Duran Çetin
Elveda hayat
Gafil gezme şaşkın bir gün ölürsün,
Dünya kadar malın olsa ne fayda
Söyleyen dillerin söylemez olur
Bülbül gibi dilin olsa ne fayda.
Kul Himmet
Bir dedem vardı hayat dolu, öldü. Hayatın alavere ve dalaverelerine kapalı bir yaşam sürdü. Ticaret yaptı, aldatmadı ama aldatıldı. Aldatıldığı için gocunmadı, bildiği yolda devam etti, inandığı gibi yaşamayı sürdürdü. Beni çok severdi tabii çocukları da. Çocukları sevindirmek onun için vazgeçilmezlerdendi. Bir çocuğun gönlünü almak için cebindeki parayı harcamaktan/vermekten çekinmezdi, çekinmedi. Nice muhtaçların gönlüne yol buldu. Nicelerinin eşyasına bekçilik, nicelerinin derdine merhem oldu. Çocukları için iyi insan olsunlar diye çabaladı durdu. Bir hastalığa yakalandı, sabretti. Gevrek ve içe dokunan sesiyle “elhamdülillah” demekten geri durmadı. Bana Kur’an okumayı sevdirdi. Kur’an okumayı sevdiren adam oldu. Öldü. Daha doğrusu dünyalık hissesine ayrılan nefes sayısını tamamladı. Gerçeklere uyanıktı. Gerçeklerin farkında olarak gerçek dünyaya gitti.
Unutmadım. Unutmuyorum. Unutamıyorum. Yaptığı güzellikler zihnimde terütaze bir şekilde duruyor. Onun namaz kılışını, Kur’an okuyuşunu, sohbetini, hayatın geçici olduğu gerçeğini dile getirirken bir denizi andıran yüz hattının dalgalanışını…
Ninem vardı, sessiz bir şekilde yaşadı. Kimseyi kırmadı, gönül yıkacak her şeyden uzak durdu. En zor zamanımda beni evinde barındırdı da liseyi bitirmeme vesile oldu. Ama bir gün bile bana mırın kırın etmedi. Yüzünü ekşitmedi, beni incitecek bir bakışı dahi olmadı. Kendi halinde tahsisli zamanını tüketti de gitti. “Elveda hayat” dedi de gitti. Bir şey sebep oldu, adına hastalık denen bir şey. Sol tarafı felç oldu ama o bundan usanç duyduğunu gösterecek bir söz dahi söylemedi. Bir gün ölüm haberi geldi. Cenazesine zar zor yetiştim…
Bir haber geldi. Telefonun diğer ucunda babam vardı. Annen hasta çabuk gel, diyordu. Gittim, hastaneye götürdüm, bir daha yaşadığı köyüne geri dönemedi. Dünyanın en iyi kadını, bu dünyaya son kez bakıp gitti. Olgunluğu, insanlığı, anlayışı, hak hukuk gözetmesi, kapıya gelen hiç kimseyi boş çevirmemesi, ağırbaşlı davranışı, inancı ve ibadetiyle gıpta edilecek bir hayatın içinden “elveda hayat” cümlesinin gereğini yerine getirdi ve cennete gitti. Üzerime titredi, koruyup kolladı, iyi insan olalım, diye didindi durdu. Sevildi, sevdirdi kendini. Allah iyi kullarını sevdirirdi…
Ele avuca sığmaz insanlar geldi geçti bu dünyadan, gelip geçmeye devam edecek. Bütün ülkenin tanıdığı insanlar veda etti bu hayata. Dünyanın tanıdığı, bildiği, sevdiği ya da nefretle baktığı niceleri de gitti. Bir dağın başında yaşayan, kimseye bulaşmayan, kendi halinde zamanını tüketen insanlar da öldü; fabrikası olanlar da... Çok fakirler de malının sayısını bilmeyenler de… Kimisi çocukken, kimisi daha hayatının baharındayken, kimisi gençken, kimisi de olgunluğa adım atmışken gitti. Sonuçta gitti. Vedalaştı dünyayla, dünyalıklarla. Açlık korkusuyla sarsılan da oldu, nimetin içinde yüzerken farkında olmadan isyan edenler de… Allah'ın nimetlerinden en küçüğüne şükredenler olduğu gibi doyumsuzluk denizinde boğulup gidenler de oldu. Rahmetli babam, “Bu dünyadan bir kibrit çöpü bile götüremezsin.” derdi. Götüremezsin işte, hiçbir şey, maddi değeri olan tek bir şey bile…
“Kefenin cebi yok!” söylenmesi kolay bir cümle ama kabullenilmesi en zor cümlelerden biri. Kefenin cebi yok ki dünyada biriktirdiklerini götüresin. Götüremezsin. Götüremeyeceksin. Karun kim bilir misin?
