Bir kapı arala umuda…!

Hilalalem

Koca bir yılı hunharca katlettik yine…!

Ama her ay bitişinde sene ve hafta hatta gün bitişinde bir yarım kalmışlık kaplar benliğimi.

Tavuk dürümümle ayranımı aynı anda bitirememiş gibi,

Gün batımını en güzel manzara da izlerken önüme kocaman bir bulut gelmişte manzarayı kaçırmışım gibi. Yada sonsuza dek izlerim diye kayıt alacakken şarjım bitmiş.

Bir yarışmada bitiş çizgisine ilk vardım sanırken benden önce gelenler bana nanik yapıyor gibi, sevincim hep kursakta…!

Yani yaşıyor da yaşamıyor gibi bir tat ağzımda, tadı damağımda kalmış beni tüketen bir yarım kalmışlık hissi…!

Sanki herkes hayatın sırrını çözmüşte kulaktan kulağa paylaşıyor benden saklıyorlar gibi. Yani dondurması bitmiş çocuğun elinde külahla kalakalması gibi…

Herkes çok okuyor, çok biliyor, çok geziyor, çok mutlu, çok partiliyor da sen evde patlıcan kızartıp üzerine sinmiş yağ kokusu ile öylece kanepeye uzanmış hayatı sorguluyorsun gibi vıcık vıcık yağ kokan bir durum.

Yapılacak işler, gidilecek yerler, söylenecek sözler, hak edilmiş özürler o kadar birikmiş de, heyecanla kesilmiş karpuzun kabak tadı vermesi gibi bir hayata uyanıyorum gibi.

Bu yarım kalmışlık hissinin en güzel yanı da bir cennetin var olduğuna benim nefsimi fazlasıyla ikna ediyor. Başka ispata hiç gerek yok, bu yarım kalmışlığın bir sebebi anlamı olmalı. Hep yarım kalmanın bir tamamlanmanın fragmanı olmalı…! Bunca acının nefretin telaşın kötülük ve iyiliğin anlamı olmalı. Yoksa çıldırır insan bu anlamsızlık vahşilik canilik ve vicdansızlık içinde…!

Doğuyorsun ve sana sormuyorlar, aslına bakarsan yaşarken de sormuyorlar.

Hoş ya Ölürken de sana fikrini sormuyorlar …!

Peki bunca şey ne olacak? Öfke, gözyaşı, acı, nefret, savaş, umut ve yaşanmamış hayatlar hepsi boşa mı gidecek?

Bu kadar nizam ve düzen neden var?

Bir tarafta çocuğa, bebeğe, insana vicdan taşıyan ve hayatını bu ölçüde idame eden dini, dili,rengi, cinsiyeti farklı insanlar…!

Bir tarafta da … zerre miktar vicdandan haberi olmayan olsa da ona karşı kulaklarını kapamış acı, nefret, kin ve kanla beslenenler…!

Hayatın her alanında maddi ve manevi mabingle karşı karşıya geliyoruz. Kimse yaptığı işte memnun değil ama kendi fıtratı üzere iş yapabilecek kadar cesur da değil.

Öğretmen olmuş ne kazancını helal kılmak adına emek veriyor ne de vicdanla çocuklar yetiştiriyor. Tam da engelliler haftasında vicdan yoksunu hiç engelli olmayacak yada engelli bir çocuğa sahip olmayacağını sanan öğretmen ve idarecilere emanet edilmiş masum melekler … bir tarafta hayatını vicdan üzerine inşaa etmiş öğretmen ve idareciler…!

Bir tarafta konu komşu okulda ki arkadaşları tarafından zorbalık gören çocuklar bir tarafta merhametle kucak açan dost, komşu ve akrabalar…!

İnsanın insan olmayı başarabildiği her alan öyle kıymetli ki toplumun içinde ki tavır ve davranışlarımızla sağ veya sol hard disk leri hakkıyla doldurabiliriz.

İslam bir toplum ve ahlak dinidir..! Toplum içerisinde ki varlığın, davranışın, hiç tanımadığınız ve asla menfaatiniz olmayacak insanlara tavrınızdır sizi insan yapan özellikleriniz. Sonrası ise ahlak; ticarette, evde, işte, akraba içinde, hava da kara da hatta kimsenin olmadığı en yalnız kaldığınız alanda bile …! Ahlakınız ve insanlığınızdır sizi her alanda başa taç yada ayağa taş yapan.

Her neyse işin özeti şu ki;

kalemimin dili şişmiş biriken duygularımın hangisinden başlayacağımı bilmeden hissettiğim en yoğun duygularımla yazarak aylar sonra sizlere merhaba ettim…! Gene bir yarım kalmışlıkla bu hafta ki yazımı nihayete erdireyim ki haftaya birbirimizi ruhen tamamlama noktasında özlem duyalım…!

Vesselam!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.