Pekmezler Kaynatılırken “Budadım Bağları” Türküsü

İsmail Detseli

Kıymetli Dostlarım,

Yazı yazmak, Konya kültürüne ve folkloruna dair kalem oynatmak, kelâm etmek... Bütün gayem gök kubbede hoş bir sada bırakmak, hayat defterine kayda değer notlar düşmekti. Hamdolsun, kaleme aldığım her satırı “salih amel” niyetiyle yazmaya gayret ettim.

Konya basınında geçirdiğim 21 yıl boyunca unutulmaz dostluklar edindim. Son olarak Hakimiyet’te yazmak, benim için ayrı bir onur vesilesi oldu. Bu süreçte yoluma dokunan tüm medya kuruluşlarına ve değerli dostlarıma teşekkür borçluyum.

Bazı özel sebepler dolayısıyla kalemime kısa bir müddet ara vermek istiyordum. Lâkin basın camiasından ve dostlardan gelen “yaz, mutlaka yaz” çağrılarına da kayıtsız kalamadım. Nasip olursa bundan sonra BAKIŞ gazetemizde yazmaya devam edeceğim.

Siz kıymetli okurlarıma, Sırat-ı Müstakîm’deki yolculuğumuzun güzelliğine duyduğum muhabbetle, dua ve saygıyla sesleniyorum: Yeniden merhaba…

“İnginli yüğsekli gayalarımız

Gam ilen yoğrulmuş mayalarımız”

Eylül ayı birlikte bağbozumuna başladığımız şu güz aylarında pekmezler kaynatılırken aklıma geçmişte atalarımızdan dinlediğim bazı güzel şeyler diziliverdi.

Yazımın başlığında kullandığım bağ budama ülkemizin her yöresinde büyük bir öneme sahiptir ama Konya kırsalında daha büyük bir önemi vardır.

Önce bilinen bir efsane ile başlayalım. Eski insanlar bağları budamayı yani çıbıkları kesmeyi bilmezlermiş. Her güzel ve verimli işe bir sebep hal keder Rabbimiz. Bir köylü merkebini bağın bir köşesine bağlamış merkep de asma çıbıklarındaki mayhoş bir lezzetten dolayı çıbıkları yemiş. Köylü önce üzülmüş ama yazın o merkebin yediği çıbıklarda bol üzüm olduğunu fark edince hem sevinmiş hem de bağların budanması gerektiğini anlamış. Bu olaydan sonra bağlar budanmaya başlamış derlerdi eskiler.

Gelelim budamanın inceliklerine ve bağların bakımına. Konya’da meşhur bağların olduğu musalla bağları, kır bağları gibi yerler olduğunu biliriz. Bizim köyümüz Kilistra’da da böyle bağ yeri isimleri çoktur. Örneğin Karabağlar, Kuzbağlar, Körbağlar, Karşıbağlar gibi.

Önce bağlar; kışın zemheride sulanır, çıbıklar donar. Bu çıbıkların içerisinde yaşamakta olan parazitler (kurtçuk) ölür, asma çıbıkları bu zararlıdan kurtarılır. Bahar geldi mi bağların puştaları dipleri derince bellenir ve toprakta bulunan anaç kurtlarda imha edilir, iş çıbıkların kesimine sıra gelir.

Budamayı her kişi yapamaz ustalık ister. Bağlarda şöyle bir deyim vardır “Üzümcünün gözü omcada olur” diye. Omca, üzüm bağının ana kökenidir.İşte kesim ustası bu omcadaki hasta çıbıkları kökten keser yeni filizlenmiş olan verim olmayacak azgın adı verilen çıbıkları da keser. Verimli çıbıkların bazılarını üzüm vermesi için üç buğumdan keser. Bazılarını iki buğumdan kuvvete kesecekse çıbığı tek buğum bırakır, o çıbık gelecek yıla kuvvetlenir. Bazı çıbıkları uzunca bırakır ki bunlara üzüm eşeği denir. O çıbıklarda bolca üzüm olur. Bunları kemdim de bir kesimci olduğum için iyi bilirim.

Güz gelende meşhur bağ bozumu başlar. Sonra toplanan üzümler çaraş denen bir taştan oyma yerde çiğnenir, şırası alınır. Şıraya toprak çalınır, şıra dinlendirilir. Sonra süzülerek leğene konur, kaynatılır pekmez olur. Emeği çoktur yemesi şifalı ve hoştur.

Gelelim bu “Budadım Bağları” türküsünün hikayesine…

Çok eski zamanlarda Konya kırsalında bir genç sevdiği kıza kavuşmak için ana babaya yalvarır. Onlarda kızın ailesine dünür olurlar, iş tatlıya bağlanır. Kız babası bu hayırlı işe evet der. Der demesine de işi maddi yönden baya yokuşa sürer.“Kız evi naz evi” deyimi burada zuhur eder ve oğlan tarafından yüklü miktarda ziynet istenir. Zor da olsa bu istekler karşılanır, borç dert derken düğün yapılır gelin eve gelir.

