Konya Ticaret Odası (KTO) Başkanı Selçuk Öztürk, gazetemize verdiği özel röportajda Türkiye'nin uyguladığı ekonomik modeli, Konya ekonomisinin durumunu ve son dönemlerde şehirde dillendirilen konkordato iddialarını değerlendirdi. Başkan Öztürk, Türkiye'de yaşanan ekonomik sıkıntıların temelinin 15 Temmuz 2016 tarihine dayandığını belirterek, "O dönemde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile birlikte çok radikal bir ekonomik politika değişikliğine gittik. 15 Temmuz 2016'da Merkez Bankası rezervlerimiz 150 milyar doların üzerine çıkmıştı ki bu, Türkiye ekonomisi için oldukça iyi bir rakamdı. Ancak, 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından Türkiye, zorlu bir sürece girdi.
Her ne kadar süreç siyasi olsa da, siyasal süreçlerin ekonomiye olumlu ya da olumsuz yansımaları olur. Darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve Rahip Brunson krizi yaşandı. Brunson kriziyle birlikte döviz kurları ani ve yüksek bir artış gösterdi. Türkiye'de kriz algısı genellikle döviz üzerinden değerlendirilir. O dönemde krizi aşmak için Merkez Bankası rezervlerini kullanmak zorunda kaldık. Yaşanan bu krizlere rağmen ekonominin ciddi şekilde etkilenmedi, çünkü Türkiye'nin büyüyen bir ekonomiye ve güçlü rezervlere sahip. Ancak içerden bir kayıp vardı, sadece bünyemiz bunu hissetmiyordu" dedi. Ekonomide toparlanma sinyallerinin başladığı bir dönemde ise pandemi sürecinin başladığını hatırlatan KTO Başkanı, "Pandemi sadece Türkiye'yi değil, tüm dünyayı etkiledi. O süreçte birçok alanda faaliyetlerimizi durdurmak zorunda kaldık" diye konuştu.
"TÜRKİYE'NİN DÜŞÜK FAİZ POLİTİKASI ENFLASYONU KONTROLDEN ÇIKARDI"
Öztürk, tüm dünyada enflasyonu kontrol altına almak için faizlerin artırıldığını ancak Türkiye'nin bu dönemde düşük faiz modelini benimsediğini belirtti. Başkan Öztürk, "Pandemi sürecinde Amerika Birleşik Devletleri, tarih boyunca bastığı paranın iki katını sadece pandemide bastı. Amerika Merkez Bankası, Rusya Merkez Bankası, Avrupa Birliği Merkez Bankası ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası bu süreçte para bastı ve halka dağıttı. Pandemi döneminde insanlar yalnızca zaruri ihtiyaçlarını karşıladı, bu da paranın birikmesine neden oldu. Pandemi sonrasında ise insanlar bir anda alışveriş yapmaya başladılar ve bu durum, Türkiye dahil tüm dünyada enflasyonun yükselmesine yol açtı. Dünya genelinde merkez bankalarının yüksek faiz politikalarıyla enflasyonu kontrol altına almaya çalıştı. Bütün dünya genel olarak yeni bir ekonomi modeline geçti. Faiz oranlarını artırarak kurları baskı altına aldılar ve ticareti yavaşlatarak enflasyonu kontrol etmeye çalıştılar. Ancak Türkiye bu dönemde yüksek faiz politikasına geçmek yerine düşük faiz politikasını tercih etti. Dünya enflasyonu baskılamaya çalışırken biz daha düşük faiz politikasıyla enflasyonu artırdık. Kur korumalı mevduat sistemini getirdik, ardından deprem ve EYT gibi büyük mali yükler ortaya çıktı. Bu da ekonomik zorlukları artırdı. Hazine yedekleri tükendi ve enflasyon yükselmeye devam ediyor" ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE RADİKAL BİR KARARLA YÜKSEK FAİZ, DÜŞÜK KUR POLİTİKASINA GEÇTİ"
Selçuk Öztürk, Türkiye'nin yaşanan ekonomik kriz sonrası radikal bir karar alarak yeni bir ekonomik modele geçtiğini açıkladı. Öztürk, enflasyonun yüksek olmasının en çok sabit gelirli vatandaşlara zarar verdiğini ve bu kesimin enflasyonun düşmesini savunması gerektiğini belirtti. Öztürk, "Yüksek enflasyon, ticarete küçükten başlayarak adım adım zarar verir. Türkiye, bu durumdan sonra ekonomi modelini değiştirdi ve düşük faiz modelinden çıkıp yüksek faiz, düşük kur politikasına geçti. Bu, çok radikal bir değişiklik. Mehmet Şimşek bu dönüşümü başlattı. Avrupa, pandemi sonrası şu an Türkiye’nin uyguladığı adımları uygulayarak enflasyonu kontrol altına aldı. Türkiye’nin yeni ekonomik modeli ise şöyle: Yüksek faiz olacak, enflasyondan yüksek faiz, enflasyondan düşük kur. Bu politikalarla satın alma gücü düşecek ve zamlar hedeflenen enflasyon oranında olacak. Bu süreç, enflasyon tek haneli rakamlara inene kadar devam edecek. Enflasyonun 2026 yılının sonunda yüzde 9 seviyelerine inmesi öngörülüyor. Bu ekonomi politikasının başarılı olması için 1,5 yıl kadar daha kemer sıkılması gerekiyor. Bu dönemde fedakarlık yapmamız gerekiyor, ancak bu politikalar uzun vadede enflasyonu kontrol altına alarak ekonomiyi istikrara kavuşturacaktır" şeklinde konuştu.
"KONYA'DA İFLAS VEYA KONKORDATO DURUMU SÖZ KONUSU DEĞİL"
Başkan Selçuk Öztürk, son günlerde Konya’da bazı firmaların iflas ettiği ve konkordato ilan ettiği yönündeki iddiaların tamamen dedikodudan ibaret olduğunu vurguladı. Öztürk, Konya'da iflas eden ya da konkordato çeken bir firmanın bulunmadığını belirterek, bu tür asılsız söylentilerin hem firmalar hem de şehir ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini söyledi. Öztürk, “Biz, ekonomide zorluklar yaşıyoruz ama asla bir konkordato zinciri yok. Ben oda başkanıyım ve ticaret yapan herkes benim üyemdir. Eğer böyle bir durum olsaydı, ilk ben duyardım. Konya’da yüzlerce firmanın iflas ettiği ya da konkordato çektiği yönünde söylentiler dolaşıyor, ancak bu gerçek değil. Evet, ekonomik anlamda zorlanmalar var ve bu süreç bir müddet daha devam edecek, ancak iflas eden ya da konkordato ilan eden bir firma bulunmuyor. Üyelerle sürekli temas halindeyiz ve onların sorunlarını ilgili mercilere iletiyoruz. Ekonomik anlamda zor bir kış geçireceğiz, bu yüzden dikkatli olmalıyız ve ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. 2025’in Nisan ayından itibaren yavaş yavaş bir düzelme hissedeceğimize inanıyorum. Konya’da kesinlikle büyük bir problem yok. Ancak bu tür dedikoduların yayılmasını yanlış buluyorum, çünkü en büyük zarar, bu tür söylentilerin hedefi olan firmalara oluyor. Böyle dedikoduları tasvip etmiyorum” açıklamasında bulundu.
ABDULĞANİ ÇİFTÇİ