Elbette bilirsin: Gelmiş geçmiş en zengin insan. Karun kadar malın olsa ne fayda?
Çoğu zaman dinlediğimde etkilendiğim türkü formunda söylenen, sözleri Kul Himmet’e ait bir deyiş var:
Kul himmet üstadım gelse otursa,
Hakkın kelamını dile getirse
Dünya benim değil zapta geçirse
Karun kadar malın olsa ne fayda.
Hepsi bu kadar.
Hepsi buraya kadar...
Sonrası dünyalık hayatın biter de gidersin. Giderken götüreceklerin çok önemli. En değerli olan şey ne? Götürebileceğin, görünmeyen heybeni görünmeyen sevaplarla dolduracağın yol azığında neler var? Bir şeyler varsa ne mutlu sana! Ya yoksa? İşte o zaman yandı gülüm keten helva! Yani fırsatı kaçırmışsın demektir. Geri dönüp telafi etme imkânın ortadan kalkmış demek. Kaçırmamak gerek bu fırsatı çünkü telafisi yok bunun. Gözlerin görürken, kulağın işitip dururken, aklını kullanma imkânının elindeyken, iradenin sahibiyken her türlü nefsani hayata esaslı bir “dur”, çekebilmelisin/diyebilmelisin.
"Her nefis ölümü tadacaktır."
Bu ayet Kur’an’da üç surede geçmektedir; Âl-i İmran, 3/185; Enbiyâ, 21/35; Ankebut, 29/57.
Bu ayetlerde "nefis", insanın ruhunu ifade etmektedir. Çünkü insan bedeni ölür ama ruh ölmez. Ruh beden evininin misafiri konumundadır. Ev yıkıldığında misafir de kendine başka bir yer bulur. İşte bu, “elveda dünya” demektir. Bundan sonrası ise ruhlar âlemidir. Ölüm, ruhun bedenden ayrılmasıdır.
Bu gerçeklik, bize bir açıdan insanı insan yapan unsurun, insanın bedeni değil ruhu olduğu gerçeğini haykırır. Bu anlamda ölen, bedendir; ruh ise devamlıdır, ölümü tadandır. Zaten ölüm denen şey ruhun bedenden ayrılmasından ibaret değil midir? Artık yeni bir mekâna taşınan ruh yaşamaya devam eder…
Geldik gidiyoruz. İman, amel ve ahlak üzere yaşanacak bir hayatın istenen, özlenen, kazandıran bir hayat olduğu gerçeğini bütün hücrelerimize kadar hissetmeden ölümün azametini anlamamız zor olur. Gerçek âleme giderken yol arkadaşlarımız ve yol azığımız konusunu benimseyen biri olarak yolculuk devam etmelidir.
Sona doğru giderken yapılacak olanlar bellidir. Bütün hayatımızın mihenk noktası bu olmalıdır. Bu düşünceyle yapılan yolculuk sona ermeden önce kazanımlarımızla sona doğru gideriz.
Bu yol çok da karmaşık değil aslında. Doğum, emekleme, çocukluk, gençlik, olgunluk ve yaşlılık. Sorumlu olma dönemiyle birlikte hayatımızın ana fikrini oluşturmaya katkı sağlayacak söz de peygamber sözüdür:
“Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder: Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner, yaptığı işler (ameli) kendisiyle birlikte kalır.” (Buhari, Rikak 42; Müslim, Zühd 5)
Son:
Yapıp ettikleri güzelse, ne güzel denebilecek bir ahiret hayatı içinde mesut ve bahtiyarlardan olma fırsatı bizi bekler.
Yok değilse işimiz hiç de kolay değil.
“Kimler de kötü amel getirirse, yüzüstü ateşe atılırlar. (Onlara), “Ancak yaptıklarınızın karşılığını görüyorsunuz” (denir.)” (Neml, 27/90)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.