Bir zamanlar hayret ediyordum!
Doğruluğu, dürüstlüğü, yalan söylememeyi tüm hayatına değil de sadece Ramazan ayıyla orantılı tutanlara,
Sadece kendini düşünüp, ‘buradan bir engelli kardeşimiz geçerse’ diye aklına dahi gelmeyip kaldırımlara park yapmaya devam eden insanlara,
Birilerine yaranmak için görüşünü tasvip etmediği kişilerin söylediklerini paylaşanlara,
Gazetelerde sadece köşe yazısı yazmak için bir gün önceki bir kurumun basın bültenini köşesine aktaranlara,
Devletin ve milletin yanında görünüp alttan alttan kuyusunu kazanlara,
İşçinin, memurun hakkını savunuyor görünüp siyasi emellerine alet etmeye çalışanlara,
Şeytanca kurnazlığa sahip ve bu uğurda mesai harcayan insanlara “açıkgöz” denilip, şeytanca düşüncelere teşvik edenlere,
Bunca yıl devletin makamını adeta gasp edip başka devletlerin çıkarları doğrultusunda o makamı kullananlara,
Devlet kurumunu, çiftliği gibi kullanan ve orada vatandaşa hizmet için bulunduğunu unutan memurlara,
Göz göre göre insanları el mahkum zannedip onları kazıklamaya çalışanlara,
Taşıdığı canların umurunda olmayan, Ne iş yaptıklarının farkında, ne de büyük bir sorumluluk altında olduklarının farkında olmayan bazı otobüs ve dolmuş şoförlerine,
İnsanlar rahat bir nefes almak, dinlenmek için gittiği parkları çöplerden kullanılamaz hale getirenlere,
Her fırsatta bu şehri savunur görünüp, hiçbir değerine sahip çıkmayanlara,
Milletin nabzını tutamayan, dünya ülkeleri, kendi ülkesi ve yaşadığı şehirdeki gelişmelere kulak kabartamayan, gözlemleyemeyen, analizini yapamayan, bir partinin sempatizanlığını yapan insanların Gazetecilik taslamalarına,
Her fırsatta mantar gibi karşımıza çıkan magandalara,
Sayılacak daha çok şey var.
Bunlar ilk aklıma gelenler...
Liste uzar gider.
Bunlara artık hayret etmiyorum.
Çünkü her şeyi o kadar normalleştirdiler ki, doğruyu unutturup, yanlışı milletin gözünün içine soka soka bir şey olmamış gibi göğüslerini gere gere yapıyorlar.
İnsanlar doğruluğu, dürüstlüğü unutup, çıkarları doğrultusunda, yüzü kızarmadan her şeyi yapabiliyor.
İki günlük hırs için, beş para etmez ihtirasları için girmediği kılık kalmıyor.
Adeta karakterlerini paraya, pula, mevkiye, makama kul etmişler...
İnsanlığı, gücü parada zannediyorlar.
Pohpohlanmak için karakterinizi satmaya gerek yok.
Her zaman söylenir .
Siz de mutlaka duymuşşunuzdur.
“Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki; paran bittiğinde, şerefin de bitmesin!”
Allah doğru yoldan ayırmasın...