Bir haftadır hastanede annemin yanında refakatçı olarak kalıyorum. Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi’nde…
Hasta odaları ikişer kişilik. Yatakları Konyaspor’un rengini hatırlatan yeşil beyaz nevresim takımları ile örtülü, yatakların yanı başlarında ise çekyatlı koltuk ve odaların içinde hastaların kullanması için tuvalet ve banyo bir de televizyon. Konfor bakımından bana göre oldukça lüks. Hasta ve refakatçıya yemek. Devlet her alanda olduğu gibi burada da vatandaşına sahip çıkıyor. Şefkatini hissettiriyor,hissedebilene tabi.
Hizmetlisinden tutun da sağlık görevlisine, asistanına, hocasına, öğretim üyesine kadar, çalışanların içinde işini mükemmel yapan da var maalesef umursamayan da. Her yerde olduğu gibi. Hastasının durumunu öğrenmek için konuşulanları dinlediğinde ‘sen tıp dili bilir misin?’ diyerek refakatçıyı aşağılayan hoca da var, hasta hakkında bilgi vermek için hastanın ayağına gelen doktor da. Erdemlik mertebesi diyelim geçelim...
Hastane koridorunda koltukta oturuyorum. Bir zamanlar yediği yemeğin parasını ödeyen refakatçı şimdi bedava kavurmalı pilavını kaşıklarken Cumhurbaşkanının ülkeyi batırdığından söz ediyor. Ağzındaki nimeti yemek borusundan mideye gönderirken açlıktan dem vuruyor. Sütlacını bitirirken finali Erdoğan eleştirisiyle kapatıyor. Yedikleri boğazına da kalmıyor be usta. Bari hastanede yapma be teyze küçük değil yaşın bilirsin. Hastanede parasız ölünü bile alamadığın günleri, altı kişilik hastane odalarını ne çabuk unuttun. Bir zamanlar tıp fakültesini rüyasında bile göremeyen teyzem benim...
Tıp fakültesinin sana sevksiz bakmadığı günleri.
Devlet hastanesinde üçten sonra doktor bulamadığın günleri.
Yine devlet hastanesinde ilgi görmeyip doktorun özel muayenehanesine para verdiğin günleri. Hatırlamıyor musun? Hafıza kaybına mı uğrardınız? Yaşadığınız yoksa vefa kaybımı?
Hastane koridorlarında yüreğime iz bırakan iz düşümlerinden biri daha; öğretmen ablamız izin almış annesinin yanında refakatçı kalıyor. Ta İstanbul dan gelmiş ulaşım çok pahalıymış tıpkı gıda gibi. Eşi de öğretmen olmasına rağmen geçinemiyorlarmış. Bu ablamız 28 Şubat mağduru. Hükümeti en son eleştirmesi gerekenlerden. Ayda evine on altı bin lira giriyor ama zor durumda. Allah gözünüzü doyursun ne diyeyim. Yine yanımda başörtülü gençten bir kaç bayanla sohbet ediyorum. Bakın diyorum istediğiniz gibi çalışıyor okuyorsunuz artık. Erdoğan giderse yine aynı sorunlarla karşılaşacağız diyorum. ‘Yok’ diyorlar artık öyle bir şey olmaz onlara bir şey yapamazlarmış o devirler geride kalmış. O devri kim nasıl geride bıraktı acaba.
Senin onlar için verdiğin mücadeleyi iki kilo domatese satmışlar be usta.
En çok da ne acıtıyor insanın içini biliyor musun? Uğruna mücadele verdiğin insanlardan gelen nankörlük. Diğerlerini anlarsın belki. Yatırımlarından, hizmetlerinden faydalansalar da anlamaz onlar çünkü ideolojilerin kurbanı ya bize ne oldu.
