Yavaş yavaş uyuklamaya başlamıştım tam uyumak üzereydim gökyüzünden gelen bir sesle
İrkildim.
Zühre Zühre adaşım… Bu sitarem, zühremdi bana sesleniyordu… Beni gökyüzüne davet ediyordu.
Teklifini tereddütsüz kabul ettim ama gökyüzüne nasıl çıkacaktım ki? Ne bir uzay aracım ne de
Sihirli değneğim vardı…
O da ne! Arşdan arza kadar uzanan merdiven...Işınlardan…
Basamakları çıkıp Zühre’min (yıdız olanı] yanına geldiğimde bir kez daha vuruldum güzelliğine…
Peri desem, melek desem, diyemiyorum, hiçbiri değil… Parlaklığı karşısında gözlerim
Kamaşmıştı bakamıyordum yüzüne…
-Zühre adaşım hoş geldin galaksimize
-Hoşbulduk Şems’den güzel aydan parlak Zühre’m Hoşbulduk
Bana tatlı tatlı gülümsüyordu; beni selal olmuştum… Sadece büyük bir hayranlıkla onu
İzleyebiliyordum…
…
Birazcık şaşkınlıktan sonra bana evrende dolaşmayı teklif etti.
-Nedersin Zühre’m seninle evrende yolculuk yapalım mı? Seni başka başka güneş sistemleriyle
De tanıştırırım.
Güneş sistemleri deyince şaşırmıştım
-Bizim güneş sistemimizden başka güneş sistemleri de mi var?
-Hem de sayamayacağımız kadar
Biz Zührem’le hasbihal ederken grive ateş topunu andıran iki gezegen yanımızdan hızla geçti…
Onların yanımızdan hızla geçmesi Zühre’mi üzmüştü… Yanımızdan geçen gezegenlerin kim
Olduğunu sorduğumda kardeşleri zuhal ve merih olduğunu söyledi… Benim kardeşlerimin
İsimlerinin de Merih ve Zuhal olduğunu söyledim
Derin bir ah çekti… Zühre’m kardeş olmaları bir şey değiştirmiyor dedi ve devam etti; Kardeş
Değil düşman gibiler diğer gezegenler gibi onlarda beni üzüyorlar, aralarına almıyorlar…
Gitgide hüzünlenen adaşımı teselli etmek istiyordum.
-Üzülme Zühre’m belki de güneşin sana olan sevgisini kıskanıyorlardır, biliyor musun? İyilerin,
Kaderidir belki yalnızlık…
Ona Hz.Yusuf’un kıssasını anlattım. Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atıldığını, kuyudan
Saraylara kral olduğunu… Sen üzülme Zühre’m hem insanoğlu seni çok seviyor, sana güzel
Yüzlü Zühre diyorlar, şairlerimiz şiirlerinde sana methiyeler düzüyor…
Zühre anlattıklarıma sadece tebessümle karşılık veriyordu… Onu üzen başka şeyler mi vardı
yoksa?
…Derdin ne ki kara kara düşünürsün/ kederini dağ gibi büyütürsün/ söyle sitarem derdine
Derman olam yarana merhem olam…
Hüzünlendi…
-Benim derdim senin derdin Zührem (adaşım)
İyice meraklanmıştım nasıl bir dertti ki bütün alemi kaplıyordu…
Devam etti anlatmaya. Dünyayı bekleyen tehlikeleri anlattıkça anlatıyordu… Kara gezegendeki
yaratıklarından, oluşan tehlikeli gazlardan, dünyayı yutmak için bekleyen karadeliklerden. Esir
çocuklar burktu yüreğimi en çok… Zühre anlatırken Merih’le Zuhal geldi yanımıza… Dert, hüzün
birleştirmişti onları ve yüreklerini… Merih soğuktu bir an üşüdüm, Zührem’e doğru sokuldum
sıcacıktı bağrı…
“Dünyayı kurtarmak senin elinde” dedi Zühre bana dönerek.
-Sen yapacaksın, yapmak ve başarmak zorundasın…
-Be, be, ben mi?
-Evet seni sen Kara gezegenlerinde kara deliklerinde sonu senin ellerinde… Yoksa dünyanın ve
İnsanlığın sonunu bekleyeceğiz.