Ormanda bir grup Aslan, bir grup başıboş gezen İneğin etrafında dönüp duruyormuş. İnekler toplu halde oldukları için Aslanlardan daha güçlüymüş. Bundan dolayı aslanlar ineklere yaklaşamıyormuş.
Aslanlar gün geçtikçe acıkıyorlar ama bir türlü İneklere yanaşmaya bir çare bulamıyorlar.
Derken Aslanlar oradan geçen bir Tilkiyi yakalamışlar. Tilki’ye eğer bir çare bulamazsan seni parçalarz demişler. Durumun ciddiyetini anlayan Kurnaz Tilki can havliyle, eğer bir çare bulursam beni salar mısınız demiş. Aslanlar tabi salarız, hayatını bağışlarız demiş.
Tilki elinde beyaz bir bayrakla ineklere yaklaşmış. Tilki’nin kendilerine zarar veremeyeceğini düşünen İnekler, Tilkinin görüşme talebini kabul etmiş. Tilki ineklere; aslında bu etrafımızda dolanan Aslanların sizinle bir alıp veremediği yok demiş. Ama şu grubunuzda olan Sarı İnek varya, Aslanların gözüne batıyor, eğer onu Aslanlara verirseniz aranızda bir sorun kalmaz, Aslanlarla gül gibi geçinirsiniz demiş.
İnekler; demek bütün sorun Sarı inek. O olmazsa aramızda bir sorun kalmayacak. Demek ki Aslanlarla aramızı Sarı İnek bozuyor, Sarı İneği verelim, Aslanlarla aramız düzelsin diye karar vermişler ve sarı ineği Aslanlara vermişler..
Aslanlar Sarı İneği bir güzel afiyetle yemişler. Aslanlar birkaç gün sonra tekrar acıkmışlar, bu sefer aynı sorunu Kara İnek için çıkarmışlar. Kara ineği de Aslanlara vererek, İnekler kurtulduklarını sanmışlar.
Her seferinde ineği yiyen Aslanlar birkaç gün İneklerle yanyana güzel geçinmişler. Ama tekrar acıkınca başka bir ineğin sorun olduğunu söylemişler. Her seferinde ineklerden aldıkları yeni bir tavizle gün geçtikçe ineklerin sayısı azalmış ve güçsüz hale gelmişler..
En son ineklerden Benekli İneği istemişler. İyice güçsüzleşen ve sayıları azalan inekler kendi aralarında tartışmışlar ve şu sonuca varmışlar:
“ Biz, o Sarı İğneyi vermeyecektik..!”
İşte böyle..
Bugün dünyadaki küresel güçler ve ırkçı emperyalist siyonizm, aynı bu hikayede olduğu gibi, İslam dünyasını ‘böl parçala ve yut’ prensibi ile yok etmektedir.
Bunlar, planlarını adım adım gerçekleştirirken bütün İslam ülkelerini; ‘benim seninle bir sorunum yok’ diyerek birer birer saf dışı etmektedir.
Peki İslam ülkeleri ne yapıyor?
Herkes kendi ülke menfaatleri düşünerek, sessiz ve tepkisiz kalıyor, birleşmek ve birlikte güçlü olmak varken, yalnızlaşıyor, bölünüyor parçalanarak güçsüzleşiyor.
Ta ki sıra kendisine gelene kadar tehlikeyi anlamıyor. Sıra kendisine gelince iş işten çoktan geçmiş oluyor.
Böylece küresel güçler bütün dünyayı sömürbilecek şekilde dizayn ediyor, yeni bir dünya düzenini kuruyor.
Hedef Arz-ı Mevud( yani Nil’den Fırat’a kadar vadedilmiş topraklar) topraklarında büyük İsrail devletini kurmak ve bütün ülkeleri ve insanlığı kendisine köle yapmaktır.
Irkçı emperyalizm, yani dünya Siyonizmi, batılı devletlerin de desteğini alarak, önce Irak’ı işgal etti, birinci ve ikinci Körfez Savaşı ile.. Sonra Arap baharı ile İsrail’in etrafındaki güçlü devletleri birer birer parçaladı. Libya, Mısır, Suriye, Lübnan, Yemen ve son olarak İran’a saldırdı.
Bundan sonraki hedef Suudi Arabistan ve Türkiye’dir!..
Şimdi hikayede olduğu gibi, kafamızı kumdan çıkarıp, İslam ülkeleri olarak ‘asıl tehlikeyi’ görerek dememiz lazım ki; “ Biz, o Sarı İneği vermeyecektik”
İsrail kurulduğundan beridir, aramızdaki sorun Filistinlilerdir, Hamas kötü, Saddam kötü, Gaddafi kötü, Mursi kötü ve İran kötü diyerek, diğer İslam ülkelerini saf dışı bıraktı ve hedefine ilerliyor..
Peki çözüm ne?
1) İslam ülkeleri tehlikenin farkına varmalıdır.
2) ‘İslam Birliği’ acilen kurulmalıdır.
3) Her ülke kısa vadeli şahsi menfaatlerini bir kenara bırakmalı ve asıl menfaati olan İslam birliği etrafında birleşmelidir.
4) Müslümanlar tek vücut olarak güçlü olmalıdır.
Yoksa sıra bizde!..