Hz. Mevlana ne güzel söylemiş: “Kibir bele bağlanan taş gibidir. Onunla ne uçulur ne de yüzülür.”
Gurur ve kibir, dizginleri şeytanın ele geçirdiğinin en temel göstergesidir.
Bu yolun sonu çıkmaz sokaktır. Yolun sonunda hayal kırıklığı vardır.
Aldatıcı bir duygu ve sahibine sürekli hatalar yaptırtan bir huydur.
Günümüzde maalesef bu aldatıcı duygulara kapılmış, beline bağladığı taşla yüzmeye çalışan çok sayıda insan vardır.
Kimi meslektaşının işini kıskanır ve onun gibi başarılı olamayacağını bildiği için kıskançlık duygusunun da etkisiyle bir sürü yalan ve iftira ile yoluna taş koymaya çalışır.
Üzülerek söylemem gerekirse; kendi mesleğimden de bu tarz şeytani duygularda olan insanlar gördüm. Keşke doğru yolu bulsalar fakat ne yazık ki dizginleri kaptırmışlar.
En azından bu mübarek günlerde o kibirden biraz uzaklaşılsa daha güzel olmaz mı?
Ramazan ayının en güzel taraflarından biri de şeytanların zincire vurulmasıdır.
Ama asıl bağlanması gereken kibirli ve şerli şeytanlardır.
Keşke insanlar sosyal medyadan paylaştıkları ayetleri, hadisleri hayatlarına da uygulasalar.
Aslında çözüm yolu basitken, birçok insan kibri yüzünden sorunun bir parçası oluyor.
Bu durumda, sorunun çözülmesi yerine kaf dağı gibi büyümesine neden oluyor.
Birçoğunuz, benzeri birçok örneğe şahit olmuştur.
Kibir ve hased insana her şeyi yaptırır. İftiralar, yalanlar, dedikodular bu duyguların ayrılmaz birer parçasıdır.
Çok insan bu olumsuz huyları nedeniyle de hüsran gözyaşlarına boğulmuştur.
Aklı ancak yolun sonunu görünce doğru istikameti göstermektedir.
Fakat iş işten geçmiş, gönül kubbesi yıkılmış, kalbi kararmış şeytan ise amacına ulaşmıştır.
Atalarımız bu tür durumlardaki hassasiyetlerini her zaman dile getirmiş ve gelecek nesli hep uyarmıştır.
Fakat okuyabilene, anlayabilene…
“Bak şu çeşmeye içecek tası yok, kırma insan kalbini yapacak ustası yok.” sözündeki derin anlamı kavrayabilmek ciddi bir erdem ve tecrübe gerektirmektedir.
Ve hatta “Ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diye düşüneceksin.” sözü ile de her an insan hayatının bir anda elinde olmadan değişebileceğine de işaret etmişlerdir.
Tabi ki okuyabilene, anlayabilene…
Herkes farklı bir hayat telaşesinde. Herkesin başka başka dertleri var. O nedenle dertlerin gelişini insanlara bağlamak yerine, ilk önce kendimizi sorgulamalıyız.
“Allah’ım bu derdi bana niye verdi?” sorusunu defalarca kendimize sormalıyız.
Hayat kısa… Ömür çabuk bitiyor. Belki de değmeyecek meselelere kafa yoruyor birçok faydalı işi göremiyoruz.
İnsanoğlu için iki yol görünüyor: ya şeytanın yanında ya da şeytanın karşısında.
Seçim sizin…