Benim en büyük yol gösterenim tuvalet fırçası…!

Hilalalem

Yaradan Rabb’inin adıyla “OKU”

Hayattan ibret almak için, içinde Allah yazan elma görmeye gerek yok…!

Görmeyi bilirsen o ibreti sana tuvalet maşrapası bile verir. Mesela çok acı çekersen yâda suistimal edilirsen, maşrapa sana der;

“Ne sert nede yumuşak olursun artık. Kolay kolay kırılmazsın, cam gibi kırılgan, demir gibi sert olamazsın. İstersen insan yanını muhafaza edersin.”

Öğrendiğimiz şeyleri her zaman defter yada kalem vasıtasıyla öğrenmeyiz. Eğer doğru dinlersek maddeyi eşyanın ruhu bile fısıldıyor hayatı bize. Mesela yükseğe ne kadar hızlı çıkılırsa daha hızlı düşüleceğini tahtaravalliler öğretiyor. Dengesi bozulan şeylerin üzerindekilerin taşınmasının zor olabileceğini de masallardan öğreniyoruz. Sana ne kadar benzerse benzesin, birbirine uyacak o parçanın bir tane olduğunu ve bulunmasının zor olacağını yapboz yaparken öğreniyoruz. Yine buna benzer şekilde ruh eşini bulsan da işin içinden bir terslik çıkacağını, ayakkabılarımız öğretiyor.

Bilirsiniz….!

Havadan fırlatılan, bir basket topunun zıplaması, bize hayatın sırrını fısıldıyor. Çünkü yaşam serüveninde tıpkı basket topu gibi bazen hızla yere çarpıyor, sonra da göğe yükselebiliyoruz.

Hayat okumalarını doğru öğrenmişse insan, cansız ruhsuz dediğimiz çoğu şeyden bile yol bulup doğru kadrajın içinde şahane bir fotoğraf oluşturabiliriz.

Benim en büyük yol gösterenim tuvalet fırçasıdır…!

Burnun bir defa pisliğe bulaştıysa eğer, ne kadar pırıltılı olursan ol, harika süslerle bezenmiş tasarlanmış olsan da… kurtulması çok zordur o durumdan. Hayat acı tecrübelerle öğretir insana..!

Aslında çaydanlıktan da çok şey öğrenmişimdir. Sabırla kaynayarak demlenmeyi öğretir insana. Hayattan daha çok zevk alabilelim diye.

Sebepsiz sevmeyi evlat öğretirken, acı çekerek zarar görerek sevmeyi de bağımlılıklarımızdan öğreniriz. Zararını bile bile içilen sigara gibi.

Küçükken tırmanlara doyamadığımız ağaçlardan sımsıkı tutunarak düşmemeye çalışmaktır hayat. Her tercihimizin sonunda ağlamadan hayata tutunma becerisi bu azimden doğmuştur. Karıncanın kendinden ağır yükleri taşımasında saklıdır hayatın yükünü omuzlama hevesimiz.

Yeşil gözüken karpuzun içinde ki kırmızılıktır umutlarımız. Çok beğenerek aldığımız kavunun kelek çıkması gibidir sonu hüsranla biten birliktelikler.

Ne garip..!

Manaya değil surete önem verilen bir çağda yaşıyoruz bu çok kesin de… Asıl kesin olan insanın anlam arayışının hiç bir çağda bu denli yerlerde sürünmemiş olmasıydı sanırım. Hep bir eksik var da birileri o eksiği bulmuş da bize haber vermeyi unutmuş gibi bir ömrü tüketiyoruz. Bu süre içerisinde deneme yanılma sürecinde de çok vakit kaybediyoruz. Hepimizin içinde bir kaplanı avlayacağını zanneden, tavşan iyimserliği de yok değil. Bazen bu tavşan iyimserliği sosyal medya da yakamıza yapışıyor. Herkes bizi sever, onaylarsa her paylaşım beğeniler yorumlar alırsa hakiki mutluluğa erişeceğimizi sanıyoruz. Bazen o tavşan umudu evliliklerimiz de yakamıza yapışıyor. En güzel kadın yada en zengin erkekle evleneceğimizi romantik bir evliliğimiz olacağını masallardaki mutlulukla onlar ermiş muradına havasında ömür boyu saadet umuyoruz.

Ruhu okumayan yüreği aç kadınla, kendini aslan gibi kral sanmayan erkeklerin ego savaşında kaybetmeyelim ömrümüzü. Oku yalım….

Anla yalım… en ufacık çekirdekten hayatı sorgula yalım…!

Hayat kısa kuşlar ötüyor…! Parmağımızın üstünde ki fazla et gibi lüzumsuz görünen ama olmasa kıvıramayacağımız parmak gibi, sevelim hatamızı da doğrumuzu da.

Maddenin yani eşyanın içinde ki gizli şifre ile sonsuz hayata kavuşalım….

Vesselam..!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.