Günah Keçisi….

Hilalalem

Köyün delisi, günah keçisi ve son yüzyılın en büyük utancı para ile tüm ayıpları örtme…

"Günah Keçisi" tanımını aramızda duymayan yoktur sanırım. Bu tanım aslinda adini eski bir Yahudi geleneğinden alıyor.
Eski Yahudiler yılda bir defa toplanır ve toplumun günahlarını üstlenmesi için bir keçi seçerlermiş. Keçiyi uçurumun kenarına getirir ve o köyde, şehirde ne kadar günah işlenmişse hepsini dualar ile o keçiye yükler sonra da keçiyi uçurumdan aşağı atarlarmış. Keçi ölünce de orada yaşayan insanların günahlarından kurtuldugu tertemiz olukları varsayılırmış.
Ne kadar ilkel geliyor kulağa değil mi?
Oysa günümüzde tam olmasa da benzer bir şeyi "Sosyal Medya" vesilesi ile biz de yapiyoruz. Mesela günün günah keçisini görmek istiyorsanız X’in TT listesine, instagram gönderi yorumlarına bakmanız yeterlidir.
İsimler değişiyor, günahlar değişiyor ama bizim taşlama isteğimiz o keçiyi o uçurumdan atinca aklanma arzumuz hep ayni kalıyor.
Zamanında yaptığımız ya da yapmamız hâlâ muhtemel bir günahın sahibi üzerinden, kendi hatalarimizi aklamaya çalışıyoruz.
Zaman zaman bazı toplumlarda gerçeği söyleyen insanlar, başkalarının menfaatlerine halel getirdikleri için “Günah keçisi” olarak ilan edilirler. Herkesin bildiği fakat söylemeye veya açığa çıkartmaya cesaret edemediği gerçekler, elbette günün birinde gün yüzüne çıkacaktır.
Ama çıkmaması adına kraldan çok kralcı olan kaburgasızlar çoktur.
İyi anne olduğumuzu kötü anne üzerinden, delikanlı erkek olduğumuzu ağız dolusu küfürden, ögrenci oldugumuzu dersi veremeyen arkadaşımız üzerinden kanitlamaya çalisiyoruz.
Önümüze gelmeyen günahların abidi, sınanmadığı imtihanların Süperman'i olarak meydana çıkıyor "ama ben tepki gösteriyorum" maskesinin arkasina sığınıyoruz.
Gerçekten kötü bir olay karşısında tepki vermek taraf belirtmek önemlidir, bunu samimi ve kıymetli de buluyorum. Ama bu tepkiyi ne kadar nefsi yapıp yapmadığımızı da kendimize sorarak başlamalıyız .
Kişileri konuşmak yerine meseleleri, olayları konuşmak yerine olguları, nesneleri konuşmak yerine de kavramları konuşmaya başlamazsak her sey gözümüzde bir "SEY" olacak.
Bunun adı bazen keçi olur bazen filanca olur...
Bir başkasının omuzlarına basarak yükselip yalancı zaferi yaşamaya çalışmak yerine, düşmüş birine tekme atmaktan vazgeçip omuz vermeyi seçmek de bir başka çözüm yolu olabilir.
Hz. Mevlana
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörülükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Bir insanın ayıbını örtmek Müslüman bir insanın taşıması gereken vasıflardandır. Aynı zamanda başkalarının kusurlarını örtmek Allahu Teâlâ’nın kullarında bulunmasını istediği erdemlerden biridir.
Yine Kur’ân-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerde başkalarının ayıbını örtmek meselesi bir çok kez tekrarlannmıştır. Toplum ahlakını bozmamak ve kötülüklere yol açmamak için insanların ayıplarını gizlemek ve yayılmasını engellemek ahlaki yapının temel taşlarını oluşturur. Bunun zıttı olan insanların kusurlarını araştırmak ve ayıplarını ortaya dökerek onları rezil etmek dinimizde açıkça yasaklanmıştır.
Tabi ki buda inanan insalar için…
Gerçekten inanan yada inanmayan insanların en büyük toplumsal kaygısı da ayıplarını örtecek maddiyata sahip olmadıklarını düşünmeleri.
Bugün ayıpladıkları taşladıkları her durumu kendileri aynı makamda yada durumda olsa yapacak kadar karakteri oturmamış her insanın yapamadığı her şey için başkalarını suçlaması da can sıkıcı karakter bozukluğu gibi gözümüze gözümüze sokulurken,
Sırf makam sahibi yada maddi imkanları bizlerden fazla diye ayıplarını görmezden gelmemiz de çok çirkin.
Kalite denen seyin egitim ile para ile kaç ülke gördügün ile banka hesabın ile falan alakasi yok. Kaç insanın gönlüne girebildin, kaç insanın yarasına üfledin, kaç insanın hayatına dokundun ile alakasi var.
Kalbinde kurduğun kast sistemi ile küçümsediğin insanlar varsa etrafinda ve insanları aşağı görüyorsan; bana ne o kolundaki saat kaç para, gittiğin tatil ne kadar tuttu, abiyeni kime diktirdin, pırlantan kaç karat?
Haksız yere eşini üzdüysen ve bundan en ufak bir mahcubiyet duymuyorsan, bana ne ki kaç
üniversite bitirmissin, kaç kitap okumuşsun?
Yanında çalıştırdığın işçinin hakkına giriyorsan ve bundan en ufak rahatsızlık duymuyorsan, bana ne bankada kaç milyar doların var ya da araban hangi marka?
Ama maalesef ki tamda Nasrettin Hocamın dediği gibi ye kürküm ye devrine…!
Binlerce günaha bir günah keçisi bulup kendimizi aklayacak kadar haysiyetimizi kaybettik ne acı ki…
Nasıl bir zamana evriliyoruz bilmiyorum ama bazen artık kopsun kıyamet demekten kendimi alamıyorum…
Vesselam…!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.