine tekerlemeler atarak konuşmaya sürdürdü.
Atı arabayı veresiye almışlar gocası ağaç odun taş çimento taşıma işlerinde çalışırmış. Onu kastederek gezme filan neyimize bizim. Çalık çember üstlük gamber, bir atımız var veresiye, indi gitti karasuya, karasuda ganlar akar, iki baykuş baga bakar, birini kesip atıvırsam elim gana bulaşacak, Irabbım günah yazacak, soğnam gamım derdim çoğalacak yaa hay abam beni deli deli gonuşturma. Hani açtırma gutuyu söyletme kötüyü derler ya bizimkisi o hisap temamı deyip lafını bitirdi.
(Çalık o yıllarda köylü kadınların saçını kapatan eşarp üstlük gamber ise o eşarbın üzerine örtülen sırtını taa eteklerine kadar kapatan özel bir baş örtüsü idi. O gidince yüzüne bakıp kalan benim hısım Hediye aplaya, görün mü gıyy aba böyle çenemi olur100 para virdin ağzını açtırdıng on guruşa gapayamadıng gıy dedi. Hediye gadın ben gasten yapdım abam gonuşsunda gülelim diye sağ osun bizim Şaziye bek gözel gonuşur makineli töfek gibi vallana diyordu. Sanırım onlardan kimseler galmadı şimdi Allah hepsine rahmet eylesin. Gelin başlıktaki türkünün devamını da yazalım çünkü çok eyi bellemiştim ben bun türküyü.
Ak burçak gara burçak
Babam dükkân açacak
Oğlanların günahı
Gızlardan sorulacak
Amanın yalel yalel
Ben sana yandım yalel
Kaya dibi beklerim
Vay benim emeklerim
Yar aklıma geldikçe
Sızılar yüreklerim
Amanın yalel yalel
Ben sana yandım yalel
Kayada ilan öter
Dibinde burma biter
Genç kızların koynunda
Yapraksız elma biter
Ben sana yandım yalel Diye devam eder giderdi ahhh geçmiş zamanı hatırlamak bile insana haz veriyor. Galın sağlıcakla
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.