İçlerinden biri, Sanırım Liderleriydi; ‘Bu bir insan, havasız yaşayamaz… Bana bir havalı kafes getirin bunu da kafese koyun, onu deneylerimde kullanacağım…’ deyince çok korkmuştum…
Beni koydukları kafes akvaryumu andırıyordu ve içindeki hava sayesinde biraz rahatlamıştım. Bugün kadar hiç fark etmeden yaptığım rahatça nefes alabilmek ne güzelmiş meğer…
Elim ayağım hala titriyor ve soğuk soğuk terliyordum. Ne kadar korksam da hep kendimi avutmaya çalışıyordum… Şu üç günlük dünyada bir işe yaramıştım ya ‘göktaşlarını kurtarmıştım’ hani daha ne olsun…
Şimdi bir esirdim belki ama hiç bu kadar özgür olmamıştım aslında…
Artık ben bir denektim kara gezegenin karanlıklarının deneği… Ne maceraydı ama…
Hayal miydi yoksa? Rüya mı? Düş mü? Kabus mu?
Televizyondaki Ufo’lara benzeyen bu yaratıklar beynimin bana oynadığı bir oyun muydu yoksa? Kan alıyorlar, damarlarıma birtakım sıvılar enjekte ediyorlardı acıktığımda ise dünyadakilere benzer yiyecekler koyuyorlardı önüme… Kendimi artık iyice laboratuvar fareleri gibi hissetmeye başlamıştım. Naif bedenimi delik deşik etmişlerdi yaralarım sızlıyordu…
Yüreğime ailemin hasreti düşmüştü… Ölümden değildi korkum artık… Ya bir daha onları göremezsem… Acılarım daha da artmıştı…
Verdikleri ilaçlar yüzünden uyumakla uyuyamamak arasındaydım… Uyuyordum ama acıyordu kalbim, vücudum… Hareket edemiyordum, edebilsem iksirimi sakladığım yerden alıp içecektim…
Kara Gezegenin Lideri olduğunu düşündüğüm kovboy bozuntusu kinini kusmak için geldi yanımıza yine… Anladığım kadarıyla öldürmekten, nefretten, silahlardan bahsediyordu. En büyük bombalar canlandı gözümde…
En başta beni yok edeceklerdi sanırım…
Yada dünyayı beni kullanarak yok edeceklerdi…
Aman Allah’ım!
Kararımı verdim bu bir Kabustu. İksirimi içmeliydim. Ceketimden çıkartmaya gücüm yetmiyordu. Bitkisel hayattaydım sanki, kolumu kaldıramıyordum bitap düşmüştüm ama başarmalıydım, başarmak zorundaydım… Tüm gücümü toplayıp bir daha denedim iksiri almayı... Yaşasın! Bu seferki cabam sonuç vermişti, almıştım iksiri… Hiç vakit kaybetmeden içtim… Artık bir kez daha görünmezdim… Bu kabus dolu saatlerden kurtulmuştum çok şükür…
Artık cephaneliğin yerini biliyordum, hemen oraya gittim… Milyonlarca silah ve zehirli gazlar vardı… Bana anlatılan Klorin, fosgen hardal , büton gazı olmalıydı bunlar. İmha etmeliydim ama nasıl…? Boşluktan bir ses ‘Zühre Zühre, hepsini karıştır birbirine… Adaşımın sesiydi, nasıl konuştu benimle bilmiyorum ama yapmıştım dediklerini bir çırpıda…
Akıl ve sır ermeyen bu evrenin yormadım daha fazla kafamı… Denileni yaptım sadece. Zühre’min dediklerini yapmıştım zehirleri, kimyasalları ,gazları karıştırmıştım kara gezegenin silahlarını imha etmiştim… Başarmıştım. Bu mutlulukla dönüyordum, Zühre’min yanına…