Ben çok iyi bilirim bilhassa bizim Konya dağ köylerinde bu ziynet ve kız evi isteklerinden dolayı geçimsizlikler yıkılan yuvaların çok olduğunu.

İşte güzün yapılan borçlu bir düğün ile gelin eve geldikten sonra cicim ayları kısa sürer. Bahar gelir, rençperlerin yoğun tarla bağ bahçe işleri başlar ama düğünde alınan borç paraların sahipleri de damadın ve babasının eline bakar ki aldıkları borçları ödesinler diye.

Bizim Konya kırsalı dağ köylerinde gurbete gidip para kazanmak adettendir. Çünkü buralar taşı ağır yerler; iş yok, üretim kıt, gelir az. Yani pekmez ekmeğe denk gelmez her zaman.

İşte bizim yeni evli delikanlı da bu gurbet geleneğine uymak ister buna mecburdur bir yerde.

Bir bahar günü hanımı ile bağlarını belleyip budamaya giderler, işlerini bitirip eve dönerler. Baba ana yaslıdır oğlan sorar “Hayrola baba ana bir şey mi var?” babanın söz boğazına tıkanır susar. Ana başlar ağıtlar yakmaya.

“Ay guzum herkes verdiğini ister filan zengin ama gök görmedikten senin düğünde para aldıydık ya daha zamanı gelmeden avradını para istemeye göndermiş nörecez şaştık” deyince oğlan anlamış kendisine gurbet yolunun göründüğünü.

“Tamam, ana baba siz heç üzülmeyin.

Baba sen bir başkasından para bul. O adamın parasını öde. Ben yarından tezi yok gurbete gideyim çalışayım borçlarımızı kapatmaya çalışayım.

Öylede olur, oğlan gurbete gider. Giderde işler de umduğu gibi gitmez. Borçları ödemek için gurbette umduğundan fazla kalır.

Aradan uzun yıllar geçer. Yeni gelin evde oğlan gurbet elde, gençlik elden gidiyor gelin hüzünlü, oğlanın daha içi yangın. Bir akşam gurbetteki hemşerileri oda arkadaşları ile birlikte yedikleri yemekten sonra kimi kahveye gider, kimileri sohbete dalar. Bu bizim genç damadın içine bir hüzün çöker odasında yatağına uzanır hanımı ile son bağı budadıklarını diğer yapılan işleri hayal ettiklerini dilden söze dökmeye başlar.

….

Budadım bağları yemedim üzüm

Budadım bağları yemedim üzüm aman aman

Kaynatın pekmezi de gelirim güzün aman aman

Yâre söyleyecek kalmadı sözüm aman aman

Gayri dayanacak da özüm kalmadı aman aman

Mektuba yazacak da sözüm kalmadı.

Enginli yüksekli kayalarımız aman aman

Gam ilen yoğrulmuş mayalarımız aman aman

Doğurmaz olaydı analarımız aman aman

Gayrı dayanacak özüm kalmadı aman aman

Mektuba yazacak da sözüm kalmadı

Genç yaşta evlenen oğlanın askerlik çağı da yaklaşmış onu da hatırlar hüzün alevlenir:

Çarşıdan adlımda el kadar astar aman aman

Nerde güzel gördümse de kocası asker aman aman

Asker karıları kocasın ister aman aman

Ördeğim gölünde yüzmeye geldim aman aman

Şahinim çölünde gezmeye geldim.

Askerin bıyığı burmadan burma aman aman

Bir teli ibrişim de bir teli sırma

Asker karısıysan karşımda durma aman aman

Mektupların dizime de kaküllerin yüzüme

Ne dedim de darıldın hiç bakmıyon yüzüme.

diyerek hasretini gidermeye çalışır.Ne derece giderdi onu söyleyen ve bunları kayda alıveren arkadaşı bilir artık.

Bir başka anlatıcı ise bu Konya yöresine ait türküyü şöyle yansıtır günümüze:

Cevizin yaprağı narindir narin

İçerim yanıyor dışarım serin

Yanıma gelmiyor muhannet yârim

Örtün yazmasını boylu boyunca

Değmeyin yârime uyusun günler doğunca

Gümüş cezve idim kaynadım coştum

Kendi yağımla kavruldum piştim

İyiler içinde kötüye düştüm

Örtün yazmasını boylu boyunca

Değmeyin yârime uyusun günler doğunca

Budadım bağını yemedim üzüm

Kaynatın pekmezi gelirim güzün

Yanına gelmeye kalmadı yüzüm

Örtün yazmasını boylu boyunca

Değmeyin yârime uyusun günler doğunca

Elma idim kopardılar dalımdan

Ayırdılar beni nazlı yârimden

El ayrılmış ben ayrılmam yârimden

Örtün yazmasını boylu boyunca

Değmeyin yârime uyusun günler doğunca

İşte bu Türkümüzün çalınışı ve söylenişi çok anlamlı olduğundan birçok şey ifade eder, çalanlar hüzünlenir, dinleyenler hüzünlenir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.