İsmail Detseli

İsmail Detseli

Bir zaman mektuplar vardı

Sene 1952 ya da 1953… Bizim köyün muhtarlığında bir telefon odası var. Odanın temizlikçisi, okuma yazması olmayan Mehmet Emmi, eline bir şeyi alır kulağına dayar; eliyle bir kolu şakır şakır çevirir, sesinin çıktığı kadar bağırır:

-Alooooo Hatunsaray! Çık aradan, bana candarmayı bağla! Gilissıra'nın muhtarı görüşecek!

İki çocuk bir kenarda korku içinde bunları dinleriz, birbirimize sessizce bakarız. Adam, “Korkmayın çocuklar, buna tilifon dirler, tamam mı?” der.

Ta o zaman köyümüzün arazisinden 18 km uzaktaki Hatunsaray bucağına kadar, iki telli basit sıradan direklerle bir hat uzanırdı. Yani her şeye rağmen bir iletişim ağı, ilkel de olsa, vardı. Biraz büyüdük; sene 1955–1956’larda bu telefon kayboldu. Mektupları tanıdık, duyduk büyüklerimizden.

Oğlu askerde olanlar, kocası veya oğlu büyük şehirlere para kazanmaya gidenler; askerden ve gurbetten haber gönderenler… Bir mektup furyasıdır alır giderdi.
Mektup yazmak da maharet ister, ustalık ister; kelimeleri ve deyimleri yerinde ve zamanında kullanacaksın, öyle alelade mektup yazılmaz.

Konu çok eski yıllar… Ülkemizde bilhassa kırsal kesimlerde okuryazar azdır; herkes mektup yazdıracak adam arar. Okuryazar olacak, biraz sakin olacak, her şeye kızmayacak; mektup yazdıran yaşlı genç herkesi dinleyecek. Kadın, gurbetteki eşine veya oğluna mektup yazarsa biraz da mahremiyet olacak; her söz herkesin yanında söylenmez. Benim gibi yeni okuma yazmaya başlamış genci bulacak; onun ailesine güvenecek. Kadın söyleyecek, o da söylenenleri yazacak; derdini gönderdiği kişiye aktaracak.

Dediğim gibi, bu mektup ve bilhassa bayram tebrikleri işi benim hatırladığım 1950’lerden 1985’lere kadar sürekli devam etti. Merhum Turgut Özal’ın telekomünikasyon ağını genişletmesiyle başlayan cep telefonu, bilgisayar ve internet gibi iletişim araçları mektuplaşma ve tebrik işini tarihe gömdü.

Eski mektupların sözü şöyle güzel sözlerle başlardı:

“Ey benim deruni dilden, canı gönülden çok kıymetli babacığım…”
“Canımdan çok sevdiğim pek muhterem babacığım…”
“Ey benim devletli, izzetli, merhametli, şefkatli babacığım…”

Evvela mahsus selam eder; “Senin ve değerli validemin ellerinizden incitmeden öperim.” diye sevgiye, saygıya dayanan muhabbet içeren kelimeler olurdu. Baba, ana ve kardeşlerden sonra hala, dayı, amca, teyze hatta kayınpeder ve kayınvalidenin de nasıl oldukları sorulur. Ama nezaketsizlik olur, ebeveynim kırılır diye hanımına selam dahi yazılamazdı. Varsa çocuklarına duyulan hasret ve selam, sevgi gönderilirdi.

Asker mektup yazarken, eğer doğuda Erzurum taraflarında ise:

Erzurum dağları da kar ile boran,
Sardı ciğerimi dert ile verem.
Sizde bulunmaz mı bir kurşun kalem,
Yazam arzuhalımı da yâre gönderem…
Oyyyy beni beni de maralım beniii,
Çıkayım dağlara da kurt yesin beniii…

diye başlardı. Yok Hakkâri gibi daha uzak hudutlarda ise, uzaklığı belirtmek için, “Babacığım, işte burası Hakkâri; buradan ötesi yok gari.” der, uzaklığını ve ızdırabını anlatırdı.

