Sanal Dünyada Gerçek Olanı Aramak

Ömer Tokgöz

Sanal alemde karşımıza çıkan doğru bilgiler ile ıvır zıvır sosyal medya üfürmesi bilgilerin bombardımanı altındayız. Sosyal mecralarda önüne gelenin video çektiği, üzeri yazılarla dolu caps paylaştığı ve çoğu kere kaynak bilgisi bulunmayan çakma bilgilerle karşılaşıyoruz. Eskiler bu tür ne olduğu meçhul ama çarpıcı bilgileri söyleyenlere itibar etmez ve kerameti kendinden menkul derlerdi. Yine sokak başında bir yalan uydur, sokağın sonuna varınca gerçek diye bu yalana inanırsın denilirdi. Doğru ile yalanın harmanlandığı bu dijital kültür evreninde telefon ve bilgisayarlardan akan enformasyon seli içerisinde boğulmamak için doğru ile yanlışı birbirinden ayrıştırabilme melekemiz olmalıdır.

Sağlıklı ve normal profillerden yapılan düzgün yayınlar ilgiyle takip ediliyor. Özellikle reels videoları kendi paylaşımlarımdan da gördüğüm gibi her mecrada yoğun beğeni alıyor. Reels video kelime anlamı olarak çekici, cazip ve ayartıcı video çekimi demektir. Klişe bir laf olacak ama zamanın ruhu (Zeitgeist) hep hız ve haz üzerine kurulu olduğu için kısa ve net videolar popüler oldu. Panayırların çeşitli ve şenlikli olduğu gibi sanal evrende de her çeşit paylaşıma rastlamak mümkün. Destursuz biçimde ahkam kesilen video çekimleri eleştiri alsa da viral oluyor.

Sanal alem dediysek kişilerin mahremini ihlal etmek veya siber zorbalığa karşı taşların bağlı olduğu ve köpeklerin serbest olduğu bir başıboşluk kimsenin yararına değildir. Her şey internet aboneliği ve sim kart üzerinden istenirse zaten takip edilebilir. VPN üzerinden kamuflajlı bağlantılar dahi kullanılsa sonuçta siber güvenlik devreye giriyor. Toplumu rahatsız eden veya kişilere hakaret eden, şiddete çağıran marjinal paylaşımlar takip altına alınıyor. Yani distopya olarak devlet düşmanı türü filmlerdeki veya 1984 romanındaki big brother bizi gözetliyor ya da Fahrenheit 451 gibi paranoyalar her zaman karşımıza çıkabilir.

Bu bağlamda ekranlardan önümüze düşen ve akıp duran bu dijital paylaşımları olduğu gibi kabul etmemeli ve kimden gelirse gelsin güvenmemeliyiz. Hemen paylaşma aculluğuna düşmemeliyiz. Bildirimleri ve paylaşımları filtrelemek becerisine sahip olmak lazım. Yoksa bazı uyanıklar söz meclisten dışarı sizi, bizi ve herkesi kimse kusura bakmasın keriz ve enayi yerine koyup trol hipnozuna düşürüyor. Hatta atılan zarfa kapılıp oltalanıyoruz. Sazana gelmek denilen şekilde bedavadan işe yaramaz, yalan yanlış içerikleri dağıtan biri haline dönüşebiliyoruz.

Aynen dolandırıcıların yönlendirmesi ile şu kadar altını, banka hesabındaki parayı veya evdeki 60 bin doları gidip parkta çöp kutusuna veya kapıyı çalan birine veren profesörler haberleri okuyoruz değil mi? Bu dolandırıcılık haberlerinde nice mühendisler, yaşlı zenginlerin -Allah kimseyi düşürmesin- dolandırıldığı günlere kala kaldık. Bu işin diploma ile cehalet ile alakası olmadığı için her tür insanı bilgi yetersizliği ve teknoloji özürlü kişileri de kandırdıkları görülüyor.

