Duran Çetin
Bazen diyorum
Bazen diyorum.
Keşke diye başlayıp arkasını getirmede zorlandığım cümlelere yelteniyorum. Ama nafile…
Bazen boğazımda düğümleniyor, bazen ne dediğimi ben de anlamıyorum.
Bakıyorum.
Baktıkça derin düşüncelere dalıyorum. Derin düşüncelerden sığ bir liman bulmak için kendi kendimi hırpalayıp duruyorum.
Günahlar doldurmuş her bir yanı.
Yapılanların günah olduğunu bilen mi yok, aldırış edilmiyor mu artık bilemiyorum.
Bilemediğim sadece bu değil elbette.
Azgınlıklar çoğalmış.
Her yer azgın insanlarla dolu.
Kendine verileni beğenmeyen azgınlar.
Verileni az bulan azgınlar.
Allah'ı yok sayan azgınlar.
Herkesten iyi düşündüğünü, herkese yetecek kadar fikri olduğunu düşünen azgınlar.
Azgınlıklar zirvede...
İnsanlar;
Bazen yaptıklarıyla azgınlaşıyor.
Bazen düşünceleriyle azıp şımarıyor.
Bazen beğenmezlik içinde kaybolurken azgınlık pençesini ona buna savuruyor.
Bir başkasının kendisini uyarmasına/hakkı söylenmesine tahammül edemiyor.
Edemez çünkü ondan başka ‘iyi’ yok.
Ondan başka zengin, ondan başka akıllı, ondan başka güzel bir örnek yok. Yok yani…
Hep o var. Hep o olmalı.
Zaten bu duygular onu şımarttı.
Şımardıkça sınır tanımaz oldu.
Konulan sınırlar aşılınca da azgın biri olup çıktı…
İşte o dönemi yaşıyoruz.
İşte tam da orda duruyoruz…
Yokluk içindekiler varlıklı insanlar bakarak azgın düşünlere kapıldılar.
Fakirlikle imtihan edilenler, ‘benim neden yok’ diyerek isyan içinde azdı da azdı…
Refah içinde yaşayanların azgınlaşmış, gem vurulamaz ihtiraslarıyla doldu dünya.
Mal varlığı iyi olanlar, başkalarının yaşamasına gerek kalmadığını düşünerek azdı da azdı...
Bu şımarık, varlık içindeyken olması gerekeni yapmadı. Bazen insanlığını unuttu. Bazen insanlardan utandı da kendini farklı saydı. Farklı bir yere konuşlandırdı…
Bazen diyorum.
Bu rahatlık neden?
Bu refah insanı neden mutlu etmiyor?
Neden doyumsuzluğa doymuyor?
Doymayan insandan nereye kaçmalı?
Bezen diyorum.
Bütün bu olup bitenler/dünyalıklar senin mi yoksa Allah'a mı ait?
Bütün kazandığını sandığın şeyler sana verilmiş nimet değil mi?
Mesuliyetlerini unutanlar mesuliyeti de unuttu mu?
Unuttu.
Hem de uzun zamandır unuttu.
Allah rahmet gönderdi önemsemedi.
Allah yerden bitirdiklerini insana nimet olarak verdi ama insan kendisinin bitirdiğini düşündü.
Dünyalık verdi.
Mal verdi.
Evlat verdi.
Etkileme gücü verdi.
Çevresini etkileme gücünü kullandı.
İşte böyle yaptı. Her şeyi ve hepsini kendine mâl etti.
Allah'ın öğrettiğini unuttu.
Yakını öldü ibret almadı.
Etrafındaki vazgeçilmez insanlar birer ikişer gitti, sıranın kendine geleceğini düşünmedi. Aksine kendisine hiçbir zaman sıra gelmeyecek sandı.
Allah onlar için her şeyin kapısını açtı. Onlar nefislerine tabi oldular da nefislerinin yolunu yol edindiler. Nefislerine uyup diğer varlıkları yok saydılar. Şeytanlarıyla baş başa kalıp şeytanın vesvesesi ile gerçeği anlamak için bir çaba göstermediler.
Bazen diyorum.
Varlıkla şımaranların hali ne olacak?
Dünya lezzetleri onun her bir yerini/her bir yönünü sarmaladığında gerçeği nasıl anlayacak?
Bolluk içinde doyumsuz bir düşünceyle yürüyüşü nereye kadar uzanacak?
Allah'a karşı olan görevleri yapmadılar.
Kulluk bilinci de neymiş diyerek başkalarının isteklerine tabi oldular…
Bunlar göz göre göre oluyor.
İnsan neler yaptığını görüyor ama farkına varmıyor.
Bazen diyorum.
