Yalan

Gevher Hatun

Yalan kelimesi Türkçede "iftira etmek, dil uzatmak, söz taşımak" anlamına gelir. Eski Türkçe yala- "iftira etmek, dil uzatmak, söz taşımak" fiilinden +In son ekiyle türetilmiştir.

Yalan kelimesinin Arapça karşılığı olan kezib (kizb) eski sözlüklerde “doğruluğun (sıdk) karşıtı, bir konuda gerçeğe aykırı haber veya bilgi vermek, söz vakıaya uygun olmamak” diye tanımlanır. Haberin doğruluğu vâkıaya uygunluğu, yalan olması aykırılığı ile bilinir.

Ben yalanı söyleyene değil de, söyleten sebeplere takılmış haldeyim. Bundan yalanı mazur gördüğüm sonucu da çıkmasın lütfen.

Çocuklara nasıl yalan konuşmayı öğretiyoruz hiç düşündük mü?

Veya karşımızdaki muhatabımıza nasıl zorla yalan söyletiyoruz?

Evet yanlış okumadınız, daha dünyayı tanımayan yavrularımıza biz öğretiyoruz.

Temiz pak zihinlerine nakış nakış biz işliyoruz.

Karşımızda hiç tanımadığımız veya çok iyi tanıdığımız muhataplarımızın bizden gizli bir dünyaları olduğu gerçeğini atlayıp haddi aşan sualler soruyor cevap vermeye zorluyoruz. Karşımızdaki bizi kırmak ve incitmek istemiyor cevaplamaz ise de kırılacağınızı düşünerek istemsizce yalan söylemek zorunda kalıyor.

Peki bu apaçık bir vebal değil midir?

Çocuklarımız sülalemizden birilerine benzedi diye yalan söylemez, aslında bizzat

biz ebeveynler gönüllü öğretiriz yalanı, asla yapamayacağımız vaatler vererek

çocuğumuza nasıl yalan söyleniri keşfettiririz.

saff suresi,2. ayet: " Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz?"

Bu nedenle çocuğumuzun bizim sözümüze karşı itibarı eksilir. Ve onun gözünde

yalancı tahtına güle oynaya geçeriz. Sussun, uyusun, oynasın, beklesin, yesin gibi

mazeretlere sığınarak an itibari ile uydurduğumuz yalanlar bize çocuğun hayal

dünyasından da eklemeler yaparak sunuşuyla gelir soframıza. Sonra

homurdanmalarımız başlar ya babasının sülalesindendir ya da annesinin.

Çocuğumuzun kayıt cihazı olduğunu unutur veya anlamaz küçük diye rahat

sözler sarf etmemizde hatırı sayılır öğreticidir aslında.

Gelelim bir de zorla yalan söylettiklerimize,

Zorla ne diye yalan söyletelim ki değil mi? öyle bir güzel söyletiyoruz ki!

Muhatabımızın sorduğumuz sorulara cevap vermek isteyip istemediğini hiç

aklımıza getirmiyoruz.

Beş çayı sohbetlerimize meze veya gereksiz merakımıza köle arıyoruz aslında.

Güvenlik endişesi var belki, belki hatırına getirmek istemediği imtihanların sızıları var sorularında.

Belki de bıktı sorgu sualden,

İmam-ı Gazali’nin bir sözü gelir hatırıma “Merak etmediği dert etmeyeceği halde nasılsın diye sormak münafıklıkta bir mertebedir.” diye.

Karşımızdaki muhatabımızı yalancılıkla suçlamadan münafıklık alameti var mı bende diye baksak mı kendimize?

Sanki artık sohbet edebilme tarzımızı mı değiştirsek, kimseleri rahatsız etmeden boğmadan yalan söylemeye zorlamadan, kırmadan incitmeden, yargılamadan, alay etmeden, yargıçlık yapmadan. Haşa ALLAH’lığa soyunmadan.

Yalan ile iman bir kalpte bulunmaz buyuran Hz. Peygamberimiz (s.a.v) ve yalanı iman ehline yasaklayan Rabbimizin, yalana teşvik eden yalana mecbur eden kulları olmayalım derim. Yalan söylemenin varsa bir günahı yalana teşvikin de olmalı bir vebali...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.