Bu uzun adam sen üniversitende rahat oku mesleğinde inancınla yaşa diye ne badireler atlattı. Kaç darbe gördü, omuzlarına yüklediğin o yükle kaç sırat dan geçti sen biliyor musun? Bir oy vermekle olmuyor bu işler. Sizin için davası için vesayetçilerin postalcıların, menşei dışarda olan medyanın, iş insanlarının karşısında dimdik durdu.
Yalnızdı çakallar içinde, aslanlar gibi tek başına, arkasından vuranlar pusu kuranlar oldu, bühtan edenler senin gibi... İlk gülleler en yakınlarından geldi ama yılmadı, yıkılmadı. Sizin için davası içindi bu çile. Kamusal alanlardan kovulmayın diye elini değil yüreğini koydu taşın altına. Şimdi fedakârlık sırası sizde. Farkındayız, bir senedir ekonomik sıkıntılar var. Market, pazar cep yakıyor. Küresel bir kriz var; gıda krizi. Bu krizin kötü yönetilmekle alakası yok diyorum. Anlattığımı anlamadıklarında boğazım kuruyor, içim alev alev. Bak diyorum yanımdaki bayana. Yirmi senedir yapılan yatırımlara bak hastaneler, yollar, köprüler, havaalanları, marmaraylar, okullardan bahsediyorum. Hastaya, yaşlıya, engelliye devlet maaş bağladı diyorum. Bizim vergilerimizle oluyor diyor. Ee o zaman 80 senedir verilen vergiler nereye gitti? diyorum. ‘Şimdiki çağ bunu gerektiyor, teknoloji çağındayız’ diyor. ‘Kim olsa yapardı. Bu yatırımların gerçek sahibi çağmış, devirmiş, artık Dünya gelişiyormuş’
Bak sen!
O zaman neden Afrika ülkeleri gelişemedi?
Etiyopya, Çat, Gana, Uganda su kuyusu açmaktan aciz, yoksa onlarla aynı çağda değil miyiz onlar farklı gezegende mi?
Bak diyorum; bu pahalılığın başka bir sebebi de savunma sanayisinde gerçekleştirilen atılımlar. Onlar sayesinde sınırlarımızın dışında güvenli bölge oluşturduk. Akdeniz de Karadeniz’de söz sahibi olduk. O yüzden ekonomik anlamda Türkiye’ye diz çöktürmek istiyorlar diyorum. Hani vatanımızı seviyoruz ya; kandile Türk bayrağını diktik. Çanakkale’de üzüm hoşafını içenlerin torunuyuz ya, biraz sabır diyorum. ‘İHA’lar SİHA’lar sayesinde Karabağ’ı Ermenistan’dan aldık’ diyorum, gurur duymayacak mısınız? Hani milliyetçiyiz ya. Ama benim diplomalı cahil aplam altında son model arabasıyla ama ‘patates soğan çok pahalı’ diyor.
Yara aldık da yaranamadık be usta. Yirmi yıllık emek, ülken için verdiğin mücadele, anlamadı seni kimse. Ama olsun, balık bilmese de balığın sahibi biliyor ya. O hiç bir emeği zayi etmez. Kanatlarının altına aldığın mazlumların duası da korur seni. Tıpkı burçtaki askerler gibi.
Ezilen yanlarını alır revan olursun yollara./ Taşlıdır yollar dikenli.../ Kanatır ayaklarını yollar patikadır./ Yürümesi güç engebeli./ Aşılması zor hain bakışlı riyası bol olan yollar ağartır saçlarını./ Sen yüreğini koysan da ortaya uğruna yollara düştüğün kişilerden gelir ilk gülleler./ Sonra hainler nankörler birer birer./ Vurulsan da göğsünden bağrındaki gülleler güle dönüşür./ Yıllar biter yollar bitmez reis./ Hüznün gözyaşlarınla ıslanırken bulutlar galeyana gelir öper toprağı./ Kanadının altına aldığın mazlumun duası arş-ı alada yankısını bulur./ Maveradan bir ses yayılır koca evrene./ LA TAHZEN İNNELLAHE MEANE./