Sanal Dünyada Gerçek Olanı Aramak-2

Tabi ki George Orwell’in 1984 romanındaki distopyayı ta 1984 yılında okumuş biri olarak bazen sanal alemde el freni çekik vaziyette sörf yapmakta herkes için yarar var. Akıllı telefona gelen onca bildirime göz atmaya, onca lüzumlu lüzumsuz videoya vakit ayırmaya, profil düzeltmeye yönelik zaman harcamanın mahzurlarını bende kabul ediyorum. Buna rağmen herkes çevrimiçi artık, uygulama üzerinden maaşını alan, e-devletten bildirim gönderilen, borç ödemesini yapan, hastane randevusu ayarlayan, radyo dinleyip, TV seyreden, arabada navigasyonla şehir dolaşan, Youtube izleyen inanlar haline geldik. Baba kız, anne oğul müzik becerisini yayınlayan sade vatandaşlar her sosyal mecrada karşımıza çıkıyor.

Üniversite kürsüsü veya vaaz kürsüsü kendine yetmeyen akademik insanlar veya teoloji ilminde derin hocalar birde sanal kürsüde ahkam kesiyor. Öyle bir zamandayız ki herkesi birbirine bağlayan bu internetin fazileti ve artık telefon ötesi bütünleşik bir iletişim aracı bir mütemmim cüz olarak hayatımızda işlev taşıyor. Ayrıca telefonun markasının ve modelinin bir prestij ve gösteriş aleti olarak birçok kişinin cebinde yer ettiğini söylemeye bilmem gerek var mı? Her işte olduğu gibi birde statü göstergesi ve benim telefonum seninkini döver misali marka ve model olarak gösteriş unsuru işlevi de var.

Cep telefonu artık sadece seyyar ve mobil konuşma aracı olmaktan çok kendinden önceki tüm medya unsurlarını bir araya toplayan dijital bir aygıt haline geldi. Radyo, TV, video çekim ve oynatma, fotoğraf makinesi, teyp ve kaset kullanma, bilgisayarda yazı yazma, sunum/slayt oluşturma, ortama yayın yapma gibi temel medyatik işlemleri barındırıyor. Cep telefonu artık bileşik teknolojik aygıt ve avuç içine sığan taşınabilir bir bilgisayar demek. İlk bilgisayarın geniş bir oda dolusu harddisk olduğunu düşünürsek radyolarda devrim yapan transistör gibi çipler ve yazılımlar sayesinde her şey bir uzun sigara paketi ebadına sığdırıldı.

Teknolojiyi kötüleyen veya felaket tellallığı yaparak vakti zamanında sinema/TV/video/renkli TV/FM radyo/ Uydu/ bilgisayar için ahlakımız bozuluyor, gençlik elden gidiyor diye felaket tellallığı yapanlar şimdi de internet için de aynı alarmı dile getiriyorlar. Ama bunu da eleştirdikleri interneti, bilgisayarı, televizyonu, cep telefonunu, YouTube'u, Tiktok'u vb. kullanarak yani bu mecrayı aynı zamanda çoğaltarak ve yaygınlaştırmak gibi bir çelişkiye düşerek yapıyorlar. Üstelik bu çevreler eleştirdikleri mecraların hepsinde yer tutmaya ve rating almaya gayret ediyorlar.

İnternet sayesinde insanlar bende varım, buradayım diyerek normal hayatta, işyerinde, kültürel ortamlarda yeterince var olup, dikkate alınıp ve parmak kaldırıp sohbete iştirak edemediklerinin acısını çıkarıyorlar. Normal hayatta toplumsal kesit, klik farklılığı, alay edilme, küçümsenme, aforoz edilme endişesi ile konuşamıyor ise yine söz meclisten dışarı bazı insanlar sosyal mecrada atıp tutmaya, klavyeşörlüğe pek meraklı oluyor. Sanki herkes kaybedenler kulübü üyesi, vefasızlığa uğramış, dışlanmış, kıymeti bilinmemiş edasıyla çala klavye yazıyor ve paylaşıyor. Bir de mütefekkir edasıyla ahkam kesiyor ve sosyal medyada amiyane tabirle boş yapıyor.