Sahih ve geçerli bilgi açısından sanal evrende yanlış bilgi riski ve bombardımanı altında kalıyoruz. Zaten klasik gazete ve TV gibi medya aygıtlarından gelen bilgilerini irdeleme becerisi ve derdi olmayanlar vardı. Bir de buna internet ortamında amiyane tabirle keklenmek eklendi. Çala kalem yazılmış vasat kitaplardaki bilgilerden veya kaynağı belirsiz aforizmalar ve alıntılar içeren fikir kırıntıları karşımıza ciddi bir şey gibi çıkarılıyor. İnstagram, Facebook, YouTube, TikTok sayfalarında yetkin, uzman ve deneyimli biri olup olmadığı meçhul kişilerin her konuda konuştuğunu görüyoruz. Bir kısmı emek verilmiş stüdyo kayıtları ve itinalı çekimler olabiliyor. Bir kısmı ise yolda yürürken, apartman dibinde veya kafeden, mutfaktan çekim yapıyor. Saç baş dağınık canlı yayın görüntüler insanı irrite ediyor.

Mesela telefonla sizin maddi kaynaklarınıza terör örgütü bulaşmış diyerek insan aklını afallatan ve hipnoz edip kendine kitleyen dolandırıcılar çıktı. İnsanın parasını, altın ve dövizini hatta tapulu evini satmasına veya kredi çektirip kapıya gelen kişiye verdiriyor veya parkta oturan birine/çöp kutusuna bıraktırıyorlar. Bu dolandırıcılar gibi sosyal mecralarda ve dijital ortamlarda da ajitasyon yapan, manipülasyon üreten ve sahte bilgileri doğru diye anlatan ve yayan bilinçli/bilinçsiz sahtekârlar türedi.

Her kesimden ve her türden okur yazar, ilkokul mezunu veya diplomalı biri dahi incelemeden araştırmadan ve bir tür dijital hipnoza kapılıp önüne düşen yalan ve yanlış bilgileri paylaşıyor. Bunu sanki önemli bir vazifesi olarak algılayıp hemen paylaşıyor ve dağıtmış oluyor. Üstelik amma ne doğru ve güzel bir şey yaptım edası ile gönüllü ve bedava postacı olarak yeniden dolaşıma sokuveriyor değil mi? Birde bu işi dava, ideoloji adına ciddiyetle ve bir görev ve misyon adına yapanlar var. Habire ıvır, zıvır caps, link, yazı ile reels/tiktok/YouTube/Instagram vb. ortamlarda üretilmiş cımbızlama veriler içeren videolar paylaşıldığını görüyoruz.

Kaleden kaleye atarlar topu misali politik kutuplaşmanın harlandığını, tribün amigolarının türediğini gözlemliyoruz. Mesleği ve yetişme düzeyi ve kalitesi ne olursa olsun her tür insanın ihtisas sahibi olduğu alandan yansıyan bilgiler çok az görülüyor. Sağlıklı bilgi paylaşımı yerine hadi içerik üreticisi diyelim hariçten gazel okuyan ve her tür konuda video çekip durmayı kendisine iş edinenler var. Akıllı telefon kolaylığı, Tiktok gibi çarçabuk video üretme uygulamalarından yararlanarak yayın açmayı kendine misyon edinenler giderek artıyor. Mesele YouTube’de kanal açtığım için biliyorum video üretmek, onu işlemek, kırpmak, üzerine metin, söz, fotoğraf eklemek bugüne göre daha zor idi. TikTok’ta ise video üretmek çok basit ve kolay olduğu için herkes tarafından daha çok ve sık kullanılır oldu.

Oysa sabun köpüğü gibi veya kabartma tozu gibi hamuru zıplatan bu tür anlatımlar içeren dijital materyaller çoğunlukla ıvır zıvır şeylerden ibaret olduğunu unutmamak lazım. Kimi zaman işi para kazanmaya dökenlerin ön plana geçtiğini de doğru veya yanlış görmek lazım. Sosyal mecralarda her kuşaktan her meslekten ve her meşrepten 7/24 canlı yayın açan yüzlerce insan var. Hayatta neşenin de ciddiyetin de ayrı ayrı yeri var. Denge faktörü sosyal mecralar ve paylaşımlar açısından da gözetilmesi gereken bir prensip.

