Psikoloji bilimi ortaya çıktığı andan itibaren bireyin biyopsikososyal yapısını ele almaya çalışmakta ve yapılan her çalışma yeni bilgiler ortaya sunmaktadır. İnsanoğlu çok karmaşık bir canlı olma statüsünü halen elinde tutmakta. Hal böyle olunca insanoğlunun davranışlarını ve zihin yapısını etkileyen birçok etken bulunmakta. Bunlardan bir tanesi de “pozitif sosyal ilişkilerdir”. Gelin bu kavramı biraz daha açalım;
Dünya üzerinde milyonlarca insan yaşamakta. Her birinin dış görünüşünden parmak izine, yüz hatlarından boyuna kilosuna, karakter yapısından hayatı algılama biçimine kadar nevi şahsına münhasır özellikleri bulunmakta. Fakat bütün bu faklı özelliklere rağmen herkesin ortak bazı ihtiyaçları da var. Bu ihtiyaçlar psikolojide önemli çalışmalara imza atmış Abraham Maslow (ihtiyaçlar hiyerarşisi) ve Urie Bronfenbrenner (ekolojik sistemler teorisi) başta olmak üzere birçok bilim insanı bu konunun üzerinde durmaktadır. Bu ihtiyaçların tamamı ayrı ayrı büyük önem arz etmekteyken aralarında önemi büyük olanlardan bir tanesi de “Pozitif sosyal ilişkilerdir”.
Doğduğumuz andan itibaren kendimizi iyi veya kötü sosyal bir ilişki ağının içerisinde buluruz. Bu ağ kimi zaman bizim için olumlu kimi zaman da olumsuz bazı yaşantılar doğurur. Örneğin suç oranı yüksek bir çevrede ve/veya ailede doğmuş olmak sizin hayatınızı olumsuz şekillendirebilecekken sosyoekonomik düzeyi yüksek ve prestij sahibi bir ailede doğmuş olmak da çok başka şekillendirebilmektedir. Haliyle bu ilişkiler ağı bizlerin bebeklikten itibaren geliştirmeye çalıştığımız kişiliğimiz ve karakterimiz üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Şimdi gelelim bu sosyal ilişkilerin gençlik yıllarında bizleri nasıl etkilediğine;
Gençlik yılları ekseriyetle herkes için çalkantılı geçmektedir. Bu durumun istisnaları oldukça az olmakla birlikte büyük çoğunluğunun böyle olduğu çok defa gözler önüne serilmiştir. Bunun temel sebebi ise gençlik zamanlarındaki kimlik arayışıdır. Bu arayış içinde olma hali gençlerin savrulmasına, tökezlemesine ve bazen hayatta geri geri gitmesine sebep olabilmektedir. İşte tam bu noktada gençlik yıllarındaki sosyal çevre çok ama çok önem arz etmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Jim Rohn’ın mükemmel bir tespiti bulunmaktadır; “İnsan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır.” Dolayısıyla özellikle gençlik yıllarında bireylerin sahip oldukları sosyal ilişkiler hayatlarının geri kalanında çok önem arz edecektir.
Psikoloji biliminde intihar tehlikesi geçirmiş, ciddi travmalar atlatmış -bu travmalar sevilen bir kişinin ölümü veya tacize uğrama olabilir- veya bağımlılık gibi ciddi sorunlar yaşamış bireylere terapi desteği ile birlikte aile ve sosyal çevrelerinden pozitif destekleyici ilişkiler yoluyla tedavi süreci desteklenmeye çalışılır. Örneğin alkol bağımlısı bir birey terapi seansından çıktıktan sonra arkadaşlarıyla görüştüğünde alkol alınan bir yerde bulunursa bu tedavi sekteye uğramaktadır dolayısıyla bu kişinin alkolü hatırlatan ortamlarda bulunmaması ve hatırlatıcı kişilerle iletişimini kesmesi gerekmektedir. Bu yüzden de Pozitif Sosyal İlişkiler bizler üzerinde çoğu zaman göründüğünden daha kritik bir etkiye sahiptir. En basit haliyle günü çok kötü geçen bir erkek eve gittiği zaman hanımı ile muhabbet edip derdini anlatır ve bunu psikolojik bir rahatlama beklentisi içinde yapar çünkü karşısındakinin kendisini anlayacağını ve koşulsuz kabulle destekleyeceği bilincine sahiptir. Diğer taraftan üniversite çağında sınavlarıyla uğraşan veya üniversiteden yeni mezun olacak ve hayata atılma planları yapan bireylerin yaşadıkları kısa süreli depresyon Pozitif Sosyal İlişkiler yoluyla atlatılır. Çünkü mutluluk paylaştıkça çoğalır ama mutsuzluk da paylaştıkça azalır…
Yukarıda da bahsettiğimiz Pozitif İlişkilerin faydaları şu şekilde sıralanabilir;
- Kişinin olumsuz ruh halinde pozitif bir değişikliğe sebep olur
- Yaşadığı olay ve/veya durumları mantık çerçevesinde analiz edebilmesini sağlar
- Aldığı destekle birlikte farklı bakış açılarına sahip olabilir
- Hayatı hakkında değişim için adım atabilecek motivasyona ve karar alma gücüne sahip olur
- Bilinç düzeyi artar, kaygı düzeyi ise azalır
Toparlayacak olursak bizler yaşamımızın tamamında “Pozitif Sosyal İlişkilere” tabiri caizse MUHTACIZ. Çünkü ne kadar zeki, maddi imkân sahibi olsak da ne kadar bireyselliği savunsak da her sorunu kendi kendimize çözebilecek güce ve kuvvete sahip değiliz. Bu yüzden kendimizi çok başarılı, diğerlerinden üstün olarak görmektense hem zayıf hem de güçlü zamanlarımızın olabileceğini bilerek tükendiğimizde, bir yerde takıldığımızda hatta geriye sarmaya başladığımızı düşündüğümüzde çevremizden destek almasını bilelim. Tabi ki bunun için de sivri olunması gereken zamanları da bilerek çevremizle uyumlu olmalı ve güvenebileceğimiz dostlar biriktirmeliyiz.