İnternet demişken bedava değil tabi ki bilgisayar ve cep telefonları bir TV dizisinde çocuk kahramanın yıllar önce dediği gibi su yakmıyor. Kontör sıkıntısı ve anında biten kartları da unutmadık. GSM şirketleri pahalı internet satmaya ve onca eleştiriye rağmen piyasada kartel olmaya devam ediyor. Ev içi wifi internet bağlantısı ve ortalama dört kişilik bir ailede 10-20 gigabaytlık internet bağlantısının fatura toplamı aylık asgari 2/3 bin Tl ise hane başına yıllık faturayı siz hesaplayın değil mi? Bu yüzden tüm kamusal ortamlarda, parklarda, ulaşım araçlarında ve sosyal donatılarda amme yararına bedava wifi noktaları oluşturulması ve internetin ivedilikle ucuzlatılması, hatta bilgiye erişimin demokratikleştirilmesi açısından sübvanse edilmesi ve hızının da adam akıllı artırılması lazım. Ayrı bir parantez olduğu için burada bırakayım.

Dikkate alınmak isteyen insanlar için sosyal mecralar yararlı denilebilir. Medya okuryazarlığı iyi bir şey ve kitap, gazete, PDF metin vs. okumaya mesafeli, araştırmaya uzak kişiler içinde hap bilgilerin faydası var. Ama eskiden gazetede gördüm, okudum söylemi gibi internette şu bilgiyi gördüm izahı/mazereti bir olgunluk, bir bilgi düzeyine, ilim irfan sahibi olmaya ve kültürlü insan olmaya yetmiyor. O başka bir var oluş, başka bir emek ve tefekkür seviyesine dayanır. Bunun için diploma, tecrübe, kültür ve sohbet meclislerine devam, alternatifli okuma, sohbet, seminer, konferansa katılma hatta bunları fiilen yapabilmek gerekir. Yüzeysel, klişe, hışır bilgilerle ve malumatfuruşluk yaparak bir yere normal hayatta da sanal alemde de varılmaz. Bilgi ve deneyimler harmanlanarak ve belirli bir zaman geçtikten sonra kıvamına ulaşan bir irfan ile ve olgunluk isteyen bir var oluş gerekir.

Bu bağlamda Mevlevi dergahına gelen bir derviş adayı 1001 gün yani yaklaşık 3 yıl eğitimden geçtikten sonra derviş olabiliyordu. Derviş kelime anlamı olarak kapı eşiği demek. Adeta insanlar üzerimden geçip erdemli insanlar olsun diye tevazu, olgunluk, erdem ve hiçliğe talip olmaktır. Yunus Emre buğday mı? himmet mi? İstersin sorusuyla muhatap olmuştu. Himmet ufku ile örnek insan haline dönüştü. Pir Sultan Abdal ise dergâha gelirken bu tekâmül çizgisine talip olarak insan olmaya geldim demişti. 20.yüzyıl düşünürlerinden Erich Fromm ise insanın nesnelere, insanlara, kariyer ve şöhret sahibi olmak gibi biriktirmelerle var olması değil, insanın kendini gerçekleştirmesi durumunu 'olmak' olarak nitelendirmiştir.

Bir diğer ikaz ise Kur'an'ı Kerimden geliyor. Diğer insanları bilmem ama Müslümanlar yüzyıllar öncesinden yüz yüze, doğal ve organik iletişimin esas olduğu günlerden bu yana iletişimde ilahi bir prensibe gönül vermişlerdir. Bugünlerde sık karşı karşıya olduğumuz insanlar arasında karışıklığa yol açan, fesat kazanı kaynatan, karmaşaya, dedikoduya, haset etmeye, ötekileştirmeye, cepheleşmeye, nifaka yol açan ve ortalıkta dolaşan sözlere, yazılara ve bunları taşıyan kimselerden uzak durmak İslam toplumlarının temel prensibidir.

