Duran Çetin
Soğan sarımsak isteriz
Allah’ın nimetleri sonsuzdu, sınırsızca sunuldu onlara.
Rehberleri Musa Peygamberdi. Onlar için Allah’ın muradını aktarıyordu. Onların selameti için yol gösteriyordu. Peygamber, onların dünya denizinde bir kayaya bindirmemeleri ya da karaya oturmamaları için kılavuz kaptandı.
Kaptanlık görevini yerine getirirken insanların nefislerine dokunan söylemleri hoşa gitmiyordu elbette.
Bir de doyumsuzlardı. Kendilerine layık görülen yüce nimetleri bile küçük görme gafletinden uzak kalmıyorlardı.
Musa Peygamber, onlara ilahi bir terbiye metodu uygulamaktaydı belki de.
Çölde kalmak ve temizlenmek…
Kalplerinin temizlenmesi…
Temiz bir toplum oluşturmaktı hedef…
Geçmişleri kabahatlerle doluydu.
İlyas…
Zekeriya…
Harun…
Ve diğerleri…
Peygamberlerine karşı hep ölüm tehditleriyle geçti ömürleri.
Bu geçmişten de temizlenmek onların göreviydi. Ama olmadı…
Yine devam ettiler bildiklerine, önceden atalarının yaptıklarına…
Şimdi de Allah’ın gökten indirdiği sofraya itiraz ediyorlardı. Onların terbiyesi için çıkılan bu yolda, indirilen sofranın farkında değillerdi.
-Biz, dediler tek çeşit yemeğe katlanamayacağız. Yeter artık, bıktık bunlardan.
Bu aslında bir başkaldırıydı peygambere. Beğenmemeydi Allah’ın indirdiklerini. Önceki yaptıkları gibi mucizeleri yok saymaktı yaptıkları. İnandıklarını söyledikleri halde inkâr etmeleri anlaşılır gibi değildi. Kalplerinde iman kök salmamıştı anlaşılan. Hep isyan hep isyandı hâl ve hareketleri…
-Ey Musa! Rabbine yalvar, bize yerin bitirdiklerinden çıkarsın: Bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan…
Firavun da bunu yapardı zamanında: “Rabbine dua et de başımızdan bu belayı kaldırsın…”
Hayırlı olanın farkında değillerdi sanki. Kendilerine verilen değeri davranışlarıyla yok sayıyorlardı. Adeta değersizliklerini tescil ediyorlardı.
Musa Peygamber biraz buruktu yapılanlardan dolayı.
İlahi cevap gecikmedi:
“Hayırlı olanı, şu değersiz, şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır.” (Bakara, 2/61)
Mısır’a gidin önceki zelil ve rezil hayatınıza devam edin isterseniz. Aradıklarınızı önceden orada yiyordunuz zaten. Kendinizi terbiye etmek yerine arzularınızın tatmini peşinde koşuyorsunuz ve bunları bir müddet olsun terk edemiyorsunuz. Hadi dönün geriye…
Layık olduğunuz yere ve şeylere…
Onların üzerine damga vuruldu.
Horlanma damgasıydı bu.
Yoksulluktu onlara bırakılan.
Bunu kendi davranışlarıyla hak etmişler, kendileri istemişlerdi.
Bu bir gazaptı.
Gazaba uğradılar kaçıncı kez…
Allah’ın ayetlerini tanımazlıktan gelmenin, onun sözlerini değiştirmenin, isyan etmelerinin sonu buydu. Allah’ın koyduğu sınırı aşmak, onu çiğnemek karşılık bulmadan kalmazdı.
Horlanmışlık damgası onlara yeterdi. Yücelik yerine cüceliği tercih eden onlardı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.