Geleneksel değer yapımızdaki çözülmenin ardından gün geçtikçe unutulmaya doğru giden bir erdemdir kadir kıymet bilmek.
Zor bir davranış olduğundan kıymet bilmek bir üst meziyettir. Bilgi, görgü, tecrübe gerektiriyor. Halk tabirleri içerisinde geçen “Maldan anlamak” tabiri her ne kadar hayvandan anlamak için kullanılan celep tabir ise de bunu insan tanımak için de kullanmak mümkündür. Bunun için “İnsan sarrafı” tabiri belki daha uygun olanı. Hz. İsa “İnci tanelerini ineklerin önüne koymayın” der. Anlamaz zira. Bizim kültürümüz bunu “Eşek hoşaftan ne anlar” diye tercüme eder. Niyazi Mısri “Arifin sözün duymaya insan gerek. Sanmanız bu alemde hayvan olan anlar bizi” derken anlamanın ancak insani bir eylem olabileceğinin altını çizer.
Ömür dediğimiz bize bir bedel ödemeksizin lütfedilmiş en büyük nimet.. İslam denge dini… Bizi aşırılığın her türlüsünden sakınmaya davet ediyor… İsraf da aşırılık zaafımızdan kaynaklanan bir olumsuz eylem. İhtiyaçtan fazla pişirilen yemek, çeşmeden boşa akıtılan su, gereksiz yere açık bırakılan ışıklar, daha güzeli olsun, daha yenisi olsun derken abartılan giyim kuşam ev eşyası alışverişleri… İsraf deyince ilk akla gelenler bunlar belki… Netice itibarıyla hem kendi emeğimize hem kesemize hem de çevreye zarar olarak yansımakta bu alanlarda yapılan israf… Bir de zaman, ömür, imkân, insan açısından yapılagelen israflar var ki, sonuçları çok daha vahim çok daha yıkıcı… Sadece bu dünya ile ilgili zarar ve yıkım değil bu, ahiret yurdu için de büyük kayıp, büyük ziyan ve tabi ki hüsran
Ramazan geldi gidiyor bu güzel zamanlara Rabbim bir daha kavuşturur mu bilemiyoruz ama, aç kalmayı oruç tutmak sanan, oruçla diyet yapmayı eş değer gören, oruç Muş gibi davranan yada hastalık bahanesiyle oruçtan kaçmaya çalışan nefsimize zor gelen bir sürü davranışın da kendi vicdani muhasebesini yapabileceğimiz bir dönemi de geri de bırakmış oluyoruz.
İnsanın kendi kadri kıymetini bilmesi de burada devreye giriyor. Ben geleceğime şu güzel günler de ne denli yatırım yaptım. Dünyaya düşkün nefsimi ne kadar terbiye ettim. Belirli saatlerde aç kalıp uykuya oruç tutturup akşama en sevdiklerimi yiyerek mi? Verdiği nimetler için şükrederek mi?
Maddi refahın arttığı, hayat standartlarının yükseldiği ve dünya nimetlerinin hep dahasının istendiği günümüzde, nefislerin mutmain olması ne kadar da zorlaştı. Çölün yakıcı ikliminde nehirler, sular, yeşillikler gibi cennet tasvirleri o dönem insanları için ne büyük mutluluk, itminan ve huzur vesilesiydi kim bilir? Şimdi ise hemen elimizin altında bulunan bu nimetler sıradanlaşmış ve biz gözümüzü hep başka şeylere dikmiş durumdayız “işte aradığım bu”, “bununla mutlu olurum ancak”, “huzur burada” diyerek… Üstü örtülü bir şekilde seküler zihin kalıpları içinde düşünür olduk belki de…
İnanıyoruz, iman ediyoruz elhamdülillah. Bir yandan da dünyevileşmenin bir getirisi olarak her istediğimizin burada gerçekleşmesi beklentisi içine giriveriyoruz, olmazsa hüsrana uğramış hissediyoruz kendimizi. Dünya sevgisi sabır eşiklerimizi aşağıya çekiyor giderek. Nitekim sel üstünde çer çöp misali oradan oraya savrulup duruşlarımız, İslam dini gibi dünya ve ahiret saadetinin anahtarı olan bir büyük nimetin kıymetini layığınca bilmeyişimiz ve değerlerimizi, prensiplerimizi çarçur etmemiz nedeniyle midir acaba? Fırsat varken “Allah’ım biz hangi nimetlerin kıymetini bilmedik de şimdi böyle insanlığa, İslamlığa hasret kalakaldık?” muhasebesini yapmak gerekliliği doğuyor, herkes herkeste kadir kıymet beklerken önce kendine olan kıymeti göz ardı ediyor.
Vakit kadir gecesini arama zamanı. Kadrini bilme gecesi. İnsanın kadrini bilmeyen bizler, bu geceyi de tanıyabilecek miyiz acaba. Kusura bakmayın ben kendi adıma konuşayım hiç zannetmiyorum. Zira hazret-i insanı tanımayan Kadir’i de tanıyamaz. İnsan Hakk’ın mazhar-ı tammı. Ve o insan bir zaman içerisinde yaratılıyor. Kadir de zamanların anası. İnsan bütün mahlukatın en şereflisi, en üstün yaratılmışı. Kadir de zamanların en şereflisi. Bin aydan daha hayırlı. İnsan o gece yaratıldı denilmiştir. İnsanın ikiz kardeşi olan Kur’an da bu gece nazil olmuştur. O zaman İnsan, Kur’an, Kadir hepsi bir idrak edilecektir. Yani İnsanı bulmayan Kur’an’ı bulamaz. Kur’an’ı bulamayan Kadir’i bulamaz. Nasıl İnsan-ı Kamil taşlar arasında yakut taşı gibi farklıdır. Günler ve geceler arasında da Kadir öyle farklıdır.
İnsan suretleri içerisinde ara ki İnsan-ı Kamil’i bulasın. Günler arasında da ara ki Kadir’i bulasın. Muhtemeldir ki İnsan-ı Kamil şöyle ola, şu gibi ola, şurada ola gibi ihtimal hesaplarıyla onu bulmaya çabalarız. “Her geleni Hızır bil her geceyi de Kadir bil” sözü bu ihtimal hesaplarında hata yapmamak için işi sağlama alma yöntemidir. O zaman nasıl insan-ı kamili bizim arzularımız doğrultusunda sabitleyemiyorsak Kadir’i de takvim yapraklarına sabitleyemeyiz. Zira dinamik bir arayış süreci bu. Mevlana’nın “Ne arıyorsan osun sen” sözünde olduğu gibi bulmak ve aramak birbiri ile et kemik gibi ilintili. Aramadan bulamazsın. Arama senden, bulma ise ikram.
Yani Kadir’le karşılaşmak için hazır olmak, istekli olmak lazım. Arzulamak lazım. Tıpkı insanı tanımak için, insan-ı kamili tanımak için hazır olmak gerektiği gibi. Sen Mevlana ol Şems gelir bulur seni demişler. Sen kadir kıymet bil Kadir bulur seni.
Kadir Mevlam hepimizi kadir kıymet bilenlerden eylesin ve Kadir’i bulanlardan kılsın.
Ne olursa olsun Kadir Geceniz mübarek olsun..
Rabbim bir daha ki seneye kavuştursun …