Saime Nazlı Kuru
Saygısızlığa Dur Diyen Kadınlar
Boşanmış ya da evli, her kadın saygı görmeyi hak eder.
Boşanmış bir kadın olmanın en zor yanı çoğu zaman geçmiş değil, toplumun merakıdır.
Evliliği bitmiş bir kadına sıkça sorulur:
“Eşinden ayrı mı yaşıyorsun?”
“Boşandın mı gerçekten?”
“Niye ayrıldınız peki?”
Sanki bir kadın hâlâ evliyse saygı görmek zorunda, ama boşanmışsa sorgulanmak mecburiyetindeymiş gibi.
Bu soruların alt metni bellidir:
“Artık bir erkeğin himayesinde değilsin, öyleyse sınırların da yoktur.”
Ve işte tam burada, cüret başlar.
Bazı kişiler, kadının medeni hâlini kendi rahat davranışlarını meşrulaştırmak için bahane eder.
Evliliği bitmiş bir kadına imalı sözler söylemek, uygunsuz mesajlar atmak veya “yalnızsındır şimdi” diyerek lafa girmek…
Oysa bir kadının yalnızlığı, kimsenin saygısızlığını meşrulaştırmaz.
Peki kadın ne yapsın?
Sokakta yürüyemeyecek mi?
Bir işe girse, rahatsız edici bakışlar veya sözlerle karşılaşmak zorunda.
Arkadaşlarıyla dışarı çıksa, masaya yaklaşan birinin uygunsuz tavırlarını savuşturmak zorunda.
Bir iş görüşmesine gitse, iş teklifinin önüne geçen gereksiz ve sınır aşan önerilerle uğraşmak zorunda.
İşyerinde tacizler, boş ve anlamsız mesajlar, sürekli sınır tanımayan davranışlar…
Kadınlar artık saygısızlığa karşı direnmeyi öğreniyor.
Üstelik bu hadsizliğin sahipleri, evde son derece ahlaklı ve namuslu gibi görünürler; çünkü kendi sınır tanımazlıklarını bilirler.
Ama dışarıda kadınlara karşı hadsizlik gösterir, evlerine bile göstermedikleri saygıyı “güya” sunmaya çalışırlar.
Kendi korkuları, onları hem hadsiz hem de iki yüzlü yapar.
Ve bir noktada insan sormadan edemiyor:
Siz kendinize sahip çıkamıyorsunuz diye başka insanların başını belaya sokmak zorunda mısınız?
İlla toplumda bir kaos yaratmak zorunda mısınız?
Kendini kontrol edemeyen, sorumluluk alamayan birinin özgürlüğü, başkasının sınırını ihlal etmeye kadar varamaz.
Bu kişiler, kadının arkasındaki ailesini, dostlarını veya hayata direncini bilmeden “sahipsiz” gibi davranırlar.
Oysa boşanmış bir kadın sahipsiz değildir — hayatını ve kararlarını kendi iradesiyle sürdürür.
Ve aslında bu hayatta hiç kimse sahipsiz değildir. Devlet bile, vatandaşına zarar gelirse önce “benim vatandaşım” der; en yakınları bile zarar verse onu korur.
Bunlar tabi ki istisnai durumlar, fakat çoğunlukla aklı başında insanlar gözünü kırpmadan sevdiklerini dış etkenlerden korur.
Bir de toplum olarak çoğumuz Müslümanız; dışarıda “Allah’tan korkuyorum” diyenler, başkalarına dini akıl vermeye kalkanlar… Peki kendi davranışlarınızda, sınır tanımazlığınızda ve hadsizliklerinizde Allah korkusu nerede?
Cuma namazlarına gitmekle iş bitmiyor; önemli olan davranışlarınızda, başkalarına ve özellikle kadınlara karşı gösterdiğiniz saygıda Allah korkusunu yaşamak.
Unutmayalım:
Ataerkil bir toplumda yaşıyoruz.
Ve bunun sonuçlarını her gün televizyonlarda, gazetelerde görebiliyoruz — tacizlerde, şiddet olaylarında ve toplumsal sorunlarda.
Kadının yaşam hakkını ve sınırlarını tanımayan zihniyet, aslında tüm toplumu etkiler.
Ama memlekette ne kadar saygısız varsa, bir o kadar da ailesine, dostuna, sevdiğine sahip çıkan insanlar da var.
Ve işte bu nedenle, toplum hâlâ umut taşıyor.
Neyin ne olduğunu bilmeden, nereye yürüdüğünü anlamadan; bir kadına, bir insana saygısızlık etmek…
İşte esas terbiyesizlik budur.
Bir kadının evliliği biter, ama onuru bitmez.
Ve belki de artık kim evli, kim boşanmış diye sormak yerine;
kim saygılı, kim değil diye sormanın zamanı gelmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.