Bunları hiç görmeseydim.
Bunları yaşamasaydım.
Şahitlik de etmeseydim.
Kendi nefsime kul olmasaydım.
Kendi başına yaşayan biri olsaydım.
Bir garip.
Arayanı soranı olmayanlardan.
Kimsenin umurunda olmayan biri.
Tek başına.
Kimsesiz.
Muhtaç.
Muhtaçlığımın farkına varsaydım.
Kimden isteyeceğini bilen biri olarak insanların dalaverelerinden uzakta ve sadece Allah'a yakın…
Öylesine.
Öylece.
Kul olarak.
Kulluğun farkında biri.
Tek dostum o olsa.
Allah'tan başka dostum da olmasa.
Seyretsem dünyayı bir pencere ardından. Gördüklerimle sarsılsam. Sarsılarak imanımı tazelesem.
Bazen diyorum.
Tanınmasam.
Tanınmış biri olmaktansa yalnızlık içinde iç yolculuğumu tamamlasam.
Kaçınılmaz sona doğru yürürken imanımla yücelsem.
Yücelere ulaşmanın yoluna düşsem ve duraksamadan yürüsem.
Kimse bilmese beni. Baksam insanların koşuşturmacalarına, öylesine.
Dünyaya kul olanlara, dünyalıkları meziyet sayanlara, her şey kendisinin olsun isteyenlerin kurduğu tuzaklara baksam.
Baksam ve gülsem.
Boşa kürek çekenlere gülsem.
Kendilerini bulunmaz sananlara gülsem.
Kendileri olmayınca dünyanın olmayacağını, bir şeylerin eksik kalacağını diyenlere gülsem…
Sonra bana da gülenlerin olacağını bilerek onlara da gülsem.
Dünyanın arkasından gülsem/gülebilsem.
Ben koştum ama onu yakalayamadım. O gitti ben kovaladım. Ama elimde kocaman bir hiç kaldı. Sadece bir hiç…
Ben hiç oldum desem ve gülsem…
Ölüme yürüyüşümü görsem. Farkına vararak yürüsem. Yürüdükçe daha çak eksiğim olduğunu bilsem. Bu eksiklikleri tamamlamak için Allah'a daha yakın olsam. Ona yakınlık ile yolculuğumu sürdürsem…
Bazen diyorum.
İşte geldik ve gidiyoruz.
Bilenler bilir gidilecek yeri.
Bilmeyenlerden olmasam.
Gidilecek yerde dünyalıların ulaşmayı istediği zirveye ulaşsam.
Allah’ım bunu bana nasip etse.
Bir köşk verse cennetinde.
Bazen diyorum.
Nimetin bolluğu da imtihan.
Yokluğu da imtihan. Azlığı da imtihan…
Madem imtihandayız.
Dikkat etmek lazım. Sınandığımızı unutmadan.
Bazıları yokluk ile sınanır.
Bazıları azlık ile.
Bazıları da bolluk içinde sınanır da azdıkça azgınlaşır.
Bazen diyorum.
İşte tam da bunu diyorum:
“Elinizden çıkana üzülüp ümitsizliğe düşmeyesiniz ve Allah'ın size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız.” (Hadid, 57/23)
Bazen diyorum.
Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler. (Enam, 6/44)
Öncekilerin bir kısmı kendilerine gönderilen peygamberlere, peygamberlerin getirdiklerine inanmadılar. Reddederek kendi akıllarının kendilerine yeteceğini sandılar. Akıllarıyla hareket ettiklerini düşünerek akılsızlıklarıyla azgınlaştılar…
Onların bu halleri devam ettikçe Allah onlara çeşitli darlık ve musibetler verdi; fakat onlar yine inanmadılar. Yine Allah'ın yoluna girmediler. Onun hükümlerini yok saydılar.
Bazen de Cenab-ı Allah, bol rızık ve nimetler verdi. Nimetin içine gömüldüler. Nimetin gerçek sahibine şükredecekleri yerde zevk ve sefaya daldılar. O’nu unutup şehvetlerine teslim oldular. Nimeti vereni yok sayıp nefislerinin peşinden gittiler. İşte böyle tam bir sarhoşluk ve dalgınlık anında Allah onları yakaladı da neye uğradıklarını bilemediler.
Ne yapacaklarını bilemediler, düşünemediler, bir yol bulamadılar…
Helak olup gittiler.
İşte bazen diyorum.
Onların yaşadıkları sınanmaktı.
Biz de sınanıyoruz.
Aman dikkat diyorum; onların yaptıkları gibi yapmayalım.
Nimeti ve vereni bilelim.
Onlar gibi sonumuz helak olmasın.
Bazen diyorum…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.