"Estonya Feribotu Sendromu"

Sendrom, adını batan bir gemiden alıyor.

94 yılında, kıyaya sadece 50 metre kalmışken bir gemi su almaya başlıyor. Su almaya başladığını fark eden kaptan da bir anons geçiyor: "Merak etmeyin şuan dünyanın en donanımlı feribotundasınız, her şeyi halledeceğiz!"

Halledemiyorlar...

Dünyanın en güçlü feribotu, kıyaya sadece 50 metre kaldığı halde batıyor ve gemideki 852 yolcu boğularak ölüyor.

Yüzerek karşıya çıkan 137 kığı ise kurtuluyor.

Çok enteresan değil mi?

Bir, beş değil tam 852 kişi hiçbir şey yapmadan öylece bekliyor. Ve hiçbir şey yapmadan öylece beklemeyi tercih

Ettikleri için, kıyıya 50 metre kala boğularak ölüyorlar.

Ben, "kendin yerine bir başkasına sırtını dayamak ve vahim sonuçları" başlığına daha iyi yakışan başka bir örnek bilmiyorum.

Sonradan çok iyi yüzme bildikleri de ortaya çıkan bu insanların bilmediği bir şey vardı aslında. Tamamen yaslandığın, direksiyonu koşulsuz başkasına biriktiğin, şartsız" ama" kendini teslim ettiğin ve kendin için tek bir adim atmadığın her şey devrilir, yıkılır. Sonunda o enkazın altında kalan kişi yine bir tek sen olursun. Bir tek sen "sesimi duyan var mi?" diye bağırır ve sesinin yankısında bir tek sen sağır olursun.

Kimse de gelip sana cankurtaran yeleği falan atmaz. Ha, atmak isteyen olsa da tam zamanında atamaz. Bu yüzden de

"Ama ben simdi neden boğuldum ki " diye ağlama hakkin da olmaz. "O kadar yüzmeyi öğrendin öğrendin, e aptal falan da değilsin maşallah gözlerin tepende dönüyor bil zahmet derler adama.

Hep derim…

İnsanın kendi denizinde boğulması varya işte o hepsinden fena.

Bütün şartları ellerinle hazırlıyorsun ve sonra denizinde isteye isteye boğuluyorsun.

Ve o cesetin başında tek sen ağlıyorsun.

Bak bu çok feci yaşadım ki biliyorum..!

Cesaret, azim ve geleceği gözüken her şeyden uzak durmak, emek, çaba, ileri görüş ve en çokta ben hallederim nasılsa diye insanı yerle yeksan eden kocaman bir ego…

İnsanız beşeriz şaşarız başımıza her an çok saçma bir olay hiç ummadığımız yerden korkunç bir dalga gelebilir. Yerle yeksan olmamak adına temkinli ve donanımlı olmakla mükellefiz.

Hiç çaresiz hissettiğiniz oldu mu?

Çıkış bulamadığınız ve o en çaresiz anınızda birinin size yârdim etmesine çıkıp gelmesine şaşırdınız mı peki?

Yağmur rahmet olsun yağsın üstünüze diye göklere bakıp

Beklerken, gelen fırtınadan bile medet umduğunuz öyle çaresiz hissettiğiniz zamanlar olmadı mi?

Ya da birine yârdim ettiğiniz sırada "oh be iyi ki geldin!" ya da "iyi ki yaptın" dediler mi size?

Başkalarının çaresiz anlarına yara bandı oldunuz mu hiç?

Akmayan çeşmelerine su, alınamayan nefeslerine balkon

Olduğunuzu hissettiniz mi? Biri bir işiniz gördüğü zaman ya da bir derdinizi dinlediği zaman sanki yaz günü sıcaktan terlemişsiniz diliniz

Damağınıza yapışmış da sanki size soğuk su uzatmış kadar rahatlattı mi davranışı?

Özetle kime ne yapıyorsanız size kendinizi Hızır gibi kim hissettiriyor ve size Hızır gibi gelen kim varsa önce kendinize derman olmayı ve kendi iç dünyanıza ilaç olmayı seçmekle mükellefiz.

Yoksa kötü ruhun başkasına iyi gelmesi mümkün değil… Vesselam (:

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.