Kuranı Kerimde Hucurat suresinde belirli/ belirsiz şüpheli kaynaklardan gelen bilgilere dikkat edin, itibar etmeyin, eğrisini/doğrusunu araştırın diyen ayeti kerimeye muttali olan, iman eden, duyan ve öğrenen bir Müslümanın yeryüzündeki diğer tüm insanlardan bu konuda daha fazla hassas ve farkındalık içinde olması gerekmez mi? Hucurat suresi 6.ayette: "Ey imân etmiş olanlar! Eğer size bir fâsık bir haber ile gelirse hemen onu tahkik ediniz." hükmü yeterince açık, lazım ve gerekli bir tavır ve duruş için yeterli değil mi? (T.C.Pamukkale Üniversitesi İslami İlimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Muhammet Sipahi Enes, Hucurat Suresi Bağlamında Ahlaki İlkeler, Denizli, 2023)

Okul müfredatında bir medya okuryazarlığı dersi varsa veya konulacak ise en başta vurgulanması gereken bir husus bu duyarlılık olmalıdır. Mesela cuma hutbelerinde objektif hakikatlerden ve halkın gündeminden uzak olarak işlenen birçok konu ve kamu kurumlarının halkla ilişkiler bürosu gibi konular işlenmektedir. Minberde imamın sadece cuma namazını eda için toplandık ve insanlar arası iletişimde en temel duyarlılık ayetini okuması ve başka bir şey de söylemeden Nahl suresi 90.ayet ile bitirmesi fevkalade güncel bir adım olmalıdır. Yeni bir dal olan internet fıkhı, sosyal mecralarda yazma ve paylaşma kuralları üzerine söylemde bulunmak İmam-ı Azam'ın tarif ettiği fıkıh ilminin hayatımıza ışık tutacak bir kuralı değil midir?

Diğer insanların Müslüman bir insanın elinden ve dilinden yani klavyesinden emin oldukları insan olması lazım değil mi? Mümin ve Müslüman birine dijital doğruluk sahibi olmak ve yalan ve yanlış bilgileri paylaşmaması reel kişilikleri yanı sıra sanal kişilikleri için de geçerli olması gerekmez mi? Kimliklerinin Mevlâna Celaleddin Rumi’nin altını çizdiği gibi ya göründüğün şekilde olmak veya olduğun gibi görünmek olması farz-ı ayın bir mükellefiyet değil mi? Buna özen gösteren bir rikkat, dikkat ve hassasiyet ile sosyal medyada var olmayı gerektirmez mi? Acizane kişisel kanaatim yalan yanlış bilgileri dağıtmak ayrıca önemli bir kusur ve kişisel defo olan kul hakkına tecavüz kategorisinde ele alınmalıdır. Oysa sosyal medya Hucurat suresi bağlamında insanların tanışma ve anlaşmasına vesile olması gereken bir ortam olmalıdır ve Müslümanlar bunu temsil etmelidir. Tabi aklıma hemen Mehmet Akif Ersoy’un “Müslümanlık nerde, bizden geçmiş insanlık bile” şiiri aklıma geliverdi. Allah encamımızı hayır eylesin. (https://islamansiklopedisi.org.tr/hucurat-suresi)

Üstelik bu yalan yanlış ve basit bilgileri dağıtan kişiye kibarca, kırmadan ve dökmeden kardeşim emin misiniz? Bak teyit almış, doğrusu bu dediğimde eyvallah haklısın yerine klasik savunma mekanizması ve inatlaşma devreye giriyor. İnsanlar bir alıngan oluyor demeyin gitsin. Yanlışı ve kusuru kimse sahiplenmez ya aynen o hesap tepki alıyorsunuz. Doğruyu göstermek bile kabahat oluyor. Başlıyorlar edebiyata: Güvendiğim yerden ve kişiden geldi, senin dediğin nereden doğru? İçeriği faydalı diye gönderdim, imza ve ait olduğu kişi yanlış ama bu denilen doğru değil mi? vs. DEVAM EDECEK...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.