Kasabaya uğrayan adam

Her canlı ölümü tadacaktır.

Canlılar ölümü tatmak için çıktıkları yolu yürürler.

Yol uzadıkça uzar. Bazen da kısadır/kısalıverir.

Doğum gerçektir. En az onun kadar gerçek olan ölüm bir başkadır. Ölüm bazı gerçeklerin anlaşılmasını sağlar. Dünyanın ebedi olmadığı, dünyalıkların dünyada kaldığı gibi…

Ölümden sonra başlayacak hayat, inananlar için oldukça önemli ve değerlidir. Çünkü dünyada yapılan kötülükler/haksızlıklar karşılıksız kalamaz. Yapılanların karşılığının alınacağı/verileceği yerdir ahiret…

Birçok insan ölümden sonra dirilmeye inanmakla birlikte hep merak eder. Ölümden sonra dirilmenin nasıl olacağının merakıdır bu.

Bir inanmış kişi ölümden sonra dirilmeyi merak eder durur. Kafasında döner durur. İşin aslı inanmıştır ama merak işte…

Sorumluluğunun farkında. Bu sebeple toplumun dirilişi için kafa yoruyor, düşünüyor ve çareler arıyordu.

Bir de kalbinin tatmin olması, huzur bulması için cevap aramakta zihninde.

Aranan cevap herkeste farklı olur. Kimisi bir tohuma bakar; onun kuru cansız bir madde iken canlanmasını düşünür ve bulur.

Kimisi insanı ve kâinatı yoktan var eden Allah'ın onu ikinci kez tekrar var etmesinin daha kolay ve mümkün olduğu kanaatine ulaşıverir. Sınandığı bu konuyu iman ile tamamlar ve gönlü huzur bulur…

Kimisi…

Üzeyir ismini taşıyan bir kul, bir yolcudur. Yollar geçer, beldeler aşar ve yolculuğuna devam eder.

Yolu ıssız bir yere düşer.

Bir kasabadır burası. Her şeyin terkedildiği canlılık alameti kalmamış bir kasaba.

Ürkütücü bir görüntü. Tek başına girildiğinde korkutucu bir yer.

Issızlık ürkütür. Yalnızlık hissi korkutur…

Heyhat!

Bu yerin üzerine ölü toprağı serpilmiş, her şey terk edilmiş, ölmüş.

Hiçbir yerinde hayat emaresi gözükmüyor.

Hiç diriliş ümidi gözükmüyor; her tarafı dökülmüş saçılmış.

Her yerde ölüm uykusu var, her tarafta ölüm sessizliği…

Aslında bu onun inanmadığından dolayı söylediği sözler değil. Sadece içinde bulunduğu çaresizliği ifade eden cümleler.

Bu kasaba bu haliyle nasıl yeniden dirilecek, nasıl mamur bir kasaba olacak sorusunun cevabını arayan düşünceler…

İşte tam da o anda ölüm düşer aklına. Çünkü her şey ölmüştür. Kasabanın hali ölmüşlüktür. İçinden bir ses kıpırdar ve sual eder:

“Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?”

Kasabanın içinde bulunduğu ölü hali onun hayatının bitimindeki ölümü ve sonraki dirilişi merak ettirmişti.

Allah bu kulunu öldürdü. Aradan yıllar geçti; yüzyıl.

Sonra onu diriltti.

Diriltilince şöyle sual etti:

“Ne kadar (ölü) kaldın?”

Sanki azıcık bir uyku ya da uyuklama yaşamış gibi bir hissiyatla cevapladı:

“Bir gün veya bir günden daha az kaldım.”

Allah onun bu cevabını düzeltti ve şöyle buyurdu:

“Hayır, yüz sene kaldın.”

Adam hayret içinde bakakaldı. Bir günlük bir zaman geçtiği düşüncesi ile doluyken duyduğu yüzyıl onu şaşırttı. Nasıl olur diyemeden Allah şöyle buyurdu:

“Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış.”

Yiyecek ve içeceklerine baktı. Yaşadığı şaşkınlık devam etti.

Yiyecek ve içecekleri bıraktığı gibi tazeceydi.

Yüce Allah ondaki hayreti artıracak bir meseleye daha dikkat çekti:

“Bir de eşeğine bak!”

Eşeğine baktı. Kemikler öylece duruyordu.

Allah Teâlâ onun kafasındaki soruya bütün aleme ibret olsun diye böyle bir cevap verdi: Eşeğin kemikleri ete büründü, canlı kanlı bir eşek olup canlanıverdi.

Bu ıssız yerdeki adam olup bitene ibret nazarıyla baktı.

Sınanma öyküsünü yaşadı.

İnkâr etmedi.

Olmaz böyle bir şey demedi.

“Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” (Bakara, 2/259)

Sınandığı konuda sınavı geçti. Allah'ın gücünün nelere kadir olduğunu anladı.

***

Allah insanın yeniden nasıl diriltileceğini gösterdi. Bir ibret olarak yaşattı.

İbret almak gerek, ibret gözüyle bakmak gerek.

İbret ile okuyan, dinleyen, öğrenen ve yaşayanlar dünya sınanmasından başarıyla çıkacak.

Allah nice viran yerleri yeşertecek, yeniden diriltecek, nice insanların istifadesine sunacak, nicelerine ibret alması için örnek gösterecek.

İbret alanlar alacak; kurtulacak.

İbret almayanlar; önceki kaybedenler gibi kaybedecek.

Hangi zamanda yaşadığının hiç önemi yok. Kıyamete kadar bu böylece devam edip gidecek…

“Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: Hayır yüzyıl kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler (in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.” (Bakara, 2/259)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.