Mektup, uzaktaki insanların bir iletişim kurma aracıydı. Köyünde ve kasabasında olan hadiseleri; kaçırılan kızları, ölenleri, doğanları, bütün olayları, hatta ahırındaki malların haberini bile mektupla bildirirlerdi. Bir de mani koydururdu araya kadın:

Sepet sepet yumurta,
Sakın bizi unutma…

Üzgünüm ki şimdi 25–30 yaşındaki bir gencimiz bu mektup kültürüne yabancıdır. Mektupta kullanılan kelimelerin, güzel sözlerin kâğıda dökülmesi; mektubun kenarının süslenmesi sevgiye işaret; bir köşesinin biraz yakılması, ciğerinin yanmasına, üzüntüye işaret; bir kalp yapıp ortasına gül konması yine sevgiye veya içinden bir ok geçirme işareti ise, kalbinin adeta okla deliniyor deme işareti… Bunlar hep mektup kültüründe olan şeylerdi. Hülasa, mektup başlı başına bir kültürdü.

Bu mektupların yazıldığı gibi bir de postalanması vardı. Tabii bugünkü gibi posta hizmetleri gelişmiş değil. Misal, gönderen “İsmail Detseli” mektubun kapatılan kısmına yazılır; alacaklı mektubun arka geniş kısmına yazılır. “Alacaklı Bay veya Sayın” diye başlıktan sonra isim, soyadı yazılır. Adres; köyü neresi ise şehir merkezinde o köylü herkes tarafından tanınmış kim var ise onun eliyle… “Kapı Camii civarında manifaturacı Seyit Sarıgül eliyle” yahut “Taş Han civarında bakkal Ömer Gökez eliyle Gilissıra Köyü / Konya” denir. Başka köylerin mektupları da aynı gelir; (Baruthane, Modern Hal İçi, İzzet Tarhan eliyle. Çayırbağı Köyü…) O köyden bir şehre gelen olursa o dükkâna uğrar, alıp götürür, sahibinin eline geçerdi.

Böyle bir mektup hikâyesi anlatayım:
Adamın birisine oğlu İstanbul’dan bir mektup yazmış; İstanbul’da olan 6–7 Eylül hadiselerini ve yaşanan olayları babasına anlatmış. Mektup Konya’ya gelmiş; bir manifaturacıda kumaşların arasına düşmüş. İki yıl sonra temizlik esnasında dükkân sahibinin eline geçmiş. Adam da çok eski olduğunu bilmeden mektubu köye göndermiş. Baba mektubu alır okur; iki yıl evvelki hadiseleri yazıyor. İstanbul’da bulunan bir akrabasına bir mektup yazıp ricada bulunur: “Benim oğlan kafayı bozmuş galiba; bana iki yıl evvelki haberleri yazıyor. Onu bir hocaya okutun.” demiş. İlginç değil mi?

Mektuplar

Hasretleri kavuşturan mektuplar,
Satır satır dert, neşe dolu mektuplar,
Sevgilileri buluşturan mektuplar…
Teknolojiye, cep telefonuna yenildi

Bakın yarım asırda nereden nereye gelindi.

Mektup zarfın üstünde pulun olayım,
Postacı olup adreslerini bulayım,
Zarf içinde sana haberler salayım…

“Ne olursun bir mektup yaz!” denirdi;
Bakın elli yılda nereden nereye gelindi.

Bir mektup yazdırdım Urfalı kızına,
Konu olurdun her mektubun sözüne,
Hep gülerdin hasret çekenin yüzüne…
Nice kalemler kâğıt üstünde gezindi;
Bakın elli yılda nereden nereye gelindi.

Deruni dilden, canı gönülden der başlardı;
Hasret, sevinç, hep gözden akan yaşlardı.
Gurbetlerde üzgün geçen yazlar, kışlardı;
Günlerce bütün gözler posta gözlerdi.
Bir kâğıtta insanda ne özlemler biterdi…

Bu ozan da yıllarca bu özlemi yazdı;
Kalbinden yükselenler sevgi, niyazdı.
Kalem kara yazarken kâğıt beyazdı.
Mektup, tebrik kalmadı; hepsi silindi.
Bakın elli yılda nereden nereye gelindi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.