İngiltere'den bisikletle yola çıkan Ed ve Jen adlı karı-koca, dünya turu kapsamında geldikleri Türkiye’de unutulmaz anılar biriktiriyor. Nisan sonunda başlayan yolculuklarında şimdiye kadar 13 ülkeyi geçerek 6000 kilometre pedallayan çift, Karapınar’daki Acıgöl’de yüzme molası verdi.
“Acıgöl’de Yüzmek Tüm Yorgunluğumuzu Aldı”
Belgesel yapımcısı Jen ve İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS) için çalışan bilim insanı Ed, Türkiye’nin doğal güzelliklerinden ve insanlarından oldukça etkilendiklerini söyledi. Acıgöl’ü “harika bir yer” olarak tanımlayan çift, gölde yüzmenin çok keyifli olduğunu ve gölün temiz suyunun bütün yorgunluklarını aldığını belirtti.
Türk Misafirperverliği: “İnanılmazdı”
Yolda lastiklerinin patlaması üzerine bir köy evinin kapısını çalan Ed ve Jen, tanımadıkları bir ailenin kendilerini yemeğe ve çaya davet ettiğini, hatta köyde kamp kurmalarına izin verdiğini anlattı. “Bu, Türkiye genelindeki tüm deneyimlerimizin bir özeti gibiydi,” diyen çift, Türk insanının sıcaklığına ve cömertliğine hayran kaldı:
“Yüzlerce davet aldık. Her birine gitmek isterdik ama zaman yetmedi. İnsanlar bizleri bağırlarına bastı.”
Helva: Bisikletçilerin Gizli Yakıtı
Türkiye’de kebap, gözleme, etli ekmek, baklava gibi birçok yemeği tattıklarını belirten çiftin favorisi ise şaşırtıcı bir şekilde helva oldu.
“Helva, bizim benzimiz oldu. Enerji veriyor, kolay taşınıyor ve çok lezzetli!”
Ayrıca pazarlardan aldıkları taze meyve, sebze ve peynirin kalitesine de hayran kaldıklarını belirten Jen,
“Şimdiye kadar Lülüburgaz, Bandırma, Kütahya ve Konya gibi birçok şehirde pedallayan Ed ve Jen, Türkiye’den sonraki hedeflerinin Gürcistan olduğunu, sonrasında ise rotalarının Orta Asya’ya doğru yönelmesinin planlandığını söyledi. Ancak güzergâh, jeopolitik gelişmelere ve hava koşullarına bağlı olarak değişebileceği kaydedildi.
“1 Nisan 2026’ya kadar iznimiz var. O zamana kadar pedallamaya devam edeceğiz.”
2019 yılında Edinburgh'dan Barselona'ya yaptığımız bisiklet turu, hayatımızda yeni bir tutkunun kapılarını araladı. O günden beri, bu seyahat biçimine âdeta âşık olduk.
Yolculuğumuz sadece A noktasından B noktasına gitmekten ibaret değildi. Bisikletin doğası gereği, tempomuz yavaştı; çevremizi gerçekten görebilecek, koklayabilecek ve hissedebilecek kadar yavaş... Bu da bize doğayla, manzarayla ve en önemlisi insanlarla bağ kurma şansı sundu.
Turistik rotalardan uzak, küçük kasaba ve köy yollarında ilerlemeyi tercih ettik. Bu daha az bilinen güzergâhlar, bizi çoğu zaman fazla turistin uğramadığı, sakin ve samimi yerleşimlere götürdü. Gittiğimiz yerlerde insanlar genellikle şaşkın ama bir o kadar da nazik ve misafirperverdi. Meraklı bakışlar, sıcak selamlar ve yerel halkla kurduğumuz samimi sohbetler yolculuğumuzun en kıymetli anıları arasında yer aldı.
Her gün karşımıza çıkan yeni bir rota, yeni bir zorluk, yeni bir sürpriz... Konfor alanımızın dışına çıktıkça, kendimizi daha çok tanıdık. Bisikletle seyahat etmenin sunduğu o küçük ama yoğun macera duygusu, bize sadece yol kat ettirmedi; ruhumuzu da dönüştürdü.”dedi
HABER MERKEZİ