Çok çekici, şahane giyinmiş, en güzel makyajı yapan yüreğinden çok botoksuna takıldığınız güzellik algısının her geçen gün değiştiği gençlerimizin ve kadınlarımızın vebali hepimizin üzerinde.
Karnında ki gebeliğin eseri çatlakları yok etmeye çalışan, aman kocam beni beğensin diye şekilden şekile girenlerle, hangi adamı baştan çıkarsam diye yarışan kadınları gördükçe ciğerim yanıyor.
“Güzellik” denilince aklımıza ilk olarak fiziksel çekicilik geliyor ve iki kategoriden birine kendimizi ve diğer insanları yerleştiriyoruz : Güzel veya güzel değil!
Maalesef toplumdaki yerimiz de bu anlama göre belirlenmiş oluyor. Erkekler için aklımıza ilk gelen şey güzellik değil de başarıyla ilgiliyken, özellikle kadınların rolü güzellik üzerine oturtulmuş. Bu yüzden de işe girerken bile fiziksel görünüşümüze güveniyor ya da güvenemiyoruz. Buradan da korkunç bir gerçek ortaya çıkıyor hatta bazen başarılı ve güzel kadınları da bu algımıza göre yargılayabiliyoruz.
Kozmetik magazalar indirim yaptiklari zaman
iziham oluyor. Indirimli ürünleri almak isteyen kiz
kardeşlerim birbirlerini eziyorlar.
Bu görüntüleri görenler de kizlarin ne cahilligini ne kezbanligini birakiyor.
Ne olacakti?
Her seyin güzellige indirgendigi, guzel ve bakimli olmayan insanlarin bir sekilde elendigi, birakin es bulmayı işe bile alınmadığı , kaşını azıcık yanlış alsan toplumsal linç yediğin bir çağda; uygun fiyatli "Umut" satin almayacakti da bu kadinlar, ne alacakti?
"Eli yüzü düzgün" taniminin hokka buruna, dolgun dudağa
indirgendiği bu zamanda; iyi kalpli olmanin iyi olmak için yetmediği bir toplumda, bu kadinlar botoks dolgulu ruju uygun fiyata stoklamayacakti da ne yapacakti?
Mutlu olma, değerli hissetme, özgüven sahibi olma umudunu
%50 indirimle satiyorlar.
Ah...
Gidip hepsine tek tek sarilmak istiyorum.
Seni eksik ve çirkin hissettiren onlar suçlu, gözlerin gülünce o Işık ile dunyalar aydinlaniyor demek istiyorum.
Anne olduğun için karninda olugan o çatlaklar kutsal su arıkları gibi hayati kutsuyor demek istiyorum.
Saçlarına onları sürme, elektriklenen saçların ile de gok güzelsin. Saçlarin elektriklenmese de seni sevmeyen zaten sevmeyecek bir bahanesi hep olacak demek istiyorum.
Sıkılaştırıcı etkisi olan o krem tek başına yaşlanmış hissedişine çare olmayacak kendini sevmedigin sürece. Sadece zaman kazanmis hissedeceksin.
İçinde ki kızı küstürenlerle, yaşama sevincini içinden alanlarla, kahkahalarini alanlar ile böyle mücadele edemezsin, kendi
saçlarini okşamayı ögrenmek zorundasin demek istiyorum.
Ah..
Gidip hepsine tek tek sarilip sonra pirlantali prangalarımızdan kurtarip, sevinçle aglamak istiyorum.
Soyut yaralarina somut pansumanlar yapamazsin, ruhunun yaralarini bulup önce onlari üflemelisin demek istiyorum.
Bu çürüme nereye kadar gidecek bilmiyorum gerçekten.
Asil toplumun ve onun mükemmellik algilarnin estetige ihtiyaci var.
Belki o zaman sonuçları konusmak yerine sebeplere odaklaniriz.
Belki o zaman insanlarn burunlarini degil de, burnunu her seye sokmanin biçimsizliğini tartışırız.
Belki o zaman hastalanmis ruhlarımız çiçek açmaya başlar.
Bilemiyorum, belki...
Haydi hemen medyayı suçlayalım; televizyonda gösterilen “o güzel” kadınlar gibi görünmeyebiliriz ya da kilomuz standartların üzerinde olabilir. Fakat içiniz rahatlasın. “Güzellik” denen algı neredeyse her on yılda bir değişiyor. Rönesans döneminde yaşamış olsaydık, şu an kırk beş kilo olanlarımız değil etine dolgun olanlarımız güzel hissedecekti. Eğer “güzellik” için bir algı varsa ve bu sürekli değişiyorsa, “güzellik” zaten içi çok boş bir kavram. O yüzden derin bir nefes alabiliriz!
Sizce bizi biz yapan dış görünüşümüz mü? Yoksa sahip olduğumuz değerler, yaratıcılığımız, azmimiz, anne olmamız mı?Kilomuzla ya da hokka burnumuzla mı varız bu toplumda? Tabi ki hayır! Konsepti değiştirelim bence.
İnsanı hoş ve güzel yapan şey, sahip olduğu değerleridir, azmidir, güzel gülüşüdür kimi zaman. Kim olursanız olun, “güzel” olmasanız da önemlisiniz ve sevilmeye değersiniz! Bu yüzden de benim olduğum yerden siz tam ve mükemmel görünüyorsunuz! Yeter ki şahsiyetiniz çirkinleşmesin…
Vesselam (: