Kapat gözlerini sadece “hu” de…!

Hilalalem

İnsan, karaktersizliğin ayazında üşümemiş gibi davranıyorsa ruhundaki gedik doğuştandır. Emdiği çiğ süte aroma katacak kadar gamsız insan. Şerefin sadeliğini değil çirkefliğin şatafatını sever. Utanmayı unuttuğundan değil hatırlamaya tenezzül etmediğinden kibrine hayran.
Raf ömrü tükenmiş dediğim zaman da geriliyorsunuz. Karakteri sahan yumurtasından mütevellit komiklik serpiştirilmiş ucuzluk var kimilerinde…!
Sanki bir bardak suymussun da herkes sende suya kansın istiyorsun. 'Tamam' dedikçe biraz daha çölleşirken toprağın, o topraktan filizleneceğini zannediyorsun.
Başkalarının çiçeklerini suluyorsun da kendi bahçende Çiçek açmaya izin vermiyorsun. Herkesin dünyasinda yer bulup, kendi igindeki dünyada köksüz kaliyorsun.
Dünyanin 'iyi insan' kalibina sığabilmek için söylediğin her ‘evet', biraz daha siliyor seni gerçekten. Ve her övgüde, kendi gerçeğinle gelişen bir yanılgı hissediyorsun.Başkalarının haritasına sıkışıyor sonra kendi rotanı kaybediyorsun.
Kendine kulak ver ve korkularını fark et; belki sevilmeme ya da dışlanma korkusu yüzünden sürekli 'evet' diyorsun, belki de çatışmadan kaçmak için, Kendi sınırlarını ve ihtiyaçlarını savunmak en doğal hakkın , bunu yaptığın zaman kötü biri olmazsın. Kendi sınırlarını netleştirdiğinde, yüklerin azalacak yüklerin azaldikça bahçende çiçekler açacak. Etrafında seni gerçekten seven ve ışığından etkilenen insanlar olacak.
Ya da dur ya, sen önce ne yap biliyor musun?
Başkalarına olmayan borcunu ödemeye çalisma, kendine olan özür borcunu öde hepsinden önce...
Ben bu ömrü ne uğruna heba ettim,sor kendine…
Ben bu ömrümü ne için harcadım, sor nefsine…
Ben bu ömrümü ne için ziyan ettim, sor ömrüne…
Bazen kendimize yatırım yapmak yerine kendi nefsimize yatırım yaparız. Okuyamamış olmanın suçlusu hep başkasıdır, kötü evliliğin sebebi de…
Veya iyi bir kazancımız ve mesleğimiz yoksa da…
Birileri çalışıp çabalarken sordun mu kendine sen neredeydin? Sınavlarda iyi not alan çocukların senden ne farkı vardı? Yada bana izin vermediler diye suçladıklarına isyan edip bir sürü işleri gizliden yürütürken isyanın hep nefsin için miydi? Bırak artık birilerini suçlamayı…
Hem yan gelip yatacaksın, hem en şahane sen yaşayacaksın… sanma ki her şey para…
Sanma ki çoğu şey makam… sanma ki elde edemediklerin için hep başkası suçlu…
Hayır diyemediğin nefsin ve diğerleri için bir silkele kendini elekten dökülsün unun içinde ki tortusu…
Evimiz kaç metre kare olursa toplumda yer ederiz? Yada aracımız ne kadar modelli olursa?
Kimseye yük olmamışsın ama kimse de seni yüklenmemiş.
Gözlerden kaçan, kulaktan ıskalanan bir söz gibisin; varlığın ancak bir boşluk dolduğunda fark ediliyor.
Varolusunla bağdaşmayan övgülerle kuşanmış, eksiklik duygusuyla yoğrulmuş gibisin. Dünyanın seni tanimlamak için bulduğu her sözde senden uzak bir yanılgı hissi gizli gibi hissediyorsun. Her yanılgı için sana maske yakıştıranlardan gidip tek tek özür dilemek istiyorsun: 'Zannınız degilim...'
Gücünü köklerinden aliyorsun önce, sonra o kökler seni dışarıda bırakmış diye bu defa köklerine güceniyorsun. Öncen ile sonran arasinda bir yerde, arasatta parsel kapmış gibisin.
Geçmişte anılmamış , gelecekte varlığından habersiz olunacak bir 'şimdi' içindesin.
Sana ait olmayan, onların arzuladığı sende gördüğü beklentiler ile ilgili övgüler geliyor kulağına. Olmadığını bilmenin mahcubiyeti, olamayacağını görmenin yılmışlığı içindesin.
Yeterince yeterli bulunmamak hali işte, biliyorsun.
Size "Koş, başar, durma, yorulma!" diyen insanlar olacaktır. inanmayın onlara.
Ayni kişiler bize bu yarışın ne zaman ve nerede biteceğini de söylemeli. Rakibi belli olmayan, bitiş çizgisi asla görünmeyen bu kapitalist çağda birileri, basarinin tam olarak ne olduğunu anlatabilmeli.
Kaç diploma ve sertifikadan sonra basarılı sayilacağız ?
Durmamız gereken sınır neresi?
insanların midesi kaç varil büyüklügünde olmali, bize bir boyut versinler ki ona göre hazmedelim.
Allah aşkına, biri bize konum atsın ulaştıkları o ulvi (!) yerden.
Kaybolduk onlara ulaşmaya çabalarken kendi koridorlarımızda…!
Herkesin birbirini rakip gördügü şu dünyada, bir yarışın içinde mutlak kaybeden koşucular gibiyiz.
Oysa...
Müslümanlar için namaz, gün içinde bir durma ve sakinlesme sekliydi. Unuttuk.
Öfkelerimizden bıktığımız için bayramları seviyor ve duruyorduk. Unuttuk.
Ayrılıklardan ve özlemlerden yorulunca bir durup düğünleri izlemek istiyorduk. Unuttuk.
Dur ve sakince içten bir hu de….!
Kendin ol özüne dön bu ömür böyle nereye?
Hareket halinde olmanın gereksiz yüceltildiği bu çağda, ölüm bir durma biçimiydi. Ve biz mutlaka ölüyorduk.
Vesselam…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.