Duran Çetin
Ateş Harlandı
Mevlana “Hamdım, piştim, yandım.” der.
Üç aşamada somut âlemden mana âlemine geçişin sırrını fısıldarcasına yol gösteriyor, uyarıyor; dikkatli ol, diyor ve dünya yolculuğunun evrelerini sıralayıveriyor. Hamlık, insanı beklenenden uzaklaştırır. İstenenden yüz çevirtir, yorgunluğuna yorgunluk ekler.
Bir işi ilk defa yapan insanların fiziki olarak yıpranmasına “hamladı” denir, hamlıktan denir, denir de denir. Zorlansa da işi yapmaya devam ederse, vücut zorluğu yok sayar. Duyumsamaz ve sıradan bir iş gibi kabul eder. Yaptığı iş sıradanlaşır. Hamlığın ilk evresini başarıyla tamamlayıp yeni bir boyuta geçmeyi hak kazanmıştır ama her evrenin kendine has sorumlulukları ve ödevleri vardır. Mesuliyet duygusunu pekiştirme adına iç yolculuk da dâhil birçok yol ve yöntem dener. İç seslerinin itirazını bile yok sayar ve işini aşkla yapma yoluna düşer. Hamlık nedir bilmez, hamlamaz…
Pişme vaktidir artık. Nice badireler aşacak, nice çukurlara düşecek; göl, deniz ve okyanuslarda kulaç atacak. Gülecek, ağlayacak; en önemlisi gülerken için için ağlayacak. Görecek ayan beyan lakin sükût edecek.
Hamlıktan kurtulmak, pişmek ve içteki ateşi harlamak, dıştaki engellerle mücadelede yılmadan yola devam etmek; insanın Yaradan’a ulaşmak için dünya hayatında verdiği mücadeleyi betimlemektir.
Yol, yürek fethi yoludur.
Yol, yüreğin muhtaç olduğu gerçek sahibiyle bağ kurmaktır.
Bu bağ; nefsi köreltmekten geçer, yürekleri aşkla doldurmaktan geçer, zihinlere hakikat yolculuğuna dayanacak gücü kazımaktan geçer. Nefislerimiz yok mu, işte bizi biz yapmaktan uzak tutar ve hamlıktan kurtulmanın hiçbir anlamı olmadığı vesvesesini üfler kulaklarımıza, gönüllerimize, zihinlerimize… Hâlbuki nefsin kendini korumaya almasıdır bu. Ben ve benlik havuzunu hamlık suyuyla doldurmak ve buna en lezzetli su muamelesi yapmakla kalmayıp bir zemzem olduğu yanılgısıyla pişme yolunun önüne set/engel olmaktan başka bir şey değildir. Bu çabaların beyhude bir uğraş olarak kalması istenirse yapılacak şey bellidir: “Ben” baskısının karşısında yanmaya aday olma düşüncesini pekiştirmek gerekir.
Kendini Yaradan’a adamak gibi ulvi bir davanın neferi olmak için mangal gibi yürek olmalı. Bu uğurda nefislerini köreltmekle yetinmeden mutlak varlığa ulaşma gayesinde koşmalı. Bu koşu onu sona doğru götürecek, sonunda her şeyin Allah tarafında yaratıldığı gerçeğiyle ilahi aşkın harlayacağı gönüllerin fenafillah[1] derecesine ulaşmasıyla pişmek kavramını içinde bir yerde barınmaya başlayacaktır.
İşte bu dereceye ulaşma çabasının yoludur hamken yanmak ve sonunda olgunluğa erişme anlamına gelen pişmek.
Bu yol zor, yolcusunun işi daha da zor.
Bu yol alış ferdî olmamalıdır. Çevremizde, yakınlarımızda ve ailemizde bu yoldan çok uzakta bir hayat yaşanıyor. Herkes kendi derdine düşmüş, kendi çıkarının dışında bir beklentisi kalmamış, helal haram gözetmeden gününü gün etme derdinde ve bu ortamda ben böyle bir yolu yürüme çabasındaysam durup düşünmem ve yeniden düşünmem gerekiyor. Toplum hızla uçurama doğru gidiyor. Onların bu uçurumdan yuvarlanmaması için bir şey yapmam gerekiyor. Bir şey hatta birçok şey yapmak görev haline gelmiş durumda. Hamlık yapıp “bana ne” diyemem. Çünkü bugün onu yakıp kül eden şey yarın beni, benim bir yakınımı hatta aileyi yakıp yok edebilir. Küllerini bile bulamayacak kadar savrulabilir.
Ben bu durumu bir film izler gibi takip edemem, etmemeliyim. Kenardan aval aval bakanlardan olmamalıyım. Bunu yapanların çoğu ham olmayanlardan, olgun olduklarını göstermek için kırk türlü takla atanlardandır. Her türlü dalavereyi çevirenler de var. Hatta bu toplumun en akıllısı olduğunu söylemekten de geri durmazlar. Bunlar, sözde aklıselim olanlar.
Ey aklıselim[2] olanlar! Bu söz kedime, bu söz eşime ve çocuklarıma hatta dostlarıma; bu uçurum yolculuğuna engel olamıyorsak, takoz da mı olamıyoruz? Pişmeden yanmaya koşanların yok oluşlarını, benliklerinin yok oluş hızını azaltmak için bir çabamız olmalı, haydi bir çabamız olmadı, daha kolayı olan zihinde bir kerih görme ivmesi de mi oluşturamıyoruz? Bunu yapabiliriz. Yapmalıyız. Bu yok oluşu, bu ateşe koşuşu yavaşlatmalıyız.
Şu gerçeği unutmamak gerek. Komşuyu yakan ateş seni de yakar; sen kendini kurtarsan, çocuğunu, torununu yakar. Bu ülkenin güzel insanlarının geleceğini yakar. Kör duman içinde kalmış bir toplumun geleceğini düşünmek hayalden öteye geçemez…
O vakit öze dönmeli, hamlıktan kurtulup pişmeli ve yandıkça yanmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.