Şair rotatiflerden akan yalan bilgilerden şikayetçi idi. Sanal alemde de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Lüzumsuz bilgilerle ciddi bilgilerin, doğru ile yanlış bilgilerin karşımıza bildirim olarak veya üye olduğumuz çeşitli sayfalardan, whatsap gruplarından elimizdeki telefon ekranına düşüverdiğini görüyoruz. Niye derseniz ya saflıktan ya kasıtlı olarak harmanlandığını söyleyebilirim. Çoğunlukla geçersiz, yanlış ve kofti içerikler olduğunu ise gözden kaçırıveriyoruz. Niye derseniz hayat hızlı akıyor ve herkes ciddi ve tutarlı "içerik üreticisi" olmanın maliyetine, bilgisine, karşılaştırma bilgisine ve durup emek harcamaya vakti olmadığı için kolayına kaçıyor. Gelen paylaşımı hemen like’liyor, retweet ediyor, yeniden paylaşım yapmak daha basit olduğu için işine geliyor. Trol ordusu da bu psikolojik zaafı kullanıyor, o damardan yükleniyor.

Sosyolojik olarak sinema, TV, video, renkli TV, bilgisayar, atari, play station vb. elektronik oyunlar, internet, cep telefonu ilk çıktığı veya yaygınlaştığı zaman hep nedense ahlak elden gidiyor, çocuklar ve gençler bağımlı oluyor, zinhar eve sokmayın, elde tutmayın vs. fikriyatı hep dillendirilir. Teknoloji karşıtlığı ile bir yere varılamaz. İçerik karşıtlığı yerine makbul, izlenir ve talep gören içerik üretmek ve rekabet etmek gerekir. Şikâyet etmek yerine bu mecralarda güncel ve talep edilir yayınlar üretmek gerekiyor. O zaman hiçbir şey heyula ve korku nesnesi olmaz.

Dijital Dünya" 2023 raporuna göre, Türkiye'de nüfusun yüzde 67,5'i sosyal medya kullanıyor. YouTube, 57,9 milyon kullanıcıyla ilk sırayı alırken, Instagram 55,7 milyon, Facebook 34,4 milyon, TikTok 32,2 milyon, Twitter 20,4 milyon, Snapchat 16,6 milyon, Messenger 16,1 milyon, Linkedin ise 14 milyon kullanıcı sayısına sahip. 2025 yılının sonuna doğru koştururken bu rakamlar daha da artmıştır. Bendeniz teknolojiyi Frankeştayn olarak gören veya üst akılın (.!?) bize cepheden saldırdığı enstrümanlar veya hırdavat medeniyeti ögesi olarak niteleyenlerden değilim. Dijital kültürün faziletine, internet demokrasisinin faydasına, gazeteci/ yazar/çizer ile okuyucu arasında kurulan interaktif iletişime prim veren ve çabuk iletişim kurmayı yararlı bulan biriyim. Sosyal mecralarda fiktif ve sanal biçim ile değil reel kimliğimle var oluyorum. Her ikisi arasındaki gel git dalgalarına kapılmamaya özen gösteriyorum.

Bir zamanlar insanlar Titanik gemisinin trajik batış hikayesini romantik aşk hikayesi eşliğinde ele alan Titanik filmini seyredenler ve seyretmeyenler diye ikiye ayrılmıştı. Aynı şekilde internet artık o kadar hayatın içinde ki artık onsuz bir yaşantı mümkün değil. Kimse Daniel Defo’nun hikayesindeki Robinson Crusoe gibi ıssız bir adada veya Cuma adada tek başına yaşamıyor. Artık 7’den 77'e herkesin içinde olduğu akıllı telefon ve uygulamalar sayesinde herkes dijital bir evrende yaşıyor. Ünlü iletişimci Marshall McLuhan’ın 1960’lı yıllarda işaret ettiği global köydeyiz. İnsanlar artık ikiye ayrılıyor: Online-çevrim içi olanlar veya olmayanlar.

Devam edecek...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.